Bu hafta Cumhuriyetle ilgili bir yazı yazmak istedim. Cumhuriyetin neden önemli olduğunu anlatmak istedim. Aslında kavram olarak Cumhuriyeti değil ama bu ülkenin, bu toplumun Cumhuriyet rejimi ile neler kazandığını yazmak istedim. Ancak, benim okuyucum zaten bunları bilen, Cumhuriyetle sorunu olmayan kişiler, acaba gereksiz bir yazı mı yazmış olurum diye düşünmedim de değil. Peki, gerçekten biliyor muyuz Cumhuriyetin faziletlerini, bize kazandırdıklarını… Kendimi de katarak soruyorum bu soruyu. Gerçekten cumhuriyetin bu topluma, bizlere neler kazandırdığının farkında mıyız?
Toplumun bir kesimince saygın olan, yazan-çizen biri Kurtuluş Savaşımızı küçümseyerek “Keşke Yunan kazansaydı” dedi ayıpladık ama gereken ikna edici cevabı verebildik mi?
Neden “Keşke Yunan kazansaydı” dedi? Ona göre Atatürk ve arkadaşları laikliği getirerek müslümanların İslamı yaşamasını engellemişler, Yunan idaresinde olsalarmış dinlerini bu derece kaybetmezlermiş… Aslında cümle mantık olarak da saçma ama yine de oturup anlatmak gerekiyor.
Osmanlı döneminde Anadolu’nun sanıldığı kadar Müslüman ve Türk olmadığını, en az ¼ oranında gayrımüslim olduğunu, Anadolu’nun Müslümanlığının da çok yetersiz olduğunu, din adamı kadrosunun olmadığını, halkın dini açıdan da çok cahil olduğunu anlatmak şart. Dolayısı ile Yunan’ı kovmasaydık sanıldığı gibi Müslüman kalmayacağımızı anlaması lazım bazı kafaların… Atatürk’ün dine hizmetlerini ayrıca anlatmak da gerekli ama koca Osmanlı coğrafyasında İslamı, islama en uygun yaşayan yerin Türkiye olduğunu da bilmeleri lazım. Hacca gidince bizimle diğer Müslümanlar arasındaki farkı da mı görmüyorlar…
“O ezanlar ki şehadetleri dinin temeli /Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” diyebileceğimizi mi sanıyorsun demek lazım kızmadan o imansıza. Gerçekten Atatürk ve arkadaşlarının mücadelesi olmasaydı bu ezanları dinleyebilir miydik?
Pazar günü Kütahya Dumlupınar’a, Kurtuluş mücadelesinin geçtiği ve şehitlerinin yattığı o aziz topraklara Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu ile bir tesisin açılışı için gittik. Konuşmasında şöyle dedi Kılıçdaroğlu; “Ben Tunceli’nin Nazimiye ilçesinin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde doğdum. Bu Cumhuriyet sayesinde devletin en önemli makamlarında görev yaptım. Bu cumhuriyetin sayesinde milletvekilliği, grup başkanvekilliği yaptım ve bu cumhuriyetin sayesinde ben CHP Genel Başkanlığı yaptım ve yapıyorum. Bunların tamamını cumhuriyete borçluyum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum”
Öyle değil mi? Cumhuriyete, Atatürk’e borçlu olmayanımız var mı?
Kılıçdaroğlu, Dumlupınar’daki ortamdan etkilenip irticalen gerçekten çok güzel bir konuşma yaptı. Konumuzu çok iyi anlattığı için okumanızı öneririm.
“Milli Kurtuluş Savaşımız dünyada ender görülen savaşlardan birisidir. Yokluk içinde, fakirlik içinde bir mücadele verilmiştir. Onurla verilmiştir, şerefle verilmiştir ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı sağlamak gerekiyordu. Her tarafa fabrikalar kuruldu, Sümerbanklar kuruldu, Etibanklar kuruldu. 1925 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temeli atıldı. 1921 yılında - binlerce askerimiz şehit olmuştu, onların evlatları vardı - 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu kuruldu. Çok sayıda çocuğumuz o çocuk esirgeme kurumlarında yetişti, büyütüldü devletin koruması altında. Sosyal devleti inşa etti bir anlamda ve 1934 yılında Kayseri’den kalkan ilk milli uçağımız Ankara’ya indi 1934 yılında. Düşünebiliyor musunuz toplu iğne üretemeyen bir Türkiye’den fabrikalar kuran bir Türkiye’ye, şeker fabrikaları, bez fabrikaları, kumaş fabrikaları, ayakkabı fabrikaları, her tarafa fabrikalar kuruldu. Nereye? Malatya’ya kuruldu. Malatya’ya fabrika kurmak ne demektir biliyor musunuz? Malatya’ya tarihinde ilk mühendisin gitmesi demektir, parkın gitmesi demektir, havuzun gitmesi demektir, sinemanın gitmesi demektir ve işçilerin sabah gelip çalışıp aybaşında aylıklarını alıp huzur içinde evlerine gitmeleri demektir. Yeni şehirler kuruldu, cumhuriyet şehirleri diyoruz. Demir-çelik fabrikaları kuruldu. Kimseye yalvarılmadı, kimseye el avuç açılmadı ve Osmanlının borçları son kuruşuna kadar ödendi. Hiç kimseye ben borç ödemiyorum da denmedi ve fabrikalar 1940’lı yıllarda Türkiye uçak ihraç eden ülkeydi. Şimdi düşünme zamanı, neyi düşünme zamanı? Neden Türkiye şimdi saman ithal ediyor? Neden Türkiye şimdi Londra’daki bir avuç tefeciye mahkum edilmiş vaziyette? Neden tarihinin en büyük faizlerini yurtdışına ödüyor? Bu ülkede şehitlerin hakkını koruyacaksak, şehitlere sahip çıkacaksak onların bu ülkeyi kurarken güttükleri felsefeye sahip çıkmak zorundayız. Elaleme avuç açan bir yönetimi her yerde ve her ortamda reddetmeli, milli duruşumuzu, Anadolu duruşunu sergilemeliyiz.
Evet bu topraklara sahip çıkacağız, bu topraklar şehit kanlarıyla sulanmış topraklar, binlerce kişi yatıyor kefensiz, şiirler okundu gayet güzel. Ama sahip çıkmanın yolu Türkiye’nin tarihine sahip çıkmaktan geçer. Yaşadığımız sorunları, babalarımızın, dedelerimizin yaşadığı sorunları çocuklarımıza yaşatmayalım. Neden yaşatıyoruz çocuklarımıza, hangi gerekçeyle yaşatıyoruz çocuklarımıza? Hepimiz düşünmek zorundayız, önyargılardan arınmak zorundayız, milli mücadelenin hangi koşullarda verildiğini görmek zorundayız, sormak zorundayız. Osmanlının parasını basan matbaa kimindi? Yabancılarındı. Peki Türkiye Cumhuriyeti kendi parasını ne zaman bastı? 1930 yılında Merkez Bankasını kurarak. Osmanlının parasını basacak matbaası bile yoktu. Osmanlı deyince Fatih’i anlıyoruz, Kanuni’yi anlıyoruz. Elbette Osmanlı bizim atamız, elbette Kanuni’yi de, elbette Fatih’i de anacağız, elbette ki onların yaptıklarıyla gurur duyacağız. Ama tarihi geleceğe doğru büyütmek zorundayız.”
Tarihi geleceğe doğru büyütmek zorundayız ama geçmişe takılıp ileri gitmeyenleri nasıl taşıyacağız?