Seksenli yılların başlarında görevim gereği İzmir’de bir yıla yakın çalışmıştım. O yıllarda televizyon siyah-beyazdı. Yayınları rahatça seyredilebilen Yunanistan’da da öyle. Yunanlıların o günlerde bir dizisi vardı. Adını hatırlamıyorum, 5-10 dakikadan fazla seyrettiğimi de hatırlamıyorum ama detaylarını İzmir’in şöhretli gazetesi Yeni Asır’dan öğrenmiş olmalıyım; Yunanlılar Türkleri kötülemek, kendi kahramanlıklarını yeni nesillere anlatmak için yaptıkları bu dizi ile ortalığı kavuruyorlardı. Herkes televizyonun başındaydı. “Kör Ali” lakaplı zalim bir Türk, Yunanlılara yapmadık eziyet bırakmamıştı. (Galiba o yıllara göre biraz da açık-saçık sahneler olduğu için bizim tarafta da Yunanca bilmeyenler de seyrediyordu.) Yunanistan’da beklenmedik bir şey oldu. Kör Ali nefret edilecek bir tip olacağına özellikle gençlerin özendiği, benimsediği bir tip oldu. Kör Ali güzel kadınlarla alemler yapıyor, zevk ve sefahat içersinde yaşıyordu. Bir nevi Dallas Dizisinde ki JR gibi kötü ve özenilen bir tip olmuştu. Yunanlı gençler Kör Ali Yunanlıların karılarını kaçırsın alem yapsın diye bekliyorlardı. Dizi beklenilenin tersine bir etki yaratmıştı. Yunanlı yetkililer durumu fark edip sonradan diziyi yayından kaldırmışlardı.
Bunlar geçen pazartesi Radikal’de okuduğum bir haber nedeniyle aklıma geldi. “Nereden nereye” dedim kendi kendime. Galiba savaşlar azalınca, iletişim olanakları artınca toplumlarda normalleşiyorlar. Önce haberden bir bölümü alıntılayayım, sanırım sizin de benim gibi farklı anılarınız ve yorumlarınız olacaktır.
“Siyasetçiler, tarihçiler ve özellikle kilise, Sky TV’de 8 bölümde yayımlanan ve Yunan ihtilalindeki bir sürü ‘mito’yu çürüten belgesel dizi ‘1821’e ateş püskürdü. Yunanlı, İngiliz, Hollandalı ve Türk (Prof. Fikret Adanır) tarihçilerin yer aldığı ‘1821’de, Yunanlıların 4 asır boyunca Osmanlı egemenliği dönemindeki yaşamı ile ilgili ‘resmi tarih’e taban tabana zıt bir tablo çizildi. Okullarda da okutulan ‘resmi tarih’ Yunanlıların ‘esaret altında büyük baskılara ve Osmanlı’nın barbarlıklarına maruz kalarak yaşadıklarından’ bahsederken, dizide şunlar belirtildi:
Özellikle 15 ve 16. yüzyılda Yunanlılar çok zenginleşti.
Dinlerine, okullarına kimse dokunmadı. Yunanlı çocukların mağaralardaki ‘krifo sholio’da (gizli okul) eğitildikleri yalandır.
Fatih Sultan Mehmet, Bizans hayranıydı.
Osmanlı’yı tek ilgilendiren şey vergilerin toplanmasıydı.
Türk ile Yunanlılar birlikte yaşıyor, evlilikler yapıyordu.
Türklerin olumlu hiçbir şey yapmayan barbar bir halk olduğu iddiası gerçek dışıdır.
Yunanlılar geleneklerini değiştirmişlerdi. Yemeklerini iskemlede değil, yerde yiyorlardı. Kadınlar örtülüydü. Batılı giyinenler, Batılı davrananlar hiç sevilmiyordu.
Osmanlı sayesinde, Yunanlı çiftçiler Hıristiyan çiftlik ağalarının sömürüsünden kurtuldu.”
Gerçeklerden kaçılamaz. Gerçek en fazla ertelenebilir. Yunanlılarda, benim İzmir yıllarımdan kalan anılarımdan 30 yıl sonra şimdilerde Türk-Osmanlı gerçeğine dönmeye başlamışlar ama kabul etmeleri çok zor. Buna bizim tarihçilerin de yardımcı olmaları gerekiyor. Biz “resmi tarih”e vurmayı, devleti kötüleme olarak da kullanıyoruz. Halbuki tarih alanında araştırılması gereken çok ilginç konular var. Örneğin, adaların veya Ege kıyılarının Rumlaşması hiçte sanıldığı gibi orta çağlara dayanmıyor. 1800’lü yıllarda Yunan İsyanına paralel bir yayılma politikası ve vergiden kaçınma amaçlı göçler sonucu buralar Rumlaşıyor. Bizim partici tarihçilerimiz günlük politikaya malzeme taşıyacaklarına bunlarla uğraşsalar inanın hem kendilerine hem de topluma çok daha yararlı olurlar.