Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Aldığım bilgi ve izlenimler, iktidarın depremden dolayı yaşadığı med-cezir'leri bitirdiği yönünde.
Daha önce defalarca yazdığım iyi parti temasları dahil bir çok alternatif deneyimler, kafa karışıklığı derken, seçimi zamanında yapmaya karar verdiler. Bugün- yarın depremden zarar gören bir kaç ilde enkaz-kurtarma çalışmalarının sonuna geldiğini ilan edecekler.
Erdoğan'ın "Seçim koordinasyon merkezlerini kurun!" talimatı verdiğini ögrendim.
Bu talimat artık öngörülen seçim takviminin değişmeyeceğinin gayri resmi bir belgesi olarak görülebilir.
İktidar cephesinin depremden önce hazırda tuttuğu ama faaliyete geçirmediği SKM'ler bugünden itibaren faaliyete geçiyor.
Erdoğan, seçimlerin kült bir karakteri.
Karşısına çıkacak en muhtemel aday Kılıçdaroğlu'nun seçim kazanma makinası olan rakibine karşı birden fazla kozu olduğu söylenebilir.
* 20 yılın yıpranma payı.
* Ankara-İstanbul belediye başkanları'nın sosyolojik tabanları.
* Ve iktidara "Asla oy vermem! " diyen yeminli cephe.
Kapışma büyük olacak!
* * * *
ALTAR'IN OĞLU TARKAN'LAR VE SOYLU MESELESİ!
Etrafı kolaçan edince hepimiz görüyoruz ki...
Deprem felaketi bile siyasetin PR aracı, ayrışmanın öznesi haline getirildi.
Kahredici bir fotoğraf bu.
"Deprem, daha iyi yönetilebilirdi!" dediğiniz an, "Vayyy, iktidara çakıyorsun ha!.."
"İktidar elinden geleni yaptı. Deprem çok büyüktü!" diyene, "Seni gidi iktidar yalakası!" demenin haysiyet dozu muhataplarına ait bir mesele.
Bu kavgaları yaparken, "sizin betonun altında ezilerek, donarak, boğularak ölen insanlara hiç mi saygınız yok!" sorusuna yanıtı tarih verecek.
Erken verilen yanıtınızı duyuyorum!
- Kes sesini! Zaten bunun için saldırıyoruz!
+ O kes sesini diyen dilini yerine koy, ve dinle!
- Dinlemiyorum!
+ O zaman sana değil, tarihe yazıyorum...
* * * *
Afet yönetimini eleştirmek herkesin ana sütü gibi hakkıdır. Hatta bu yapıl(a)amıyorsa o ananın sütü helal de olmayabilir ama.
Afeti ellerini ovuşturarak "Yaşasın, enkazın altında iktidar kaldı!" duygusuyla, bi de şuradan çakayım demenin, seçmeni negatif etkileme potansiyeline sahip olduğunu hiç kimse görmüyor mu?
Maalesef bir empati delisiyim.
Terör örgütlerini bile "Ne istiyor?" diye dinlemeye, anlamaya çalışırım.
Terör örgütleri "Şu Süleyman Soylu mahvolsun, sürünsün! " dese, bunu anlayabilirim!
Köklerini kuruttu!
Ama aynı iştahı, muhalefet partilerinin bir kısmı ve bu partilerin gençlik kollarına dönen medyanın bir bölümünde görmek çok düşündürücü...
* * * *
Türkiye'nin şaşkın şaşkın "Ne oluyor?" dediği an, depremde en üst düzeyde alarm ilan eden Süleyman Soylu mu suçlu gerçekten?
Kelimenin yarısını alıp, yarısını makaslayıp "Gördünüz mü ahali, sadece İstanbul'a hazırlanmışlar, öyleyse vurun!.. "
Bu ne şimdi?
Kelimenin diğer yarısı çıkınca, sen yarım kalmadın mı arkadaş?
"Erdoğan ana kolon. Ondan sonra iktidarın bir kaç taşıyıcı kolonundan birisi de Soylu. Onu kesersek, iktidarı çökertiriz! " denilse...
"Açık sözlü ve iki yüzlü olmayan bir siyaset pratiği. Bu da bir tercihtir " der ve anlayabilirim belki ama bu alt dilin saklanması sırıtıyor.
Hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değil.
