Birkaç kez Habertürk TV, A Haber ve Kanal A’da başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerimi ifade etmeye çalıştım ama zaman darlığı, söz kesme gibi televizyon dünyasına ait nüanslardan dolayı meramımı sağlıklı anlatamamış olabilirim.
Bir kez daha deneyeyim;
Ruhum aynen şöyle diyor;
Ben Başkanlık sistemine mesafeliyim.
(Karşıyım kelimesinin diplomatik hali)) … Nörüyüm…)
Şuur altımdaki ses (Bu sesi realize edemesem de) ne olur ne olmaz, ileride federasyon sistemi gelebilir diye sürekli anons yapıyor ruhumda…
Bir de ismine bile tahammül edemediğim ABD’ye ait sistemi bu topraklara egemen kılmak içime sinmiyor.
Bir dakika!
Dört nala gelen bir akıl ordusu tozu dumana katarak bana bir şeyler söylüyor!
Ruhum konuştu, aklıma da hürmetim var.
Aklım da aynen şöyle konuşuyor;
Türkiye savaşın tam ortasında.
Çözüm sürecinde yanlış adımlar atan Cumhurbaşkanı Erdoğan özellikle son 3 senedir terör ve terörü destekleyen iç ve dış unsurlara karşı çok başarılı.
Cumhurbaşkanı’nın seçimle geldiği gün, Türkiye’yi yöneteceği açıktı.
Yasal değil ama fiili bir durum var ve bu durumu realize etmek gerekirdi.
Karar alma, aldığı karara fikri takip yapma, halkı domino etme, terörü destekleyen Avrupa’ya karşı rest çekme dahil bir liderde olması gereken vasıfların bir çoğu ile kuşatılmış Erdoğan’ın bu yetkilere Türkiye adına ihtiyacı var.
Kafanız mı karıştı? (Benim de!)
Öyle ise Akıl ve ruhumu birleştirerek soruyorum kendime;
Ey bu satırların yazarı;
"Aklın başka, ruhun başka" diyor.
Sahi ne diyorsun sen?
Öyle mi, siz istediniz bunu?
Madem mücbir bir neden var, evet başkanlık sistemi gelsin ama tek bir şartla;
Terörün ateşi bitene kadar!
Süreli bir başkanlık sistemi olsun bu.
Terörün ve terör destekçilerinin canını okuyana kadar devam etsin.
Bu arada beni sosyal medya unsurlarında hırpalamaya çalışanlara da bir kelime söylemek isterim.
Azrail bugün, bu fakirin canını almaya gelse, dese ki;
“Eyy Talat; ahan da gidiyorsun. Şu hayatta gurur duyacağın neler yaptın?”
Bu fakir Azrail’e sükut eder. Belki kısık bir sesle;
“Mahçubum… Çok şeyler bırakamadım Ey Azrail!” derim…
Devam etse Azrail, “Kıvırma Talat, ne bıraktın kendinle ilgili gurur duyacağın?” diyerek ısrar etse…
Kısık bir sesle, “Rabbime hep güvendim. Münafık olmamaya çalıştım. Garibi ezmedim…” diyebilirim ancak.
“Hepsi bu kadar mı?” deyip Azrail topuzunu kaldırırken feryatlarımı yine duymayacağınızı biliyorum.
Tıpkı Dünya’da olduğu gibi…