Fehmi Koru ilginç bir gazeteci.
Hasmına hakaret etmeden kalemiyle ezecek kalibrede bir yazar. Hatta, islami bir yazar olarak tanınmasaydı, Türk basın tarihindeki yeri daha farklı olabilirdi. Gözlerinden zeka fışkırıyor.
Aydın Doğan, Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve Mehmet Yılmaz’ın bayram namazını Rodos'taki İbrahimpaşa Camii'nde kılacak olmasını sütunlarında şöyle eleştirmişti: 'Ortaçağdaki tapınak şövalyelerinin sığınağı, Doğan Grubu'nun önemli kararları aldığı mekan oldu'
Aynı Koru geçtiğimiz ay bir yazısında Doğan Grubu yönetici ve yazarlarının Rodos'a gitmesini eleştirmiş. Hatta Yılmaz Özdil'in Hürriyet'e transferini Rodos protokolüne bağlamıştı.
Şimdi aynı safta “Allahüekber” dediler…
Fehmi Koru üç yıl önce de çok eleştirdiği Bilderberg toplantılarını da davet edilmiş, teklifi geri çevirmeyip, katılmıştı.
Doğrusu, Bilderberg toplantılarını önce eleştirip, sonra katılmasını “Gazetecilik refleksine” bağlayınca, bu yaklaşımı bana mantıklı gelmişti.
Ama bu sefer durum daha farklı.
Şimdi, 'Ortaçağdaki tapınak şövalyelerinin sığınağı, şimdi Doğan Grubu'nun önemli kararları aldığı mekan oldu' dediği yer ve kişilerle Allah’tan af diledi…
Bu bir duruş bozukluğudur.
İnsanın duruşunu genellikle ‘güç’ olgusu bozar. Ya daha güçlü olmak ister insan, ya da karşısındakinin gücünden ürker ve eğilir…
Burada da bir paradoks var.
Fehmi Koru, yaşamının en güçlü dilimini yaşıyor.
İkinci ve en güçlü baharını.
Devlet Başkanı en yakın arkadaşı, Başbakan’la tatmin edici bir hukuku var, işsiz gazeteciler ve yükselmek isteyen gazeteciler ağzının içine bakıyor.
Daha ne ister ki insan.
Herkes için mühim bir adam.
Geriye ‘güç sarhoşluğu’ kalıyor.
Güç sarhoşluğu…
Doğrusu bu tanımlamada beni tatmin etmiyor.
Koru, güç sarhoşluğundan ziyade ‘Kabul edilmediği yılların hıncını’ alıyor olabilir mi?
Olabilir.
Bu sanki daha mantıklı bir yaklaşım gibi geliyor bana.
Malum, İslami referans patenti üzerinde kalan bir gazeteci, ‘Allame-i Cihan olsa’, merkez medya için geçer akçe değildir.
Ahmet Hakan’ın çektiklerine bir bakın.
“Ben aslında öyle değilim” derken, çektiği ızdıraba ben bile üzülüyorum.
Değer mi hiç?
Zaman Grubunun harika çocuğu Eyüp Can mesela.
İçki içerek kabul ettirdi kendisini Doğan Grubu'na…
Halbuki, ne isen o’sun, seni olduğun gibi kabul etmeyenler, olmadığın gibi göründüğünde kabul etse ne yazar ki?
Her iki tarafın birbirini kandırmasından daha iyi değil mi, birbirlerini anlamaya çalışmaları?
Dağıldım…
Fehmi Koru için yazarken nerelere gittik…
Koru, kendisine, bir başkasına bakar gibi bakmayı becerirse, kırılma noktasının kıyısından dönebilir.
Bilmiyorum!
Yenişafak yazarı olarak gittiği Rodos’tan, Hürriyet yazarı olarak da dönebilir!
Bir parça zamana yayarak tabi…