Turktime, birkaç gün önce Melih Altınok’un imzasıyla RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın makam arabası ve koruması kapıda beklerken gece okey oynadığı görüntüleri yayınladı…
Bir çok internet haber sitesi, birkaç televizyon, Cumhuriyet, Milliyet ve Vatan Gazetesi bu haberimize kaynak göstererek yer verdi.
Vatan manşetten kullandı.
Bazı yayın organları da bu haberi görmezden geldi.
Olabilir… Bu tutumu da anlamak mümkün.
Bu, ya da başka bir haberle ilgili gazeteci arkadaşlarıma “Neden bu haberi kullanmadınız?” sorgulamasını nezaketsizlik kabul ederim.
Ama stajyer bir gazetecinin bile haber değeri taşıdığını algılayabileceği şüphe götürmeyen bir habere yönelik karartmaya, bir yerlere “Bakın; haberinizi yapmadık” mesajının bizim üzerimizden verilmesine izin vermeyiz.
İşte bu durum tolerans sınırımızın dışındadır.
Fatih Altaylı Habertürk.com isimli sitede yazdığı bir yazıda bu haberimize ilişkin şöyle bir değerlendirme yapmış; “Aylardır kapalı devre çıkardığımız gazetemizde her gün atlatma manşetlerimiz var. Bizim haberlerimiz diğer gazetelerde bizden 24 saat, bazen de 1 hatta 2 ay sonra çıkıyor. Bir örnek vermek gerekirse; RTÜK Başkanı’nın okey oynarken görüntüleri dün Vatan’da yer aldı.
Biz ise bu haberi aylar önce yakalamıştık.”
Altaylı açıkça “Bu haber bize geldi, biz yayınlamadık” diyor.
Olur ya, tercihtir. Gelen her haber yayınlanacak diye bir kural yok. Sonuçta her yayın organının kendi editoryal süzgeci çalışır ve yayınlanan haberler bu süzgeçten süzülüp geçenlerdir.
Buraya kadar problem yok.
Da… Altaylı öyle bir hava vermeye çalışıyor ki o haberi yayınlamamaları bile büyük bir başarı.
Diyelim ki Altaylı çıkacak gazeteyle o kadar meşgul ki Habertürk’ü sadece Gazete Habertürk’ten ibaret sandı da gazete henüz olmadığı için o haberi patlatamadı. O zaman biz anımsatalım; Madem o haber önce size geldi ve “Gücü özgürlüğünde” sloganının altında yayın yapıyorsunuz, görüntünün kullanılması için biçilmiş kaftan ayarındaki mecra olan internet sitesi ve televizyonda kullanabileceğiniz de bir tek çalışma arkadaşınız tarafından kulağınıza üflen(e)medi mi?
Tabii ki bu işin geyik kısmı. Tabii ki Altaylı da biliyor her ne kadar eskisi kadar olmasa da izlenen bir internet sitesinin ve yükselen bir haber kanalının aynı isim altında yayın yaptığını. İstese, kullanabilirdi.
Özetle, Altaylı da bal gibi biliyor ki gazetesinin çıkmamış olması haberin yayınlanmaması için bir gerekçe olamaz.
Üstelik her ne kadar kokulu gazetenin çıkmasına az kalsa da daha görüntülü yayın yapan gazeteler icat edilmedi!
O zaman burada başka bir şey var…
Habertürk, Turktime yayınladıktan sonra patlayan haberin enkazı altından habertürk’ü kaldırmak için manevra yaptı ama maalesef beceremedi.
Ve yayınlamadığı bir haberle övünen ilk gazeteci olarak kayıtlara geçti.
Ama işin acı yanı şu:
Altaylı bu haberi Vatan’a mal ederek, Turktime’ı gölgelemeye çalışmış.
Koskoca medyada bu haberi bir tek Radikal'in yeni yazarı Akif Beki küçümser bir tarzda ele alıp gölgelemeye çalıştı. Tamam, Akif Beki'nin ilişkileri, geldiği yer, dostlukları belli. Ama Altaylı? Yoksa?
Diyelim ki bu haberi Turktime’da, Cumhuriyet’te, Milliyet’te ve onlarca sitede görmedi. İzlediği videodaki gözden kaçması mümkün olmayan koskoca Turktime damgasını da gözden kaçırdı. Peki, Vatan’da da nal gibi haberin kaynağı Turktime diye yazmıyor muydu?
Yazıyordu…
İnternet sitelerini yorumlarına kadar takip eden bir gazeteci, patlayan bir haberin kaynağını bilmiyor mu yani?
Vatan’ı kaynak verdiğine göre en azından orada Turktime ibaresini görmemesi mümkün mü?
Üstelik Turktime bir yerlerden hatırlayacağı bir haber sitesi!
Sevgili Altaylı bizim yayınladığımız, kendisinin yayınla(ya)madığı bir haberi yayın yönetmenliği yapacağı gazete için övünç duyduğu referans olarak göstermiş.
Yayınlanmayan bir haberle övünülür mü hiç?
Hadi yayınlanmayan bir haberle övünerek basın tarihine geçtin diyelim; Haberin kaynağını yazmamakla övünülebilir mi?
Demek ki neymiş? Artık Altaylı’nın bu yazısından sonra Habertürk Gazetesi’nin yalnız yazdığı değil, yazmadığı, yazamadığı haberlerin de notu tutulacak…
Gazetenin haber reflekslerinin kriterleri masaya daha bir dikkatle yatırılacak.
Umarım bu talihsizlik bir daha yaşanmaz.
Çünkü bu hatalar Kenan Tekdağ gibi tecrübeli bir yöneticinin maestroluğunda kurumsallaşma yönünde hızlı adımlarla ilerleyen ve onlarca tecrübeli gazeteciyi barındıran Ciner Grubu’nun kurumsallaşmasına tek kişilik hezeyanlarla derin yaralar açabilir.
Ki; bunu istemeyiz.