İki haftadır, TÜRKTİME’daki yazılarımda basın özgürlüğünden söz etmekteyim.. Hapisteki Türk gazetecilerimiz konusuna etkin vurgu yapabilmek için, Atatürk’ün gazeteciliğini, Harbiye’de el yazısı ile çıkardığı gazeteyi falan anlattım.. Ata’mızın basın özgürlüğü ile ilgili sözlerini tekrarladım. Sebep; belki bugünkülerin akılları başlarına gelir diye düşünmekteydim.
Neyse geçelim.. Bir bayaımız daha geride kaldı. Milletimizin geçmiş bayramını kutluyorum.. Ancak, bir basın mensubu olarak itiraf etmeliyim ki, yüzümüz gülmedi ve hiç mutlu değildik.. Hapisteki meslektaşlarımız kan ağlarken biz nasıl gülelim, mutlu olalım..
Ben, meslekteki mazisi 64 yıl olan, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi bir gazeteciyim.. Şu anda eski bayramlarımızı hasretle anımsıyorum. Bu sebeple şimdi, Türk basının o günlerinden söz edeceğim biraz..
Eskiden çok güzel bir geleneğimiz vardı..
Dini bayramlarda günlük gazeteler çıkmaz, sadece Gazeteciler Cemiyetimizin BAYRAM Gazetesi yayınlanırdı.. Bütün Türkiye yanız onu okurdu.. Bayram Gazetesi, işsiz arkadaşlarımıza üç beş kuruşluk mali destek kaynağı, emekli gazetecilere hatırlanma vesilesi olurdu.
Özellikle genç gazeteciler olarak bizler çok severdik bayram gazetesini.. Rahat rahat imzalı yazılarımız çıkardı orada..
Mesela ben, 1954 sonrası yılarda Yeni Sabah’ta spor yazarı idim. Spor servisinde Ali Oraloğlu, Nezih Demirkent, Yalçın Granit, Altan Erbulak gibi kıdemli ünlü ağabeyler vardı. Bu yüzden gazetede imzalı yazı yazma sırası bizlere pek az gelirdi..
Belki Yeni Sabah okuyucuları beni az da olsa tanımıştı ama, o zamanın Cumhuriyet’inin, Hürriyet’inin, Milliyet’inin, Vatan’ının, Akşam’ının, Son Postası’nın, Dünya’sının okuyucuları da beni tanısınlar diye içim giderdi.. Bu hevesimin tek çözüm yolu, işte o Bayram gazetesi idi.. Bayram günlerinde hiçbir gazete çıkmadığı için herkes Bayram Gazetesini okurdu. Bütün diğer gazetelerdeki genç arkadaşlar da Bayram’daki yazılarımızla ülkede herkese ismimizi ve sesimizi duyuruyoruz diye sevinirdik. Onun için Bayramları iple çekerdik..
Biz gençler böyle düşünürken, ağabeylerimiz de “oh be birkaç gün yazmayacağız, dinleneceğiz, kafayı dinleyeceğiz” derler, Bayram gazetesini onlar da bu açıdan iple çekerlerdi.
Gazeteciler Cemiyetinde Burhan Felek ağabeyin Başkan, Mustafa Yücel ağabeyin Genel Sekreter olduğu yıllarda, onlar da, Cemiyetimizin en büyük gelir kaynağı Bayram Gazetesi olduğu için Bayramları iple çekerlerdi. Yılda tam beş defa çıkarılan Bayram gazetesinin, ilan, reklam ve satış gelirleri, Cemiyetimizin yıllık harcamalarını karşılayan gelir kaynağı idi..
Yıllar böyle geçti..
Zaman içinde biz dönemin jünyor’ları da gazetecilikte ağabey konumuna geçtik.. Bayram Gazetesinde muhabirlikten servis şefliğine yükseldiğimiz günleri de yaşadık..
Ama ne var ki, 1992 yılında acı bir haberle sarsıldık..
O yılın Kurban Bayramı 11 Haziran gününe denk gelmişti.. Yaz başlangıcında Bayramoğlu tatil köyüne yazlığa gitmeyi bile Bayram Gazetesinde çalışacağım diyerek ertelemiştim..
