.
Hiçbir kamuoyu anketini baz almadan, sadece gözlemlerimle yazıyorum.
İktidar partisi uzun süre konsantre olamadığı kampanyayı son iki haftada içselleştirdi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ise uzun süredir ilk kez sakin ve mantıklı götürdüğü kampanya da önce Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, sonra da ezeli rakibi haline gelen Deniz Baykal’ın evet seçmenini Yunan askerine benzetmesi ile ağır kroke durumuna düştü.
Şu itiraz gelebilir;
“İyi de arkadaş iktidar hayırcıları teröristlerle yan yana gelmekten tut, demediği sözü bırakmadı! Olacak o kadar!”
Bu iyi bir itiraz gibi görünebilir ama kararsız seçmen üzerindeki yıkıcı etkilerin neler olduğunu hayırcıların iyi tahlil edemediğini düşünüyorum.
Evet, iktidar partisinin yukarıdaki dili iyi bir iletişim örneği değil ama o sözlerin alıcısı var!
“O sözlerin alıcısı varsa, yunan askeri sözünün alıcısı neden olmasın?” deniliyorsa…
Evet, o sözlerin de alıcısı var ama oyu kesinlikle hayır olan sol görüşlü vatandaşlarımız ancak bu sözlere heyecan duyabilir.
İktidar partisine oy veren seçmenin yüzde 99’u sağ görüşlü vatandaşlarımızdan oluşmuyor mu?
Daha da ötesi, bu bağlamda kararsız seçmenin tamamına yakını sağ ve milliyetçi kesimden değil mi?
Düşünen, sorgulayan, duygusal, temkinli ve Türkiye için endişesi olan merkez sağ olarak adlandırabileceğimiz bir kesim bu.
Çayını kısık ateşe bırakan… Çayının da düşüncelerinin de demlenmesinden hoşlanan ortadirekten söz ediyorum…
“Hadi canım sende! Tek bir gafla mı döndü bu kesim. Kılıçdaroğlu zaten o sözlere katılmadığını açıklamadı mı?”
Güzel bir yanıt ama eksik…
Evet, tek bir olayla dönmedi, doğru.
FETÖ olayı da kırılma noktalarından birisi…
“Bu darbe kontrollü” dediğiniz anda (niyetiniz bu olmasa da) FETÖ’nün çekim alanında olduğunuzdan şüphe duymuyor seçmen.
CHP 8 ay önceki kalkışmadan değil de, sanki 1000 yıl öncesinin tarihi bir olayını anlatırmış gibi konuşuyor 15 Temmuz darbe kalkışmasından.
Tarih kitaplarında yazılan gibi değil diyor!
Tarihi bizzat yazan, ya da yazılanı seyreden kitleye, “Bu bir simülasyon tarihti” diyor.
Büyük kırılma bu.
Çok büyük…
Peki, referandum üzerinde tartışmaya değer unsurlar taşımıyor muydu?
Elbette taşıyordu ama liderlik çekişmeleri, bireysel yıldız parlatma çabaları ve kontratlı siyasete (!) heba edilen bir kampanya yaşadı muhalefet...
Biraz da anketlerden söz edelim.
Tamamına yakını yalan. Hatta, tamamı yalan.
En babayiğidi, “Bir yüzde 4 var ki hiçbir anketçi okuyamıyor” söylemlerine dikkat ettiniz mi?
Benim diyen siyasetçinin söyleyemeyeceği kadar mantık dışı mazeretler bunlar.
Şunu demek istiyorlar;
4 puan yanılma payımızı herkes mazur görsün.
Bitti mi! Hayır!
2 puanda artı eksi yanılma payımız her zaman var!
Etti mi yüzde 6…
Yüzde 6 yanılma ile vallahi sokaktaki simitçi bilir.
Hatta daha az yanılma payı iyi ile bilir.
Kusura bakmasınlar ama geçelim bu zırvaları…
Hele anketçilerin çocukları bile güldüren bir geyiği var ki…
Şöyle diyorlar;
“Seçmen, Erdoğan’la referandumu birbirinden ayırıyor. Bu kadar da fazla diyor. Erdoğan yerinde kalacak, bu ayrı bir durum. Her ikisini birbirinden ayırıyor” diyor anket şirketlerinin anlı şanlı tanınmış isimleri.
Hatta bazı şöhretli yazarlar da bu koroya katılıyor.
Gülme refleksi giderek azalmış bu fakirin, şu geyikler karşısında gülmekten karnı ağrıyor.
Ne saçma bir saptama bu.
Ne ucube bir sentez…
Bu tespitin kendisi bile tekzip için yeter.
Seçmene “Koyun” diyeceksin. Koyun dediğin seçmenden farkındalığı yüksek bir seçim isteyeceksin. Öyle mi?
Ya koyun derken hata ettin, ya da bu tespitini yaparken…
İkisinin birden doğru olması fizik kuralına aykırıdır.
Geçmiş olsun kardeş…
(*Hele muhalefet kanadından Meral Hanımın (Akşener) iktidar-MHP yüzde 62 alsın siyaseti bırakacağım demesine hiç girmiyorum. Meral hanım yüzde 60'a razı görünüyor!)