Cuma gecesi Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları bitti. Her gün ortalama 16 saatlik bilgi, sabır ve siyasetin tüm inceliklerini gerektiren bir çalışma oldu. Gerçekten de Plan ve Bütçe Komisyonu için okuldur diyenler çok haklı… Ben de çok şey öğreniyorum…
Plan ve Bütçe çalışmaları sırasında yoğunluğa rağmen 1 buçuk günlük bir toplantı için Karadağ’a gittim. Çünkü konusu AB’ne üye ve üyelik sürecinde olan ülkelerde parlamento ve Sayıştay türü denetleyici kurumlar ilişkisiydi. Türkiye olarak tam bu sorunu yaşadığımız için toplantı yararlı olacaktı ve AKP Manisa Milletvekili Recai Berber ve Sayıştay Başkanı ve 2 kişilik ekibi ile birlikte toplantıya gittik. Muhakkak ki toplantıda öğrendiklerimde çok ilginç ama size anlatmak istediğim konu bu değil. Konu Karadağ’da yaşadığımız bir olay… Karadağ’ın başkenti Podgorica Havaalanında bizi karşılayan Büyükelçimiz sağ olsun turistik yerleri yarım günde olsa gezmemize çok yardımcı oldu. İlk götürdüğü yer başkentin yakınındaki Tuzi’de bulunan ve Fatih zamanından kalma bir şehitlik ve Cami idi. Nizam Cami tümüyle yıkılmış ve biz Türkiye olarak TİKA vasıtası ile mümkün olduğunca aslına uygun olarak yeniden yapmış ve hatırladığım 2010’da Camiyi hizmete açmıştık. Hoşuma gitti. Gurur duydum. Tarihi camilerde ibadet etmesini severim, genç imamın arkasında topluca ikindi namazı kıldık. Tabi Caminin tarihi olmadığı çok bariz belliydi ama mekan gerçekten etkileyiciydi. Fotoğraflar çektik. Türk Devletinin, Türkün ve Türk olmakla nerede ise aynı anlama gelen İslamın gücünü orada hissedebiliyorduk. Hatta Balkan Savaşı sırasında Cami için yardım istenmiş ama kısmet olmamış, bunu Cumhuriyet döneminde başarmıştık. Güzel ve gurur vericiydi…
Çarşamba Türkiye’ye döndüğümde Başbakan’ın konuşmasında bu Cami ve hikayesini Salı Grup konuşmasında şöyle anlattığını okudum;
"Karadağ'ın Başkenti Podgorica yakınlarında Tuzi adında bir kasaba var. Burada Osmanlı şehitliği bulunuyor, şehitliğin içinde de Nizam Cami adında bir cami var. Karadağ Diyanet İşleri Başkanı Rifat Feyziç, Bekir beye şunu söylüyor: '1911 yılında atalarımız bu cami tamir edilsin’ diye, Osmanlı'ya mektup yazmışlar. Ancak 1912'de Balkan Savaşı başlamış Osmanlı bunu yapamamış. 1937'de - Allah rahmet etsin - caminin son imamı şehit edilmiş. Bu arada cami de yıkılmış. Tayyip bey Başbakan olunca, halimizi bir kez daha arz ettik. Camimiz restore edildi. 2011 yılının Kadir Gecesi’nde de tekrar ibadete açıldı.' O ilk mektubun yazılmasından tam yüz yıl sonra Nizam Camisi'ni biz tekrar ayağa kaldırdık. Karadağ Diyanet İşleri Başkanı devam ediyor ve diyor ki (Sayın Bakan bir daha bizim mektuplarımıza cevap vermek için lütfen yüz yıl beklemeyin.) İşte mesele bu, tarih bilinci bu, medeniyet bilinci bu, kardeşlik hukuku bu. AK Parti döneminde dünyanın neresinden olursa olsun mektuplar, artık yüzyıl bekletilmiyor, anında cevap buluyor”
İnanın canım çok sıkıldı. Bu, AK Parti’ye mi, yoksa devlete mal edilecek bir konumuydu? Yardım Osmanlı zamanında istenmiş, Osmanlı yardım edememiş ve Balkanları tümüyle kaybetmişti. Aradan 12 yıl geçmiş Anadolu’da bin bir güçlükle kurulan bağımsız Cumhuriyet, oradan ve diğer kaybedilen Osmanlı topraklarından gelenlere kucak açmış, bu günlere başarıyla ulaşmıştı. Demir perdenin çöküşü sonrası yaşanan savaş ve karmaşa yıllarından sonra Karadağ 2006’da Sırplara rağmen bağımsız bir devlet olunca burada Cumhuriyet bu güzel işi gerçekleştirmişti… Daha önce fiilen mümkün değildi zaten... Bu işi gerçekleştiren TİKA ise 1992 yılında bu işleri yapmak üzere kurulmuş bir Cumhuriyet kurumuydu.
Yani konu bir AK Parti konusu değil bir Cumhuriyet bir devlet meselesiydi ve devlet olma adabı ve tavrı gerektiriyordu. Onun için gurur duymuştum zaten. Bu Cumhuriyetin bir başarısıydı. Çok şey anımsatıyordu. Ama “usta” siyasetçi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunu da siyaset malzemesi yapmıştı… Sözüne bakın, “Tayyip Bey Başbakan olunca…” Devlete, Cumhuriyete ise pay bırakmamıştı…
İnanın duyduğum gururun yerini başka duygular aldı…