Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliği ile anayasal olarak, 24 Haziran 2018 genel seçimlerinden sonra da fiilen başkanlık sistemine geçildikten sonra, muhalefet cenahından tekrardan parlamenter sisteme dönüş yönünde talepler gelmeye başladı.
Hatta geçenlerde (28 Şubat 2022) millet ittifakı içinde yer alan altı partinin lideri, CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde, bir toplantı yaptılar ve benimsedikleri bazı ilkeleri kamuoyuna deklare ettiler.
Millet ittifakı, üzerinde mutabık kaldıkları parlamenter hükümet sistemine oldukça “cazip” görünen “GÜÇLENDİRİLMİŞ” sıfatı taktı.
Bu ittifakın ortakları, her platformda 2023 seçimlerinden sonra “güçlendirilmiş” parlamenter sisteme tekrardan dönecekleri vaadini, en üst perdeden dillendiriyorlar.
Peki, bu ittifak ortakları, parlamenter sistemi ne tür bir yenilikle güçlendirmektedirler? sorusu ilk elde akla takılmaktadır.
Yapıcı (kurucu) Güvensizlik Oyu.
Millet ittifakının 28 Şubat 2022 günü açıkladığı mutabakat metninde bu sorunun cevabı olarak şu düzenlemenin yapılması öngörülmüştür:
“Hükümet ile Başbakan hakkında gensoru, yapıcı/kurucu güvensizlik oyu şartına bağlanacaktır”.
Peki, bu ifadeler ne manaya gelmektedir?
Açıklanan metinde, bu sorunun cevabı yer almamaktadır.
O zaman bu ifadelerin ne manaya geldiğinin Anayasa Hukuku bilgileri çerçevesinde izah edilmesi gerekiyor.
Bu uygulama Almanya’da ve diğer bazı batılı ülkelerde mevcuttur.
Parlamenter sistemlerde yaşanan en büyük siyasi bunalım ve çözümsüzlüklerden biri de “hükümetsizlik” sorununun ortaya çıkmasıdır.
Almanya’da bu sorunun çözümüne yönelik olarak, hükümetin herhangi bir şekilde zaman yönünden kesintiye uğramaksızın devamlılığının sağlanması amacıyla “yapıcı (kurucu) güvensizlik oyu” uygulaması kabul edilmiştir.
1949 Alman Anayasasının 67. maddesine göre:
“Millet Meclisinin (Bundestag) Başbakanı güvensizlik oyuyla düşürebilmesi için, önce üyelerinin çoğunluğuyla yeni bir başbakanı seçmiş olması gerekir”.
Bu hükme göre, Bundestag (Federal Millet Meclisi), Devlet Başkanından, güven eksikliğinin mevcut olduğunu ileri sürerek, Başbakanın görevden alınmasını isteyebilir.
Bu isteğin tahakkuk etmesi için, Bundestag üyelerinin çoğunluğunun oyu ile, mevcut başbakana halef olacak bir başbakan adayının seçilmesi gerekir. Halef olarak önerilen başbakan adayının çoğunluk oylarını kazanması halinde, Devlet Başkanı, Bundestag’ın bu istemini kabul ederek yeni başbakanı atar. Yasama organı yeni başbakanı seçmediği müddetçe, mecliste hangi oy çokluğu olursa olsun (mesela güvenoyu veren milletvekili sayısı 100, güvensizlik oyu veren milletvekili sayısı 400 de olsa) mevcut Başbakan düşürülemez.
Peki, yapıcı güvensizlik oyu önerisi niçin geliştirilmiştir?
Bir de bu soruya cevap arayalım.
Dahası bu önerinin asıl kimliğini, bu sorunun cevabı belirleyecektir.
Beyin Ölümü Gerçekleşen Hükümeti Fişle Cihaza Bağlayarak Yaşatma Çabası
Bu yöndeki düzenlemenin kabul edilmesinin temel sebebi, hükümet bir şekilde kurulduğu halde, onu yıkarak yerine kurulacak yeni hükümete güvenoyu verecek çoğunluğun Bundestag’da mevcut olmamasıdır.
Bu durum şu misalle daha anlaşılır kılınabilir.
Farz edelim ki, 600 üyeli Mecliste, ADP’nin 275, ALP’nin 140, DRP’nin 110, SDP’nin 60, diğer partilerin de 15 milletvekili olsun.
Burada farklı hükümet senaryoları ihtimallerine yer vermek istiyorum.
ADP’nin bir şekilde hükümeti kurduğunu farz edelim. Mecliste kendisini yeterince destekleyen (275 üye) bir milletvekili çoğunluğu yoktur.
İkinci ihtimal olarak, ALP-DRP-SDP (310 üyeli) koalisyonu kurulduğunu ve bunlardan ALP’nin bir müddet sonra koalisyona destek vermekten vazgeçtiğini farz edelim. ALP desteği çektiği zaman, hükümeti destekleyen milletvekili sayısı (310-60=250) 250 olacaktır. Burada hükümetin arkasında Mecliste yeterince çoğunluk desteği yoktur.
