Ankara’nın Bab-ı Ali’si olarak bilinen Rüzgarlı sokaktaki Ulus gazetesinde çalışıyorum.
Çok tıfılım.
Fehmi Koru Zaman Gazetesi yazarı.
Zaman, o dönemler Ulus gazetesinin bulunduğu binanın üst katında…
Fehmi Koru’nun yeni yeni parladığı yıllar.
Koridorlarda karşılaştığımız zamanlar verdiğim selamları iştahla alıyor.
Bugünlerdeki gibi henüz egosu şişmemişti.
İyi kulisler yazıyor.
Ulus gazetesinin mütevazi salonunda yemek yerken aniden içeriye hanın çaycısı giriyor.
Boş tepsiyi sallayarak, “Yav, Fehmi Koru’yu dövüyorlar” diyor.
Kulakları çınlasın, Zeki isminde bir abimiz vardı, “Yesin, otursun dayağını bize ne?” diyerek yemeğine devam ediyor.
“Yazık ya, gidip kurtaralım” sözüme kimse itibar etmeyince hızla merdivenlerden aşağıya iniyorum.
Koru, sokağın başında üstü başı dağılmış bir şekilde kendini toparlamaya çalışıyordu.
Bu kötü halini benim gördüğümü hissederek morali bozulmasın diye yanından teğet geçerek gazeteye tekrar girdim.
Bu olay tam aydınlatılamadı ama sanırım yazdıklarından hoşlanmayanlar Fehmi Koru’yu dövmüşlerdi.
Ceketi, pantolunu sıradandı.
Komik denilecek bir ayakkabısı vardı ayağında.
Beden dili onurlu, kendisi idealistti.
Orhan Veli’nin hep sıkıcı bulduğu memur kokusu vardı üzerinde.
Şener Şen’in “Namuslu vatandaşı”na benziyordu.
Sevmeseniz bile, saygı duyardınız.
Yıllar, yılları kovaladı.
Koru; şöhret, para ve güç kazandı.
Başkasında eleştirdiği ne varsa, eline imkan geçince hepsini tek tek hayata geçirdi.
İlk büyük kırılmasını; katılanları ajan diye damgaladığı Bilderberg’e giderek yaptı.
İstanbul’a gidişi çözülüşünü hızlandırdı.
Deniz kenarında kaçak bir gecekondu/yalı kırması evin sahibi oldu.
Yıllarca, “Ben avamdan biriyim” diyerek biriktirdiği kredileri, Lordlar Kamarasına girerek tüketti.
İstanbul’un en güçlü simalarını sık sık evinde toplayarak akıl hocalığı yaptı.
Hürriyet takıntısının alay konusu yapıldığını bile bile Aydın Doğan’la cümbüş sefaları yaptı.
“Ar damarı” sözünü lügatından sildi.
Kendi gazetesinin yazarını ABD elçisinin önerisiyle patrona şikayet ettiği yönündeki iddialara sağlıklı bir itiraz dahi geliştiremedi.
Ve en nihayet Yenişafak yönetimi Koru’yu künyesinden fırlatıp attı.
Mağlubiyetlerden mağduriyet, mağduriyetlerden galibiyet çıkarmasını iyi bilsede, cin şişeden çıktı.
Fehmi Koru büyüsü bozuldu.
Şu da ilginç;
Ertuğrul Özkök’ün muhalif olduğu iktidar döneminde yüzü gözü çizilirken, Koru’nun üstü desteklediği iktidar döneminde çizildi.
Evet, Fehmi Koru bir yerlerden yine çıkacak, yine ekranlardan gizemli bakışlarıyla bir şeyler anlatacak ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Muhafazakar medyanın fenomeni olmaya bu kadar yakınken kendi kendisini imha etmesi ne kadar ilginç değil mi?