Bugün duygusal ve bir o kadar da empati yüklü bir yazı yazmak istiyorum.
Ülkemiz yıllardır terör belası ile mücadele ediyor.
Daha dün beş tane kahraman yiğidimizi, bu vatan uğruna şehid verdik.
Rabbim hepsini Rasulullah’a, Hz. Hamza’ya ve diğer bütün şehitlere komşu eylesin.
Şehitlerimizin acılarını yüreğimizin bütün derinliklerinde hissediyoruz. Rabbim şehitlerimizin yakınlarına sabırlar versin ve tüm milletimizin başı sağolsun.
Bazı insanlarımız yoksullukla, bazı insanlarımız imkânsızlıklarla hayatlarını idame ettirme ettirmeye çalışıyorlar.
Vatan evladı bazı analar ve babalar evlat acıları ile yaşıyorlar.
Bazı kardeşler abilerinin, ablalarının katledilmesinin verdiği kardeş acısını yüreklerinde yaşıyorlar.
Bazı aileler, kıt kaynaklarla, sadece zeytin ekmekle yetiştirdikleri ciğerpare evlatlarını bu vatan uğruna şehit veriyorlar.
Evet, şehitlik inancımıza ve kültürümüze göre çok yüce ve kutsal bir makamdır.
Ben de bütün samimiyetimle ifade etmek isterim ki, şehitlik mertebesine ulaşmayı çok arzuluyorum. 15 Temmuz gecesinde bu makama çok yaklaştık, ama nasip olmadı.
Şehitlik makamı, parayla, pulla, servetle, dünyevi makamlarla, mevkilerle ölçülemez ve kıyaslanamaz.
Şehit olmak, meselenin bir yönü ve en ulvi yönüdür.
Bir de, şehid olan yiğitlerimizin, kahramanlarımızın, anaları, babaları, kardeşleri, yeğenleri, kısaca canları yanan, ocaklarına kor ateşi düşen aile çevreleri mevcuttur.
Elbette ki, evladının şehid olduğunu düşünmek, aile yakınları için bir manevi teselli ve huzur sebebidir.
Ama evlatları bir terörist tarafından katledilen anaların, babaların, kardeşlerin yürekleri öylesine dağlanıyor, parçalanıyor ki, bu manevi teselliye rağmen, insanlar bu acıları yüreklerinin derinliklerinde yaşıyorlar.
Hele ki, bir anne, evladını defnettikten sonra evde tek başına ya da aile fertleri ile baş başa kaldığında, yaşadıkları acıyı tarif etmek mümkün değildir.
Şehit Yiğidimiz Eren Bülbül’ün kız kardeşi Gizem’in ifadesi şu şekildedir:
“Kardeşimin acısı kelimelerle tarif edilemez, sadece yaşanır”.
Hakikaten bu acının ne olduğunu kelimelerle tarif edebilmek mümkün değildir; sadece yaşanır ve yaşanarak hissedilir.
Acılı anne, hunharca katledilen evladının resmini görür, ağlar. Bir sözünü hatırlar, yüreği dağlanır. Elbisesindeki bir yamayı görür, bir kenarda, çektiği acıyı gizleyerek sızlanır.
Bu yaşananları görenler var, görmeyenler var. Görse de, anlık üzülenler var, teselli etmeye çalışanlar var.
Ama hiçbir teselli, yaşanan acıları kaldıramıyor, yok edemiyor. Belki hafifletiyor ise de, acı illaki yaşanıyor.
Acının Üç Türlü Anlaşılması: İlmelyakin, aynelyakin, hakkalyakin.
Acıları ilmelyakin hissetmek, acı çekenlerin hikâyelerini okuyarak olur. Bu kişi, söz konusu acıları yaşamadığı gibi, yaşayanları görmemiştir de. Ya başkalarından duymuş ya da yazılanlardan okumuştur.
Bu kişiler, bazen acıları yaşayanların tepkilerini abartılı bulabilirler. Yaşamadıkları ve yaşayanları görmedikleri için yeterince empati de yapmazlar.
Acıları aynelyakin hissetmek; acıları yaşayanları görerek, onların çektikleri acıyı ve bu acının onların yüzüne, davranışlarına yansımalarını görerek, hissederek olur.
Bu kişilerin acıları yaşayanların çektikleri ıztırapları anlamaları, acıları ilmelyakin hissedenlere kıyasla çok daha fazladır.
