Tam 8 ay önce Fatih Altaylı’yı arayarak, “Sayın Altaylı, Turktime’da yazar mısınız?” dedim. Kısa bir süre telefonda tereddüt yaşadığını hissedince, “Bizi mutlu edersiniz” diye teklimi tekrarladım.
“Tamam, yazarım” cevabını almamız aynen böyle oldu.
Arkadaşlarıma söylediğimde birisi hariç, hepsi müthiş mutlu oldu.
O, arkadaşımıza da “Önce Altaylı ol, sonra tavır al” cevabını verince, “Haklısın” diyerek sustu.
Altaylı, Turktime’a yazılarını hep zamanında gönderdi.
1 kez yazısını geciktirdiğinde, “Kusura bakmayın yazımı gönderemedim” diyecek kadar alçakgönüllü davrandı.
Fatih Altaylı, Turktime’dan ücret de istemedi.
Şayet isteseydi, kendisine layık ücreti verebilmek için, sanırım Turktime’a ortak aramak zorunda kalırdık.
Fatih Altaylı, kendi kararıyla Turktime’dan ayrıldı.
Artık yalnızca Habertürk’te yazacak.
Bildiğiniz gibi Turgay Ciner, Kanal1 ve Habertürk Grubunu satın almıştı. Altaylı’nın Ciner’e ait medya kuruluşunda yazması zaten beklenen bir gelişmeydi, aksi olsaydı, o zaman tuhaf olurdu.
Ama yine de içimiz burkuldu.
Hayat, veda etmeye alıştıramıyor insanı.
Altaylı’yı yalnız gazeteci olarak değil, insan olarak ta çok sevdim.
Çelik gibi sağlam yüreğinin altında, çocuk temizliğinde bir kalbi var.
Turktime’a yazdığı veda satırlarına dikkat ederseniz, gerçek Altaylı’yı daha iyi tanırsınız.
Biz kendisine şükran doluyken, o bize, “minnettarım” diyor.
Biz kendisine teşekkür borçluyken, o bize “Bana kucak açtınız” diyor.
Seni özleyeceğiz Altaylı…
Güle güle benim sevgili kardeşim, ağabeyim…
Yolun açık olsun…
Allah seni ve senin sevdiklerini korusun…
Ankara’da hep bir kardeşin olacak…