Biliyorsunuz, “Torba Yasa” geçen hafta TBMM’den çıktı ve Cumhurbaşkanı’na gönderildiği gün onaylandı. Torba yasa TBMM tarihinin en kötü yasa çalışması örneklerinden biri oldu. Anayasa’ya aykırılığı çok açık hükümler, belli kesimler ve kişiler gözetilerek çıkarılmış toplum yararına olmayan maddeler, yazımı hukuk terminolojisine uygun olmayan maddeler, kanunlaşması geciktiği için yürürlüğü sorun çıkaracak maddeler içeriyor. “Torba Yasa” gerçekten kanunlaşma süreci ve içeriği ile rezalet bir kanun örneğidir.
Daha önce bir yazımda belirttiğim gibi bir gece yarısı, AKP Kongresi öncesi, “Torba Yasa” çalışmaların Ekim’e kadar durdurulması talimatı Tayyip Beyden gelmiş ve TBMM tatile girmişti. Sonra yine aynı ulu zattan gelen talimatla çalışmalar 8 Eylül’de başladı ve 2 gece sabahlayarak kanunu çıkardık. Araya hiç tartışılmadan, ilgili kurumlara ve kuruluşlara sorulmadan, aniden, rant için belediye sınırlarının değişmesi, birlerinin menfaati için DEİK’in Ekonomi Bakanlığı’na bağlanması, internetin TİB vasıtasıyla Hükümetin kontrolüne sokulması maddelerini soktuk. Yap-İşlet-Devretle kamu ihalesi alanlara maden imtiyazı verilmesini ve elektrik dağıtım ihalesi alıp zarar edenlerin zararlarını devlete yıkma maddelerini zar-zor önledik…
Her şeyiyle rezalet olan numaralanmış şekliyle 146, gerçekte ise 150’yi aşkın maddeden oluşan “Torba Yasa” başka bir rezalet ve skandalı da Cumhurbaşkanlığında yaşadı ve hiç incelenmeden resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Dikkatli bir şekilde okunması bile 2 gün alacak bir kanunun birkaç saatte yayımlanması devlet ve hukuka hakarettir. Devleti ve hukuku hiçe saymaktır.
Meclis açılınca yanlışlık ve eksikliklerini düzeltmeye başlarız. Daha şimdiden taşeronlaşmayla ilgili bir yasa hazırlığının başladığını Çalışma Bakanı açıkladı bile. Halbuki “Torba Yasa” Soma Faciası sonrası taşeronlaşmanın önüne geçmek için çıkmıştı…
Recep Tayyip Erdoğan, 500 milyona uçak, 1.2 milyara bina yaptıracağına bir azcık hukuk deseydi çok yararlı bir iş yapmış olacaktı. Kötü başladı…
***
Ortadoğu, son 200 yıldır küresel güçlerin savaştığı, güçlerini denedikleri bir bataklıktır. Osmanlı, yeterince güçlü olmadığı ve oyunun niçin oynandığını bilmediği için bu bataklıkta boğuldu. Şimdi o oyun alanında kendini “Yeni Osmanlı” sanan bir garip profesör var… Birkaç yılda Türkiye’yi o bataklığa yeniden soktu. Uçaklarımız düşürüldü, yüzlerce kayıp verdik ve büyük meblağlarla birlikte itibarımızı da kaybettik.
Şimdi de ABD ve İsrail’in kurdurduğu söylenen bir terörist örgüt tarafından 3 ayı aşkın zamandır koca Türkiye esir alınmış durumda… İŞİD, hem Irak’ı hem de Suriye’yi bölünmeye götürüp, İslama çok önemli zararlar veren, maalesef İslami olduğunu iddia eden bir terör örgütü. Bu örgüt Musul’a girerken Konsolosluğumuz Ankara’ya sormuş, “Bizde herkes gibi Musul’u terk edelim mi?” Ankara’nın yani zamanın Dışişleri Bakanı’nın cevabı “Hayır, terk etmeyin” olmuş. Çünkü, biz İŞİD’e destek oluyoruz ya nasılsa bize sataşmazlar düşüncesi var. Bugün rezalet bir durumdaysak, sadece 49 vatandaşımızla değil, tüm ülke olarak ve Ordumuzla esir isek sebep “New Ottoman” Davutoğlu’dur.
Şimdi Batı İŞİD’e karşı savaşacak kara ordusu olmadığı için Peşmerge ve PKK güçlerine silah yardımı yapıyor ve eğitim veriyor. Bu şekilde PKK bir terör örgütü olmaktan da kurtuluyor. Bizim ordunun eli-kolu bağlı ama PKK ve Peşmerge sahada… Biz Türkiye olarak İslama bu kadar zarar veren, vatandaşlarımızı esir alan bu teröristlere, terörist dahi diyemiyoruz.
Ortadoğu bataklığında boğulmak buna denir…
Daha çok sebep sayabiliriz ama ülkeyi bu hale getiren biri sadece bu sebeple dahi Başbakan olmamalıydı.
Davutoğlu’nu sevmedim, halefini de sevmezdim…
Her ikisi de yeni görevlerini hak etmiyorlar ve yanlış başladılar…
Bir de konuşuyorlar, kubara kubara…