Başbakan için, “Olmak ya da olmamak” pozisyonuna gelen Gezi olaylarındaki duruşu siyasi geleceği için doğru ve tek seçeneğiydi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün eli Erdoğan’ın aksine daha rahattı. Hatta, Gezi olayları, karşı mahalle ile barışmak için bir fırsattı. Gül, önüne gelen topu ağlarla buluşturdu.
Milyonlarca insan Gül’ün ılımlı mesajlarıyla mutlu oldu.
Bu durum, Gül’ü özellikle iktidar karşıtı medyada ön plana çıkardı.
2014 yaklaştıkça Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunun paylaşımıyla ilgili gerilimde hükümete muhalif medyanın takınacağı tavır kritikti.
İktidar karşıtı medyada Gül öne çekilince, sürecin de bu medya üzerinden yapıldığına ilişkin ilginç bilgiler Ankara kulislerinde dolaşmaya başladı.
“Gül’ün Partisi Hazır” manşeti mesela...
Bu haberi iktidara karşı en sert muhalefeti yapan gazeteye iktidarın önemli bir kurmayının verdiğine yönelik üstelik de isimli bilgiler mevcut. Gül, açıklamalarıyla bu medya üzerinden sol seçmeni kazanırken, bu tip haberlerle de sağ seçmeni kaybetmesi hedefleniyor. Sağ cenahtaki yazarlarda ise Gül’e karşı eleştiriler ateşleniyor. Gül’ün “demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir” sözlerine yönelik eleştiriler önceleri isim vermeden yapılıyordu. Şimdi ise açıktan yapılmaya başlandı. Bu nokta da Gül’le köklü ilişkisi olmayan son dönemde ortaya çıkan yazarlar öne çıkıyor.
Başbakan Erdoğan’a gelince…
11 yıllık iktidarı içeride ve dışarıda en sancılı dönemini geçiren Erdoğan, Ortadoğu’daki sıradan vatandaşların gözünde efsane olarak görülürken, aynı ülkelerin liderleri tarafından ihtiyatla karşılanıyor.
Bu ihtiyatın iki ana parantezi var;
Ortadoğu liderleri, Erdoğan’ın kendi vatandaşları nezdinde oluşan popülerliliğini kıskandıkları gibi Türkiye’nin yeni Osmanlı ruhuna itiraz ediyorlar.
Gezi olaylarının yaralarını sarmaya çalışan Başbakan, birkaç puan düşen oylarını Gazze ziyaretiyle tırmanışa geçirebilir. Başbakan, Gazze’ye mutlaka gidecek. Ortadoğu’daki rolünü küçültmeye çalışan Avrupa’ya bu ziyaretle güç tazelemesi yaparken, aynı sinerjiyle iç siyasetteki düşme eğiliminde olan karizmasını yeniden arttırabilir.
Görüntülü taciz
Öcalan’ın psikolojik operasyonları iyi bildiğine bir kez daha şahit olduk. Hükümet, Gezi olayları sonrası değişen konseptte oylarda negatif yönelme olduğunu tespit edince, Çözüm Süreci’nde PKK’nın istediği yasal düzenlemeleri yapma konusunda frene bastı.
Milliyetçi oyları kaybetme korkusuydu bu.
Ama PKK, tek kişiyi öldürmeden Hükümeti sıkıştırma stratejisini anında devreye soktu. Medya önünde, sözde asayiş birimlerinin yemin törenleri ve gösterileri, karakol protestoları, eli silahlı PKK’lıların gazetecilerin olduğu ortamlarda resmigeçit yapmaları, Öcalan’ın cezaevinden örgütün yönetiminde görevden almalar vs…
Tüm bu rahatsız edici görüntüler, toplumda öfke birikmesini beraberinde getirdi.
PKK, sadece medyada görüntü vererek AKP’yi nasıl sıkıştırabileceğini gösterdi.
Hiçbiri spontane olmayan, tamamı planlı bir psikolojik operasyondu bunlar.
Bu “görüntülü tacizin“ işe yaramadığını söyleyemeyiz!
Kimsin sen?
Silikti. Hatta yoktu…
Silueti, bir vekile küfür, TBMM’nin bayan muhabirlerine hakaret edince görünür oldu.