Bunlar, yanan yürekleri gözleriyle görüyorlar, yüreklerinde sızıları hissediyorlar. Ama, bunların acıları yaşayanların çektikleri ıztırapları anlamaları da sınırlıdır.
Bir de acıları hakkalyakin yaşayanlar vardır. Yani evladını bir terör eyleminde, bir başka haksız saldırıda kaybedenlerin, benzer eylemler sebebiyle acılara gömülenlerin acısını hissetmeleri vardır. Bu kişilerin, evlat acısını anlamaları artık maksimum düzeydedir.
Canı yanan, yüreği dağlanan, kalbine kor ateşi düşen acılı anne ve babaların çektikleri ıztırapları en çok da benzer acıları yaşayanlar anlar ve hissederler. Bunlar, acılı anne ve babaların, kardeşlerin yaşadıklarını, verdikleri tepkileri, yüreklerinde hissederek anlarlar.
Acılarla Yaşayanlar İçin En Acı Verici Hadiseler
Evlatlarını, eşini, kardeşini, kuzenini vb. bu vatan için feda eden, acısını yüreklerine gören, kaybettikleri ciğerparelerinin acılarının yüreklerinde KOR ateşi gibi taşıyan acılı insanlar için en acı olan, bu acıları görmeyerek, hissetmeyerek, hatta inkâr ederek acıları yaşatanlarla işbirliği içinde olmaktır.
Yani bazı kişiler, partilerin, derneklerin mensupları vb., “bizler de, bu VATANIN evlatlarıyız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, bizler bu vatanın iyiliği için çabalıyoruz, kimse bizim yurttaşlık sevgimizi tartamaz” deyip de, bu vatan için ciğerparelerini feda edenlerin acılarını görmeyip, bu şehit kahramanları katledenlerle, onları alkışlayanlarla, onlarla bütünleşenlerle İŞBİRLİĞİ yapıyorsa, hiç kusura bakmasınlar, yer yüzünden arşı alaya kadar YALAN söylüyorlar.
Hele ki, bir yandan “ben milliyetçiyim, vatan sağ olsun, bu vatan uğruna canım feda” derken, bu kanlı ihanet örgütlerinin siyasi temsilcileri ile doğrudan ya da dolaylı olarak işbirliği içinde oluyorlarsa, bunun adı ikiyüzlülüktür, çelişkidir, kandırmacadır.
Bir parti, PKK’nin siyasi temsilcisi ile sıkı ilişki içinde olan, onunla işbirliği yapan, onu koruyucu yönde politikalar belirleyen, tutumlar izleyen bir parti ile işbirliği yapıyorsa, artık “benim kırmızı çizgim PKK’dır, PKK’ya karşı olmaktır” şeklinde söz söylemesinin hiçbir manası yoktur.
Kendisi için “düşman ilan ettiği (PKK)” bir terör örgütü ile işbirliği içinde olan bir parti ile işbirliği yapan bir parti için, artık PKK hakkında düşmanlık ilan etmesinin hiçbir manası yoktur.
Evlatlarını bu vatan uğruna feda eden acılı analar ve babalar, kardeşler vd. için en acı olan da, evlatlarını katledenlerle yapılan işbirliğidir. Onları meşru görmektir.
Bir PKK’lı, PKK sempatizanı, PKK’nın siyasi temsilcisi olan bir partinin yönetim kadrosunda olan birisinin, evlatlarını bu vatan için feda eden acılı ana ve babaların acılarını hissetmemeleri, bir kısmının yaşanan bu acılardan gizliden gizliye veya aleni olarak zevk almaları söz konusu olabilir. Bu tür tepkiler, acısı olanları çok da etkilemeyebilir. Çünkü zaten acıyı yaşatanlar bunlarla aynı kulvardalar.
Elbette ki, bu yönde tepki vermenin bir yaptırımı olmaz. Ama acılı aileler, bir şekilde bunların sırıtkanlıklarını, keyifle yaşamalarını görmeleri, onlara ayrı bir acı verir. Bunlar için hukukî çerçevede bir şeyler yapılamıyorsa, hukuken yapacak bir şey yok demektir.
