Fethullah Gülen’in yurt dışında yapılan okullara öncülük etmesi ve şiddet yanlısı olmayan tavrını Türk entelektüellerinin yeterince kavrayamadığını düşünüyorum.
Bu konuda uzun süredir Gülen’e ölçüsüz bir haksızlık yapılıyor.
Yargıtay Genel Kurulu’nun kararı ile aklanmış olmasına rağmen kendisine halen yapılan, ‘İllegal’ bir din adamı muamelesini de hak etmiyor.
Bazı entelektüellerin Fethullah Gülen’e yaptığı bu haksızlıkları Gülen şimdi kendisi gibi düşünmeyenlere yapıyor.
Ve üstelik bu konuda ısrar ediyor…
Din adamının ağzından, “Ölülerinize bile evet oyu verdirin” sözünü işiten bir insan, bu din aliminin siyasi bir olguya hapsolmasının kuşatıcılığını zedelediğini düşünmez mi?
Referandumdaki evet-hayır’dan hangisinin daha iyi bir cevap olup/olmadığı konusundan bağımsız olarak soruyorum bu soruyu.
Daha keskin, daha net ve belkide cevabı mümkün olmayan bir soruyu Fethullah Gülen’e sormak isterim;
Gülen cemaatinin izinden gittiği Bediüzzaman Said-i Nursi şöyle der;
“Siyasetten şeytandan kaçar gibi uzaklaşın…”
Fethullah Gülen’in dilinin eskisi kadar özenli olmadığı ortada.
Kırıyor, döküyor.
Bir şeylere kızgın gibi.
Ama bu kızgınlığının acısını çıkaracağı adres, yüzyıllardır ayakta kalmaya çalışan Türk milleti olmamalı.
Amerika ve İsrail’e yönelik eleştirileri de duymak isterim.
Yüz binlerce Müslüman kadının ırzına geçen, yüz binlerce Müslüman erkeği yalnızca daha çok petrol için öldürenlere karşı da Gülen’in eleştirilerini beklerim.
Bu satırların yazarı gibi sıradan, Allah’tan başka güvendiği hiçbir yeri olmayan basit bir adam bunu yıllardır yapabiliyorsa, koskoca Fethullah Gülen neden yapamasın?
Ya da neden yapmadı?
Hele son açıklamaları…
Fethullah Gülen hocanın arı ve hamam böceklerine gösterdiği özeni mavi Marmara baskınında ölenlere göstermemesinin izahını bu milletin bir ferdi olarak talep ediyorum.
Çok iyi hatırlıyorum;
Gülen, bir röportajında tuvalette rastladığı hamamböceğinin ölmemesi için saatlerce uğraştığını, gözyaşı döktüğünü anlatmıştı.
Gülen’in bu sözlerinden hem etkilenmiş, hem de, “Bence bunu anlatmamalıydı” demiştim.
Bu anlatımda, “İçimdeki şefkati görün” talebi vardı.
Kutsal tüm dinlerin ortak özelliklerinden birisi, insanın kendisini yalnızca Allah’a kabul ettirme prensibidir.
Seni herkes anlamak zorunda değil, sen de herkesi anlamak zorunda değilsin.
Tasavvufun temel direklerinden birisi de bu temel yaklaşım değil midir?
Tamam, diyelim ki Gülen bu tarz anlatımlarıyla toplumda yaygınlaşan, “Gülen cemaati asacak, kesecek” dedikodusunun önüne, “Bakın bu hareketin önderi şefkatli bir insan” diyerek geçmeye çalıştı.
Olabilir mi? Olabilir…
Buna da tamam…
Ama tamam olmayan bir şey var!
Değil Fethullah Gülen, gökten kanatlarıyla bir melek inse ve, “Ey insanoğlu, şu mavi Marmara gemisinde silahsız yolculuk yapanlar haklı değildir, kimin haklı olduğuna Birleşmiş Milletler karar versin. Üstelik İsrail tarafından öldürülen bu insanlar şehit de değildir” dese, o meleğe, “Ey melek, sen kuranı okumadın mı? Okudu ve unuttuysan sana hatırlatmak isterim. Ve ey mübarek melek, sen sahiden melek misin?” diye sormaz mıyım?
Fethullah Gülen’in söylediği çok doğru bir söz var.
Diyor ki, “Bildiğini konuşmayan dil şeytandandır”
Haklı…
Bende konuşuyor ve soruyorum;
İçin gerçekten rahat mı Sayın Gülen?