Gelen ve bizi sarsan haber şuydu:
Sabah gazetesi, bayramda çıkmaya karar vermiş. Sabah Grubu; Sabah, Bugün, Fotomaç gazetelerini bayramda da çıkarılacakmış.
Bu meslek geleneklerini ve kanunları çiynemek demekti!
Çünkü kırk yıl önce yürürlüğe konmuş bir Kanun vardı. Bayram günlerinde, Gazeteci Cemiyetleri dışında kişilerin gazete çıkarması yasaktı.
Evet 13 Haziran 1952 yılında çıkarılan ve 40 yıldır yürürlükte olan 5953 sayılı o kanun hükümlerini bilen genç bir hukukçu-gazeteci olarak ben feveran etmiştim. Kanunun 20. maddesini biraz sadeleştirerek nakledeyim..
Maddesi şöyle diyordu:
“Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleri ile, Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde Türkiye’deki bütün günlük gazetelerin yayınlanması yasaklanmıştır. O günlerde gazete yayın hakkı her ilde gazetecilerin bağlı bulunduğu meslek örgütlerinden en fazla basın kartı sahibi üyesi bulunan cemiyete aittir..”
Bu kanun hükmü yıllardır uygulanmaktaydı..
İşte o gün, Sabah grubunun gazeteleri olan Sabah, Bugün, Yeni Asır, Foto Maç Gazeteleri kanunun bu hükmünü çiğneyerek yayınlandılar.
O sırada Cemiyetimizin Başkanı, Spor yazarı ağabeyimiz Necmi Tanyolaç’tı.. Cemiyet yönetimini hemen harekete geçirerek yasal işlemleri başlattı. Savcılığa başvurarak kanunu çiyneyen bu gazetelerin derhal toplatılmasını talep etti. Bir yandan da Cemiyet Onur Kurulu toplanarak, bu gazetelerdeki Cemiyet üyelerini üyelikten çıkarmaya başladı.. Basın Konseyinden bazı istifalar oldu.. Bütün Cemiyetler ortak deklarasyonlar yayınlayıp olayı kınadılar. Basın İlan Kurumu o gazetelere ilan ve reklam verilmemesi kararı aldı. Basın kartları komisyonu, bazı sorumluların basın karını iptal kararı aldı.
Cuhuriyette İlhan Selçuk, Hürriyette Emin Çölaşan, Milliyette Altan Öymen, Meydan’da Rahmi Turan, Dünya’da Nezih Demirkent kınama yazıları yazdılar. Bayram Gazetesine yapılan hareketi, Sabah’ın Türk basınına ihaneti olarak yorumladılar.
Türkiye’deki bütün gazeteci cemiyetleri, sendikaları Ankara’da toplandılar, “Yasalara Saygı” yürüyüşü yaptılar. Anıt Kabir’e koştular..
Bütün gazete patronları bir araya gelerek Sabah ve grup gazetelerini imzaladıkları protokolle kınadılar.. Maddi, manevi tazminat davaları açıldı..
Türkiye’nin bütün Gazeteciler Cemiyetleri, dönemin Başbakanı Demirel ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye telgrafla baş vurarak, bu olaya tepki göstermeyen, hatta Sabah’ın dağıtımına onay vermekle suçladıkları Basından sorumlu Devlet Bakanı Gökberk Ergenekon’u kınadıklarını bildirdiler.. Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’tan yardım istediler..
Ama her şey sonuçsuz kaldı.. Konu Anayasa Mahkemesine kadar uzadı gitti..
Neyse bütün bu ayrıntıları hatırlatmaya kalkışsam sütunlar yetmez, cilt cilt kitaplar oluşur..
Bugün için, gazetecilik yönünden olayın özeti şu: demek ki basın; en büyük darbeyi yine kendi içindekilerden yiyormuş.. Bu dün de böyleymiş, bugün de böyle.. Bugünkü yandaşlar çıkarları uğruna neler yapmaktalar işte görüyorsunuz..
Aralarında, hapisteki meslektaşlarının çektiklerinden adeta zevk duyanları bile var..
Yanlış mıyım?