Ama, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi olduğunu söyleyen bir partinin yöneticileri, bir yandan Cumhuriyeti biz kurduk, bu cumhuriyetin koruyucusu, savunucusu biziz derken, diğer yandan da, Cumhuriyeti yıkmaya, vatanı bölmeye çalışan bir terör örgütünün siyasi uzantısı ile işbirliği yapıyorsa, hem Cumhuriyete, Cumhuriyetin kurucu değerlerine ihanet ediyorlar, hem de bu vatan uğruna evlatlarını şehid verenlerin yüreklerindeki sızıları milyonlarca kat artırıyorlar.
Hele ki bu parti ve müttefikleri, 15 Temmuz ihanet kalkışmasında yaşananları TİYATRO olarak değerlendirip, bu ihanet kalkışmasına katkı sağlayanlar hakkında uygulanan yaptırımları kaldıracaklarını söylüyorlarsa, kısaca, FETÖ ihanet örgütü mensupları için, harici güçlerle işbirliği içinde koruyucu yönde açıklamalar yapıyorlarsa, vaadlerde bulunuyorlarsa, bu politikalar, 251 şehidimizin ailelerinin yüreklerine ayrıca KOR ateşi döküyor demektir.
Çok daha net olarak ifade edeyim ki.
Bu ülkede, PKK’nın siyasi uzantısı olan bir partinin, bu örgütle ilişkileri olan yöneticilerinin, bu vatan için hayatlarını feda edenlerin acılarını hissettikleri kanaatinde değilim. Hatta bunların bir kısmı, kahraman şehidlerimizi katledenlerin cenazelerine iştirak ederek, hatta o HAİN teröristler için gerilla, PKK eylemlerinde ölenler için ŞEHİD diyenler, bu vatan uğruna feda olan şehidlerimiz için acı çekmek bir yana, içten içten seviniyorlardır da. Bunları tüm şehid yakınlarının gönülleri ile işbirliği içinde Allah’a havale ediyorum.
Bu ülkede, PKK’nın siyasi uzantısı olan bir partinin, bu örgütle ilişkileri olan yöneticileri ile işbirliği içinde olan partilerin yöneticileri ve bu partinin işbirlikçi politikalarını uygulayanlar ve bu politikaları tasvip edenlerin de, bu vatan için evlatlarını şehid veren ailelerin acılarını hissettiklerini düşünmüyorum. Bu acıları paylaşıyoruz diyenlerin samimiyetine inanmak mümkün değildir. Katillerle işbirliği içinde olanlarla işbirliği yaparak, acılı anaların, babaların acıları paylaşılamaz, bilakis bu şekildeki politikalarla yaşanan acılar milyonlarca katlanarak artar.
Bu vatan için, bu millet için, bu ülke için hayırlı, olumlu hizmetlerin yapılmasını isteyen, milliyetçiyim diyen, sağ ya da sol eğilimli olması fark etmeksizin bu vatanı içtenlikle seviyorum diyen, bu vatan ve bu millet için şehid olanların bütün acılarını yüreğimizde hissediyoruz diyenleri, bu acıları artıranların eylemlerini görmeye, onlarla aralarına mesafe koymaya, onlarla siyasi işbirliğinden uzak olmaya davet ediyorum.
Bu millet çok acı çekti. Hala da çekiyor. Bu acıyı yaşatanlar belli. Yaşayanlar da belli. Basiretli olarak, bu acıları yaşatanlara, işbirlikçilerine, destekleyenlere meydan bırakılmamalı.
Kısaca ifade etmek gerekirse, burada belli bir partinin koruyucusu, savunucusu, müntesibi olarak değil, acıları yaşayanların çektikleri acıların gönülden, gönüllü temsilcisi olarak bu çağrıyı yapıyorum. Yeter artık, daha fazla acılar yaşanmasın. Yaşatanları, yaşatanlarla işbirliği içinde olanları, basireti yüksek, ufku geniş bu milletin er ya da geç tasfiye edeceğini ümit ediyorum.
Merhum milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi:
Sahipsiz vatanın batması haktır; eğer sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Ben de derim ki:
Sahipsiz acıların yaşanması ilanihaye artarak devam edecektir; bu millet, acılarına sahip çıktığı, bu acıları yaşatanları kıyamete kadar mahkûm ettiği takdirde, bu acılar kısa zamanda bitecek, güzel günlerin yaşanması yakın olacaktır. Belki de, bu necip milletin yaşayacağı bu güzellikler, geçmişte yaşanan acıları bir nebze de olsa azaltacaktır.