Balıklar denizde yaşar ama denizi bilmezlermiş. Biz de e-dergah olarak bol bol geçmişe ait ancak günümüz bakışı taşıyan analizler yapıyor ama günümüzü ve geleceği değerlendirmekte zorlanıyoruz. Amerikalı ünlü uzman-yazar George Friedman’la (Gelecek 100Yıl’ın yazarı, Stratfor’un kurucusu) Amerika’nın Sesi’nden Melek Çağlar’ın geçen hafta yaptığı bir röportaj dikkatimi çekti. Friedman anlayana çok şey söylüyor. İlginç bölümlerini paylaşayım birlikte yorumlayalım diye düşündüm.
Friedman aslında haklı bir eleştiri ile şöyle başlamış;
“Bölgenin istikrarı Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu tüm komşularla sıfır sorunlu dış politika stratejisi açıkladı. Türkiye’nin Irak’ta, Kafkaslar’da, İran’da, Suriye’de ve Balkanlar’da çıkarları var. Ama düşman edinmeden bu çıkarları gütmek imkansızdır, çünkü eninde sonunda birilerini üzmek zorunda kalırsınız. Elbette Türkiye’nin düşmanları var. Örneğin Ermenistan. Türkiye artık Irak politikası konusunda ve İsrail’le, Amerika ile, Azerbaycan’la ilişkilerde zorlu kararlar almak durumunda. Bir dizi konuda ciddi kararlar almalı. Çok haklı olarak Türk hükümeti zaman kazanmak istiyor. Çünkü bunlar cevabı kolay olmayan sorular, atacağınız ilk adım bütün rotanızda belirleyici olur.”
Friedman’ın yakın geleceğe ilişkin tespitleri ise hayli ilginç;
“Anayasa değişti, yakında seçimler var, seçimlerden sonra çok daha farklı bir Türkiye göreceğiz, az önce bahsettiğim kararların alındığını göreceğiz. Kişisel değişiklikler göreceğiz, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından, yönetimin yapısında değişik yapılmasından bahsediliyor. Seçimler sona erdiğinde daha iddialı bir Türkiye göreceğiz. Çünkü Türkiye bölgede ne görmek istiyorsa o yönde karar almak zorunda ve açıkçası bunu da yapabilecek tek güç.”
Friedman’ı değerlendirirken bölgemizde, Tunus’la başlayan gelişmeleri de unutmamak gerekiyor;
“Türkiye’nin karmaşadan uzak durması değil, karmaşanın parçası olması gerekiyor. Türkiye enerji konusunda Rusya’ya bağımlı. Rusya da tarihi olarak Türkiye’nin rakibi. Şu anda böyle görünmeyebilir, ama tarihsel gerçek bu. Rusya Ermenistan’ı destekliyor. Azerbaycan ve Gürcistan’a baskı yapıyor. Bu nedenle Türkiye’nin diğer enerji kaynaklarına ihtiyacı var, bu kaynaklardan biri Azerbaycan ve Gürcistan’dan geçen boru hattı. Ama bu da yeterli değil. Burada ‘Türkiye’nin dünyanın en büyük petrol üreten ülkelerinden bir olan Irak’la ilgili politikası nedir’ sorusu öne çıkıyor. Elbette bu sorunun cevabı Kürt özerk bölgesi ve Türkiye’nin bu konudaki politikasıyla, Türk-İran ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileriyle de kesişiyor. Mesele burada daha da karmaşık bir hal alıyor. Çünkü Irak’ın sunduğu her fırsat bir karmaşa içeriyor. Bu da Türkiye’ye sorunu çözmesi için bir fırsat sunuyor. Ama Türkiye’nin bu denklemi çözmesi için ellerini kirletmesi gerekiyor.”
Bu noktada Melek Çağlar soruyor, “Türkiye’nin ellerini kirletmesi gerekiyor dediniz, bunu biraz açar mısınız?”
George Friedman’ın cevabını nasıl yorulayacaksınız merak ediyorum…
“Türkiye halen Kürt özerk bölgesinde petrol arama-çıkarma faaliyetleri sürdürüyor, başkalarıyla ortaklıklara giriyor. Türkiye Kuzey Irak’ta önemli bir güç noktası. Amerikan kuvvetleri bu yıl Irak’tan ayrılıyor, bu nedenle Irak’ın geleceği, İran’ın Irak’ta egemen güç olma iddiaları Türkiye’nin ulusal çıkarlarını doğrudan ilgilendiriyor. Türkiye, “İran’la bir sorunum yok” diyor, evet bunu söyleyebilir, ama yeni bir sorun baş gösteriyor, bu da Irak’ın geleceği. Türkiye’nin Irak’ın geleceği konusunda İran’la asgari ölçüde uzlaşmaya gitmesi gerekecek. Bu da Türkiye’yi Amerika’yla karşı karşıya getirebilir, işte bu karmaşık sorun yüzünden Türkiye’nin eli kirlenebilir.”
Ben “Türkiye ile Amerika’yı karşı karşıya getirebilir” demesine ve bunun derindeki anlamına taktım. Bunu da Türkiye’deki son yıllarda meydana gelen gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekiyor. TSK, Yargı, medya ve iş dünyasındaki gelişmelerle… Siz ne yorumlar yapacaksınız?
Bu hepimiz için hayati bir konu, lütfen bir az daha ciddi yorumlayalım.