IMF’nin son Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’na (World Ekonomic Outlook) göre, dünya GSYİH toplamı 2009 için 57.9 trilyon dolardı. 2010’da bu rakam 65 trilyon dolara yaklaşır, tahmin ediyorum. Bu rakamda bir gariplik yok fakat bu rakamın ülkelere dağılımında müthiş bir yamukluk var. ABD, AB ve Japonya toplam 750 milyonluk nüfusları ile 35.6 trilyon dolarlık GSYİH üreterek, dünya nüfusunun yaklaşık 1/9’u ile dünya ekonomisinin yarıdan çok fazlasına, 3/5’ine sahipler. (Rakamları hayalinizde canlandırın lütfen) Bu yamukluk ve adaletsizlik her ülkeyi ayrı ayrı etkiliyor, çok çeşitli sıkıntılara sebep oluyor. Petrol üreten, doğal kaynaklara sahip olan şanslı ülkeler dışarıda bırakıldığında dünya nüfusunun çok büyük bir bölümünün günde üç-beş dolarla ve çok kötü koşullarda yaşadığını görüyoruz. ABD, AB gibi gelişmiş ülkeler, Çin, Hindistan gibi ülke vatandaşlarını çok düşük ücretlere çalıştırıyor, kendileri yüksek teknolojik ürünler üreterek bol bol tüketiyorlar. Ayrıca dünya rezerv parasına sahip olmaktan gelen avantajlarını da kullanarak refah içersinde yaşıyorlar. Bir de petrol üreten, doğal kaynaklara sahip olan ülkeler var. Türkiye gibi ülkeler ise doğal kaynağa ve yüksek teknolojiye sahip olmadan demokrasi ile kalkınmaya çalışıyor ve çok zorlanıyorlar. Kısaca Türkiye ekonomisi çok net bir şekilde uluslararası sistemden kaynaklanan bir açmaz ve çarpıklık içersinde…
Küreselleşme denen olgu, genellikle soyut bir kavram olarak algılanıyor. Halbuki somut yanı daha ağır basıyor. Örneğin, küresel güçler… Klasik sektörler silah, ilaç sanayileri vs. Bunlar dünyada savaşlar devam etsin isterler, yeni sektörler iletişim, elektronik vs. ise, sınırlar kalksın, tek devlet gibi yaşayalım isterler. İster finans kapital, ister klasik sermaye sonuç olarak küresel güçler müthiş bir mücadele içersindedirler, hem kendi aralarında çokça da gelişmekte olan ülkelerle.
Peki mücadelenin en yoğun yeri neresidir? Doğal olarak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye. Küresel güçlerin nasıl ve ne şekilde Türkiye üzerinden oyun oynadığı çok önemli bir sorundur. Hiç konuşmadığımız konu bu. Sanki emperyalizm diye bir şey yok, küreselleşme tümüyle olumlu bir konu imiş gibi…
Kimseyi, iktidarda dahil kastetmiyorum. Bu bizim iktidar-muhalefet hep birlikte sorunumuz. Tayyip Bey’in de vatansever olduğunu sanıyorum. Konu kimin vatansever, kimin vatan haini olduğu değil, kimin nasıl kullanıldığıdır. Unutmayalım, kullanılanların çoğu yurt severdir, ya dosyalarından, ya kasetlerinden ya da saflıklarından dolayı kullanılmaktadırlar. Bunu önemsememiz lazım.
Bakın bir şekilde, iletişim, sigortacılık, bankacılık, enerji, medya, kimya, liman işletmeciliği, AVM işletmeciliği, büyük mağazacılık gibi alanlarda ya tamamen yada kısmen dışa bağımlı hale gelmişiz. Tarımımız ise kısmi alarmlara başladı. Pamuk, et, buğdayda dahi dış alımlar var.
Gidişin nereye doğru olduğunu düşünmemiz lazım. Hem ekonomik yönden, hem kültürel ve siyasi açılardan.
Konunun çeşitli başka yansımaları da var;
Bir Merkez Bankası araştırmasına göre birey olarak her geçen yıl daha fazla tüketiyor ve borçlanıyoruz. 2003’te harcanan her 100 TL’nin 7 TL’si borç iken bu rakam 2009’da 38 TL olmuş. Diğer taraftan biliyorsunuz devlet de sürekli borçlanıyor. 2002’de tüm ülke borcu 220 milyar dolar iken şimdi 500 milyar doları geçmişiz.
Sayı olarak yabancılar borsanın binde 1’ini dahi bulmazken hisse senetlerinin yüzde 75-85 oranındaki kısmı yabancılara ait.
Son yıllarda her yıl 15-16 milyar dolar yurt dışına transfer edilmeye başlanmış.
Önümüzdeki 20-25 yılda nüfusumuz yaşlanmaya başlayacak ve gençlik avantajımızı yitirecekmişiz.
Bunlara başka ilaveler yapıp uzatmaya gerek yok. Durum ortada. Potansiyeli olan bir ülkeyiz fakat, gidişatımız küresel dalgaları dikkate alır bir tarzda değil. Çok dikkatli olmalıyız. Ekonomik güvenlik kavramı burada devreye giriyor. Tabi, ekonomik güvenlikle birlikte siyasi konular, kültür emperyalizmi, dini yayılmacılık, siyasal ayrımcılık vs. ele alınması gereken başlıklar. Bu şu-bu parti sorunu da değil, düşünen, sorumluluk duyan hepimizin sorunu.
Sadece iktidarı veya bazı şahısları suçlayarak sorunu çözemeyiz. Her gün tartıştığımız konuları farklı bir yerden bakarak değerlendirmeliyiz.
Yorumlardan gözlemlediğim kadarıyla bu konu tam yorumcularımıza göre…