Fetö’cülerin 15 Temmuz’da yaptığı darbe girişimini, AKP iktidarı araç olarak kullanmayı sürdürüyor.. İlan ettikleri OHAL sayesinde çıkardıkları Kanun Hükmünde Kararnamelerle her istediklerini yaptılar, yapıyorlar. Her türlü hukuksuzlukları, bu KHK’ların kamuflajında yürürlüğe koymaktalar.
Laik, demokratik, sosyal hukuk Devleti ilkelerini, Atatürk ilke ve devrimlerini neredeyse yürürlükten kaldırdılar.. Öyle ki, ülkeyi şeriatın geçerli olduğu bir Devlete dönüştürmek üzereler..
Demokrasinin temel ilkesi olan fert hak ve hürriyetleri kısıtlandı.. Hukuksuz tutuklamalar, gözaltılar, mesken masuniyetini ihlaller, görevden almalar gırla gitmekte..
Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı adeta ortadan kalkmış gibi..
Yüzbinlerce Devlet görevlisi, subay, öğretmen, memur işinden atılmış durumda..
Bu furyadan yararlanarak Anayasa değişikliği yapmak ve asıl amaç olan Başkanlık sistemini getirmek fırsatçılığı uygulamada..
Oysa bizim bildiğimiz, yani genel hukukun kuralları gereğince, OHAL’e dayandırılan Kararnamelerle, yalnız ihtilal girişimi ve olaylarının takibi konusunda düzenlemeler yapılabilir. Hukuk bunu emreder. Ama mevcut idare, her uygulamasında bu Kararnameleri araç olarak kullanmakta..
Son uygulamalarla, Fetöcu suçlamalarından basın da nasibini aldı.. Gazeteler, televizyonlar kapatıldı, gazeteciler hapse atıldı. Aynı zihniyet, askeri okulları, maarif okullarını kapattı.. Okullar bir vakıftan alınıp öteki vakıfa devrediliyor.. Yani kapatılıp kapatılıp açılıyorlar. 4+4+4 uygulamasından sonra şimdi de bütün okulları imam hatipleştirme peşindeler.. Maarif tarihimizin sayılı asırlık liselerinin kaderleri ile de oynamaya başladılar.
İşte bütün bu uygulamalardaki kanunsuzluklar da OHAL kararnameleri ile kamufle ediliyor..
Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış gibi.. İnsanlar, gerekçesinin ne olduğu bile tebliğ edilmeden tutuklanıyor, o insanların kişiliği, mali durumu, onuru ayaklar altına alınıyor.. Ailesi, çocukları perişan ediliyor, ama sonra suçlu olmadığı anlaşılınca, “pardon” denilerek serbest bırakılıyorlar.. Sonuçta sayısız insan işinden atılıyor, ama bir süre sonra yine bir yanlışlık yaptıklarını anlıyorlar, ama insanlar çektikleri ile kalıyor..
ARTIK YETER!
Tam bu yazıyı yazarken, gazetelerde yer alan ilanları okudum.. Hukukun üç temel taşından biri olan Türkiye Barolar Birliği “Uyarıyoruz Artık Yeter!” diye bas bas bağırıyordu..
Türkiye’nin “Kandırıldım, yanıldım, aldandım” gibi ifadelerle dile getirilen hatalara artık tahammülü yoktur! diyor.
OHAL’in darbe ile mücadele amacından saptırıldığını, olağan bir yönetim tarzına dönüştürüldüğünü ilan ediyor..
İdam cezasının getirilmesinin, basın hürriyetinin kısıtlanmasının, adil yargılanma hakkının yok edilmesinin, yargılamaların siyasete yol açma aracı yapılmasının tehlikelerine işaret ederek, bunların Türkiye’nin Avrupa Topluluğundan çıkarılması sonucunu doğuracağına dikkat çekiyor…
Artık Yeter! Diyerek, bütün bunlara avukatların dik durarak direneceği ilan ediyordu..
Ben de bütün vatandaşlarıma, “Baronun bu uyarılarının altına imzalarımızı atmalıyız” diyorum..
ETOL... OTEL MESELESİ
Yazıma son noktayı koymadan, adetim olduğu üzere, sizlere yine anılarımdan başlıktaki sözünü ettiğim olayı anlatacağım.. Ülkenin bugünkü hali bana Selahattin Karayavuz ağabeyi(*)hatırlattı.. Olayı anlatayım siz de okuyup gülün..
27 Mayıs 1960’da Ordu ihtilal yaparak iktidardaki Demokrat Parti Hükümetini indirmiş.. DP yetkililerini Yassıadaya konulup yargılamışlar. Başbakan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idama mahkum edilip asılmışlar.. Diğer sorumlular çeşitli ağır cezalara çarptırılmışlar, milletvekilleri de en az 4 yıl iki ay hapis cezası almışlardı.. Ben de gazeteci ve avukat kimliğimle Yassıadaya giderek bazı yargılamaları takip etmiştim. Daha sonra da Toptaşı Cezaevine ziyaretçi olarak gitmiş, Enver Kaya, Selahattin Karayavuz gibi tanıdıklarımı ziyaret etmiştim. Enver Kaya hem milletvekili hem Beşiktaş Kulübü Başkanı idi. DP milletvekili Karayavuz da, o zamanın önemli 1. Lig Kulüplerinden Vefa’nın Başkanı. Toptaşı'nda kendisini ziyaret ettiğimde Selahattin Ağabey, başından geçen bir olayı bana şöyle anlatmıştı:
"İhtilâlden sonra evimdeki evraklar arasında bir fatura da bulmuşlar.. Fatura hanımımın aldığı bir etol'e aitmiş...Bu etolü otel diye okumuşlar, zapta öyle geçmişler.. Sorgu sırasında beni çok sıkıştırdılar, eziyet ettiler. Senin otelin de varmış ha! Nerede otelin, rüşvet mi, söyle?" diye epeyce işkence de yaptılar..
İşte böyle.. Okudunuz, güldünüz mü?..
Kiminiz de; “Ne kafasız adamlarmış onlar, etolün alındığı faturada yazan fiata bir otel olamayacağını bilmezler miymiş kafasızlar?” falan deyip dalganızı geçtiniz mi?
Tıpkı bugünkü “pardon”la geçiştirilen sayısız örnekler gibi bir saçmalık..
Rahmetli Selahattin Karayavuz’la, tahliye olduktan sonra Son Havadis'te birlikte çalışmıştık.. Ben gazetenin spor servisi şefi idim, o da ilân müdürü..
(*) Ben Spor Yazarı İken /Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]