TBMM’de kurulan Uludere Komisyonu şu an hükümetin en büyük kriz mevzusu.
Komisyon aylardır ortaya bir rapor çıkartamıyor. Konunun bütün tarafları raporun çıkmaması nedeniyle sert tepki gösteriyor.
Bu gelişmelerden en çok rahatsız olan isim de Başbakan Erdoğan…
Edindiğim bilgilere göre Başbakan Erdoğan, Meclis’teki ekibine, “Madem işin içinden çıkamayacaktınız, neden kurdunuz bu komisyonu?” diye başlayan ve ağır bir tonda devam eden öfke seansı yapmış.
Sonuçta 35 vatandaş hayatını kaybetti. Komisyon’dan beklenen bunun aydınlatılması.
Komisyonun rapor çıkaramamasının nedeni ise yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal durumu…
Komisyon, istihbaratın MİT’ten geldiğini yazsa ayrı bir sıkıntı, suçluyu TSK olarak görse apayrı bir sıkıntı olacak. Hem MİT hem de TSK suçlu dese çifte sıkıntı olacak. Etliye sütlüye dokunmayan bir rapor çıkarsa bu sefer de hükümet hedef tahtasına konacak.
Muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşlarının yanında Uludere’de yakınlarını kaybedenler büyük bir baskı oluşturacak ve hükümet, olayın üstünü örten bir pozisyona düşecek.
Bu konu şu anda hükümette öylesine büyük bir krize dönmüş durumda ki, önemli bir haber kaynağım S&P’nin not krizinin bunun yanında hikâye kaldığını söylüyor.
Bu kadarı fazla!
Geçen hafta kaleme aldığım, “60 hafız Başbakan’a Kur’an okuyor” başlıklı yazı nedeniyle bana yorum, telefon ve e-mail yoluyla ağır hakaretlerde bulunanlara birkaç sözüm olacak; Okumayanlar için önce geçen haftaki yazımı özetlemeliyim;
Başbakan Erdoğan’a Nakşi İskenderpaşa Dergahı ve Risale-i Nur Talebelerinden oluşan 60 kişilik hafız gurubu nöbetleşerek aralıksız 24 saat Kur’an-ı Kerim okuyor.
Erdoğan için yalnızca Kur’an okunmuyor. Her gün 100 İstiğfar, 100 Salatü Selam’ın ardından Allah’ın Celle Celaluhu, Er Rauf, El Muhyi isimlerinin her biri 489 kez okunuyor. Başbakan için Kur’an ve Esma’ül Hüsna okuyan hafızlar, İstanbul, Ankara, Kırıkkale ve Yozgat’ta yaşıyorlar.
Hayatım boyunca her iki mahallenin baskısına aldırış etmeden yazmaya çalıştım.
Bu yazıma muhtemelen bir mahalleden, “Mistik yazılar bunlar.” eleştirilerini de göze alarak diyorum ki, “Başbakan Erdoğan’ı gıyabında okunan dualar koruyor.”
Nokta.
İşte bu satırlar için hayatımda yemediğim kadar küfür ve hakarete maruz kaldım.
Haber değeri taşıyan bir olayı köşeme taşıdığım için beni yandaş, yobaz vs. olmakla suçlayanların demokrasi ve haysiyet kriterlerini merak ediyorum.
Küfürlerin odak noktası, “Siz nasıl olur da Kur’an okunmasının bir insanı koruduğuna inanırsınız?” şeklinde oldu.
Hayatım boyunca mezhep, din, dil ve ırk ayrımı yapmadığım, hiç kimseyi bu pozisyonlarından dolayı aşağılamadığım için şu sözleri yazmaya hakkım olduğunu düşünüyorum;
Bir gazeteciyi, Kur’an okumanın faydası olacağına inandığı için aşağılamak insanlık suçudur. Ben hiç kimsenin neye, niçin inandığını merak bile etmedim.
İster Budist, ister Yahudi, isterse Putperest olsun. Bana ne?
Hiç kimsenin de beni Kur’an okumanın faydalı olacağına inandığım için aşağılamasına, küfretmesine, posta koymasına müsaade etmem.
Tüm küfür ve aşağılamaları aynıyla muhataplarına iade ediyorum.
Haddimi bilirim!
Siz de haddinizi bilin!
Sabah& ATV
Turkuvaz Grubu’ndaki satış çalışmalarıyla ilgili önemli gelişmeler yaşanıyor. Gruptaki taşınma ve görev kaydırmaları, ATV’nin satılmak üzere olduğunun işareti.
Malum yabancı alıcılar gazetelerle ilgilenmiyor sadece televizyonu istiyorlar.
Şu an ATV’yle birlikte olan dergilerde hummalı bir telaş var.
Dergiler Sabah’ın olduğu yere taşınıyor.
İkinci önemli gösterge ise yönetici seviyesindeki isimlerde.
Satış sonrası yeni alıcıda kalması istenmeyen yöneticiler birer birer Çalık Holding bünyesine kaydırılıyor.
İyi para kazanan ATV’nin reklam gücünün gitmesi Sabah’ın satışını negatif etkileyeceği gibi maddi açıdan da medya grubunda işleri terse döndürebilir.
Bu durum kaçınılmaz olarak çalışanlara yansıyınca da bugüne kadar A sınıf gazete grubunda maaş alan personel yavaş yavaş maaşlarda erimeler yaşayarak, Yeni Şafak gazetesinin maaş pozisyonuna dönebilir.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…