Rasim Ozan -Nagehan Alçı ikilisinin Aydın Doğan’la tanımlanamaz birliktelikleri, medya dünyasının içinde bulunduğu son fotoğrafı anlamamız için bize yeteri kadar veri sunuyor.
Bu yeni aile fotoğrafını eleştirenleri, “Kıskanç ya da hazımsız” olarak değerlendirmek, konuyu bağlamından koparmaya matuf provakatif bir bakış açısı olur.
Rasim Ozan-Alçı ikilisi duruş, söylem ve çizgi olarak ağırlaştırılmış eleştirileri dibine kadar hak ediyor ama birisi çıkıp, “İyi de bu hataya Aydın Doğan gibi tecrübeli bir patron nasıl alet olur?” sorusunu yöneltse, radarlarımızı Aydın Doğan’a çevirmekten başka çaremiz kalmaz.
Türkiye’nin en kurumsal medyası olarak gösterilen Doğan Grubu’nun el yordamıyla yönetildiği kuşkusu bu fotoğraftan sonra daha da derinleşmiştir.
Ahlak yönetimi, imaj yönetiminden önce gelir.
Adınız Aydın Doğan da olsa; Hata yapma hakkınız sınırsız olamaz.
Kütahyalı-Alçı ikilisini, “Kazanacağımı kazanmış, geleceğim yere gelmişim” duygusu korkusuz yapabilir. Bu belki empati yoluyla anlaşılabilir bir duygu bile olabilir ama varlık/yokluk kavgasından yeni çıkan, uçurumun eşiğinden parmak uçlarına basarak kurtulan bir medya patronu için bu fotoğraf çok fazla.
Yalnızca Doğan için mi? Hayır, tüm medya için fazla.
Neresinden baksanız çok fazla. Bir yazarınızı, “İçeri gireceksin.” diğerini, “Deccal.” olmakla tehdit ve itham eden kişiyle, “Benim yazarlar içeride kaç yıl yatarlar?” sorusu için mi hukuk oluşturdunuz?
Sizin yazarlarınız içeri girmeyi de, deccal tanımlamasını da hak ediyor olabilirler. Bunlar ayrı bir tartışmanın konusu ama o zaman da şu soruyu sormak gerekir;
“İçeri girecek kadar şaibeli, deccal olacak kadar kötü yazarlarınızın o gazetede işi ne?”
Evet, buz dağına çarpsa da, eski itibarında olmasa da halen tüm gazeteler Hürriyet isminin altında görünüyor ama bu son fotoğrafla perdenin ucu biraz daha yırtılmadı mı?
Gizli Hürriyet aşıklarına ne demeli?
Tamam, bir gazeteyi içselleştirerek eleştirebilirsin, yanlışlarını açık açık yazarsın, sonra konjonktür uygun olur, o gazeteye geçersin. Bu tamam. Tamam olmayan şu; o gazetenin duruşunu beğenmiyormuş gibi yapıp, bunu bir pazarlık marjına dönüştürerek, kapağı ateş ettiğiniz o gazeteye atma çabası etik olamaz.
Fehmi Koru gibi sağın önemli bir kalemini de işte bu tutarsızlık, bu gizli Hürriyet aşkı ağır yaralamadı mı?
Onur ve haysiyetin önüne geçen her olgu insanı tüketir.
Pezevenk!
Pezevenk Azerice, "İş adamı" anlamına geldiği gibi saygınlık da içeren bir kelime. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Azerbaycan ziyaretinde Haydar Aliyev'le aralarında geçen şu diyalog beni gülmekten kırdı.
Aliyev, Demirel'e iltifat etmek için, "Sayın Demirel siz Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük pezevengisiniz" der.
Şaşıran Demirel'in yanıtı da aynı tonda olur, "Siz de az pezevenk değilsiniz!"