Şehitler peş peşe geliyor. Terör örgütü arkasına uluslararası bazı güçleri de almış durumda; Kuzey Irak yönetimi, Suriye ve İran’dan örtülü, ABD ve İsrail’den ise en azından moral desteği alan PKK, terörün ikinci aşamasına geçtiğini açıkça belirtebiliyor. Biliyorum, başlık çok iddialı oldu. Çok “Tayyip Erdoğan Müridi”nin kanı beynine sıçramıştır ama biraz sabreder, okurlarsa meramımı anlatırım. Onlarda düşüncelerini yazabilirler. Nasılsa artık yazılar iki taraflı yazılıyor.
Çok basit olarak ifade edersek; terörü çözmek için ya aynı yöntemleri yani silahlı mücadeleyi seçerek terör örgütünü yok edeceksiniz ya da terör örgütü ile dolaylı-dolaysız bir şekilde anlaşarak amaçlarının bir kısmını gerçekleştirmesini sağlayarak terörden vazgeçireceksiniz. Kaba olarak konu böyle, değil mi?
Tayyip Bey, terör konusunu çözmek için Başbakanlığının 2’inci yılında tarihi bir konuşma ile işe başladı. Diyarbakır’a 2005’de giderek “Siz Kürt kardeşlerimizi 80 yıllık Cumhuriyet Hükümetleri kandırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı etrafında bu Kürt sorununu çözeceğim” türü konuşmalarına başladı. Daha sonraki yıllarda da Apo’da dahil PKK yöneticileri ile kendi adına görüşmeler yaptırarak konuyu belli bir noktaya getirdi. 2009’da ki Habur hadisesi bu görüşmelerin sonucuydu. Görüşmeler benzer olaylarda görülmemiş derecede hayli üst düzeyde ve cesaretle gerçekleşmişti. KCK kurdurulmuş, federal bir yapı için hazırlık yaptırılmıştı. Oslo’da gerçekleşen görüşmeler bugün net olarak bilmediğimiz nedenlerle sonuç vermedi ve konu deşifre oldu. Başbakan Erdoğan artık, “Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır” diyor ve eleştirdiği Cumhuriyet Hükümetlerinden de daha sert yöntemlerle terörü önleyeceğini söylüyor.
Erdoğan Hükümeti, görüşmeler konusunda başarısız oldu ama silahlı mücadeleyi kazanması da nerede ise imkansız. Çünkü, Erdoğan Hükümeti PKK ile görüşmeler yaptığı dönemde askeri tamamen moralsiz ve yetkisiz bırakan icraatlarda yaptı. EMASYA protokolünü iptal ederek askerlerin yetkilerini aldı. Teröristlerin korkulu rüyası özel timleri kaldırdı. Terörle mücadele edenleri yıllar sonra sanki konu terör ortamında değil de tamamen demokratik bir ortamda geçiyormuş gibi haklı-haksız demeden cezalandırdı, cezaevlerinde süründürdü. Terörle mücadele etmiş komutanların ve polis şeflerinin çeşitli bahanelerle burunlarını sürttü. İstihbaratı ABD teknolojisine havale ederek fiilen bitirdi. Medyada terör örgütü yandaşları rahatlıkla propaganda yapabildi. Terör örgütü bitme noktasına gelmişken yeniden moral, güç ve yandaş kazandı. Hatta eskisinden daha güçlü ve etkin oldu.
Bu noktadan sonra Tayyip Erdoğan Hükümetinin teröre karşı önlemler alması tüm yaptıklarının tersini yapması demek. Örneğin, birkaç gün önce medyada yer alan haberler doğru ise, mavi veya bordo berelileri yeniden bölgeye sürmek… Bu ise kendini inkar etmesi anlamına geliyor. Zaten hangi bereli birkaç yıl sonra Silivri’ye gideceği aklında iken atılgan olabilir?
Tayyip Erdoğan hükümetinin ne PKK ile görüşmeler yaparak terörü çözme şansı var, ne de terörle silahlı mücadele ile PKK’yı yenme şansı… Hele uluslararası bir desteği dış politika yanlışları yaparak PKK’ya hediye eden Tayyip Erdoğan Hükümetinin hiç şansı yok. TBMM Başkanı Çiçek’in muhtırası dahi bunun göstergesi değil mi; “Beceremediniz”
Peki, konu nasıl çözülür?
Erdoğan Hükümeti gider, toplumsal bir mutabakat çerçevesinde yeni bir yol bulunur. Moral değerleri yüksek, siyasi inisiyatifi olan Tayyip Beysiz bir hükümet çözüm iradesi gösterir ve konuyu uluslararası boyutu ile ele alarak bir süreç içersinde çözüme ulaştırabilir.
Tayyip Erdoğan Hükümeti ABD’nin istediği “Barzanili çözümü” dahi artık beceremez. Hiç kimse öfkelenmesin maalesef durum bu… Tayyip Beyle çözüm yok… Ama Tayyip Bey konuşurken hiç de öyle görünmüyor değil mi?
Yalnızca aydınlıkta görebiliyor, yalnızca sesin duyurduğunu işitebiliyorsanız, bu ne görebiliyor ne de duyabiliyorsunuz demektir.