Bir başka ihtimale göre, ALP-DRP koalisyonuna SDP’nin (310) dışarıdan destek verdiği bir azınlık hükümetinin kurulduğunu ve daha sonra da SDP’nin bu koalisyondan desteğini çektiğini düşünelim. Bu durumda azınlık hükümetini destekleyen (310-60=250) 250 üye kalacaktır. Dolayısıyla, azınlık hükümeti Mecliste çoğunluğun desteğini kaybetmiş olmaktadır.
Şimdi bütün bu senaryolarda, Mecliste hükümetin arkasında yeterince milletvekili desteği yoktur. Bu sebeple bir kanun çıkarmak istediklerinde, muhalefetle anlaşamadıkları sürece istedikleri kanunların, istedikleri muhtevada çıkarılması imkânsıza yakın derecede zor görünüyor.
Diğer yandan, dünyada bütün parlamenter sistemlerde sıkı parti disiplini mevcuttur. Parti disiplininin olduğu parlamenter sistemlerde, muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin, üyesi oldukları parti yönetimlerinin iradesine rağmen, iktidardaki partinin çıkarılmasını istediği kanunlar lehine oy verme ihtimali yok denecek kadar azdır.
Bu zeminde, muhalefet partileri aralarında anlaşarak yeni hükümeti kurmayı başaramıyorlar. Yani muhalefet partileri, iktidarı yıkıp yeni hükümeti kuramıyorlar.
İktidardaki hükümet de zorunlu derecede ihtiyaç duyduğu kanunların çıkarılmasını sağlayamıyor.
Kısaca, bu durumda, parlamenter sistemin işleyişinde, beyin ölümü gerçekleşen bir kişinin fişle cihaza bağlanarak yaşatılmasına benzer bir durum ortaya çıkıyor.
İşte millet ittifakının, beyin ölümü gerçekleşen parlamenter sistemin işleyişini bu haliyle sürdürmeyi sağlamak maksadıyla buldukları ve adını da “GÜÇLENDİRİLMİŞ” parlamenter sistem diye koydukları öneri bundan ibarettir.
Bir hatıra. “Parlamenter sistemin işleyişinde, beyin ölümü gerçekleşen bir kişinin fişle cihaza bağlanarak yaşatılmasına benzer bir durum” ifadesini ilk kez 2017 yılında Kütahya’da yapılan, “yeni Anayasa değişikliğinin referandumda kabulüne yönelik çalışmalar” konulu Çalıştayda söylemiştim. Bu çalıştaya katılan merhum Prof. Dr. Burhan Kuzu Hoca, bu şekildeki belirlememden çok hoşlanmıştı. Ruhu şad olsun.
Esasen burada parlamenter sistemin güçlendirilmesinden ziyade, en güçsüz hali ile yaşatılmaya çalışılmasından başka bir durum söz konusu değildir. Bu şekildeki bir hükümetin ömrünün uzatılması, bitkisel hayata giren kişinin durumundan farksızdır.
Böylesi bir hükümetle, gerçi ülke hükümetsiz kalmaz. Ama böylesi bir hükümetin ülkeye uygulayabileceği istikrarlı, uzun vadeli politikalar da olamaz.
Son birkaç cümle daha söyleyeyim.
Anlaşılan millet ittifakında yer alan altı parti, tek başlarına iktidara gelemeyeceklerine ne kadar inanmışlar ki, bitkisel hayata girecek kadar mecalsizleşen, güç kaybına uğrayan bir hükümeti, GÜÇLÜ sıfatı ile anarak pazarlamaya, bu mantıki tersliği millete YUTTURMAYA çalışıyorlar.
Bitkisel hayata giren hükümetin ömrünü bitkisel hayattaki haliyle uzatmaya çalışan bazı önlemler de mevcuttur. Muhtemelen millet ittifakı ortakları bunu bilmiyorlar. Bilselerdi, önerileri arasında ona da yer verirlerdi.
Peki, bu yöndeki önlem nedir? Diye sorulabilir.
Eh, yapıcı güvensizlik oyunu bulan millet ittifakı ortakları, ararlarsa bu önlemi de bulabilirler. Arasınlar, bulsunlar, benden kopya vermek yoktur!
Ama tekrar söylüyorum, bulsalar da, bu önlemin göreceği işlev, sadece hükümetin bitkisel hayattaki ömrünü uzatmaya yarayacak, bir başka işe yaramayacaktır.
Bunun da istikrarlı ve güçlü hükümetlere ihtiyacı olan ülkemiz için hiçbir olumlu katkısı olmayacaktır.
Bir ilave daha yapmak istiyorum.
Her ne kadar bu yöndeki anayasal hüküm her ne kadar Alman Anayasasında yer almakta ise de, Almanya’da kökleşmiş koalisyon kültürü sebebiyle, bu hükmün uygulanması ihtiyacı hiç hasıl olmamıştır.
Öyle zannediyorum ki, 6 parçalı millet ittifakı, bu proje ile ülkemizde güçlendirildiğini söyledikleri parlamenter sistemin işleyişinde sık sık bitkisel hayata girilmesi projesini hayata geçireceğe benziyorlar. Tabii ki, bu millet ellerine bu fırsatı verirse.