Soylu da...
İktidarın bir çok üyesi gibi üslubundan tutun, icraatlarına kadar eleştirilmeye layık onlarca eksiği kusurları sayılabilir ancak...
Başta terörle mücadelede gösterdiği başarılarla ilgili tek kelime yazmayacaksın, konuşmayacaksın.
Ama deprem-sel-felaketi dinlemeden her pusudan ateş edeceksin!
O zaman dinle arkadaş!
Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu coğrafyanın temel taşlarından Alevi 6-7 Vali ve İl Emniyet Müdürü'nün Soylu döneminde atandığını biliyor muydunuz?
Bilmiyorsanız, ögrendiniz!
Yazmaya değer değil mi, ya da değil miydi?
Uyuşturucuya karşı reel başarı ve mücadelelere sırt çevirip, "Devlet uyuşturucu işi yapıyor" gibi ucube ötesi iddiaları bir de alkışlayacaksın, öyle mi kardeş!
Yakıştı mı?
Hadi Soylu'yu kenara koyalım.
Terörle mücadelede gelinen aşamaları yazıp; devlete, millete, güvenlik güçlerine moral vermek de hiç aklınıza gelmedi mi?
İyi işler yapınca yaz(a)madığın siyasetçinin, sadece kötü işlerini yazmanın inandırıcı ol(a)amıyacağını bilecek zekanız olduğunu tahmin ediyorum!
* * * *
Fracture- Cinayet Gecesi filminde “Yeterince yakından bakarsan, sen de her şeyin eninde sonunda kırılacağı zayıf bir nokta bulursun.” der, Anthony Hopkins...
Dürbünlerin merceği bir ucuyla yakını, diğer tarafıyla uzağı gösterir!
Hiç değilse iki cepheden de bakmak bu kadar zor mu(ydu)?
Mesele mahalle baskısı mı?
Öz bilincinizden daha mı önemli
mahallenizin baskısı?
Şayet öyleyse orası mahalle değil, zındandır!
Mahalle deyince karşı mahalle buradan iyi mi?
Yoooo!
Oranın farkındalık mekanizması da yanlışa ayarlı!
70 yaşında bir liderin Ankara'dan İstanbul'a 450 kilometre yürümesiyle dalga geçeceksin!
İyi parti'ye can simidi atan siyasetini küçümseyeceksin!
Oyu çok olanlar sanki bir şey yapmış gibi, Gültekin Uysal'ın mezardan çıkarıp masaya oturttuğu, sağın hafızası DP'ye "Oyun az!" diye burun kıvıracaksın!
Sıfırdan yüzde 14'lük parti yapan Meral Akşener'e her gün yükleneceksin!
Bizzat Süleyman Demirel'in önünü kestiği, önünü kesen aynı akrabaları zorda kalınca, evini satıp onlara yardımcı olan İlhan Kesici'ye
"Ha, o mu? Tüm zamanların Başbakan adayı!" diye müstehzi tonlamalar yapacaksınız!
Ne istiyorsunuz?
Yunanistan'dan siyasetçi mi ithal edelim!
Nedir bu kin, öfke?
Nereye gidiyoruz?
Bu bilinmez, bu gidilen yolun tekin olmadığını gerçekten görmüyor musunuz?
Kimi gözü kapalı "Gideceğin yere beni de götür! " diyor.
Kimisi, Gümüş Eyer filminde Tarkan'a yol tarif eden yaşlı kadının "Ne yiğitler gitti de, geri dönmedi!" repliğindeki gibi cadılardan korkup, mahallesine kazık çakıp oturuyor.
Ben Ankara Kalesi'nin dibinde, sıradan bir gecekonduda doğmuşum...
Anladığım kadarıyla her iki mahalle sakinleri, küllüyen Altar'ın oğlu Tarkan'lardan oluşuyor.
Eyvallah, olabilir de...
Ama burnumuzun direğinin kırıldığını söylememe müsade edin!
İki mahalle de fena kokuyor!
Yıkılmayacak, kokmayacak bir mahalle inşaa edelim beraber.
Ama önce o iki ucu keskin kılıçları yere bırakalım!
Lütfen!
Issız Adam'ın en sevdiğim repliği final olsun...
"Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor ama ölüyorsun, farkında değilsin!.."
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 28608 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|