Bu haliyle bile tanınmış olmak hoşuna gidiyor olabilir. Kendisine biçtiği Erol Taş rolünü, Kadir İnanır sanması sosyolojik bir felaket. Facianın farkında bile değil. Zeyid Aslan isimli Tokat vekili, disipline sevk edilmekle disiplin edilemeyecek kadar zıvanadan çıktı.
Erdoğan’ın kızına edepsiz mesaj çektiği için özür dileyen CHP Milletvekili Yıldıray Sapan kadar bile olamadı. Partisinin imajına ağır hasar vermesi umurunda bile değil.
Ne içtiyse söylesin de, o içtiğinden ağzımıza koymayalım!
Bizans’ta kayboldular!
Mesela Murat Yetkin… Radikal temsilciliğinden, Hürriyet Daily News yayın yönetmenliğine geldiğinden bu yana yok hükmünde. Oysa, Ankara’dayken gündem yapan sayılı gazetecilerden birisiydi. Doğrusu, Ankara’yı terk-i diyar edişi anlaşılır bir gerekçeye dayanıyordu. Yaşıtlarının tamamı yayın yönetmenliğinde büyürken, Yetkin’e, gözlük derecesi ve kilosunu büyütmek düşüyordu. Hürriyet’in başına sıçramak için iki adım geriye çekildiği görülüyor. Olabilir mi? Bu siyasi iklimde imkânsız!
Mesela Eyüp Can… Şifreyi çözdüğü için rahat. Batırdıkça yükseldiğini biliyor. Hitabeti de kalemi de zayıf ama diplomasi ve kulis yeteneği emsalsiz. Kariyerindeki tek başarısı Aydın Doğan’a kendisini sevdirmesi. Direkten dönen Hürriyet yayın yönetmenliği rüyalarına giriyor. Eylül’de Radikal’e kilit vurulacağı için Hürriyet’e yazar olmak istiyor. Berberoğlu dirense de, Aydın Doğan’ın, “Bizim Eyüp’e köşeyi aç Enis!” demesi kuvvetle muhtemel. Ya, yayın yönetmenliği? Karamboldan belki!
Mesela Fatih Çekirge… Bizans dörtlüsünün en sessiz ve dipten gideni o… Çamurda, karda, buzda iz bırakmıyor. Diyelim bıraktı; Aydın Doğan’ın alnına Star’da yapıştırdığı sineği, Hürriyet’te kovalıyor! Sicilinden silemediği tek istisna; Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi Hayrunisa Gül’e yaptığı çirkin eğreti gelin benzetmesi…
Gül, Çekirge’yi affetmedi. Erdoğan’ın yanına yaklaştırmadığı Çekirge, Gül’den de kırmızı kart görünce sıcak siyasetin dışında kaldı. Künyede üstte olsa da, aslında kızakta. Çekirge’nin rüyası da Hürriyet’in kaptan köşküne sıçramak.
Olur mu? Darbe olursa kesin!
Mesela Enis Berberoğlu… En çalkantılı dönemin yayın yönetmeni olarak anılacağı kesin. İyi bir haberci ama iyi bir yayın yönetmeni olarak anılacak mı henüz belli değil. Özkök Şeyhliği alanını daraltsa da, zaman zaman konjonktür sınırlarını zorlayan gazete yapabiliyor. Bir sabah aniden istifa da edebilir, Özkök’ün rekorunu da kırabilir.
Bu süreci; duygusal ve sinirli yapısını kontrol etmesinin yanında, Aydın Doğan’ın, şaraplarını seçen yayın yönetmeninden, dik duran yayın yönetmenine ne kadar alıştığı da belirleyecek!
Ve Ertuğrul Özkök… Ortadoğu’nun iktidardan gitmek bilmeyen liderlerine benzese de, bence Özkök tam bir Bizans Şeyhi… Sevenleri için fenomen, sevmeyenleri için Ebu Cehil. Tilkiyi, tilkilikten istifa ettirecek kadar zeki. Müritlerine, “Enis’in alanını daraltın.” talimatını verirken, diğer yandan, “Bırakın rahat çalışsın.” diyecek kadar oportünist bir deha. Kendisi için kalem oynatanlara kindar ve tahammülsüzken, bir başka kitleyi Mevlana pozuna inandıracak kadar da lümpen bir kişilik.
Yeryüzünde, “Hürriyet’i yeniden ister misin?” diye sorulmayacak tek kişi.
Peki, olur mu? Konu Özkök’se, zekâ çıkmaz sokağa girer. Bilemiyorum!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…