Türkiye’de günümüze gelinceye değin, takriben 115 yıllık sürede 140’dan fazla siyasî parti kapatıldı, feshedildi ya da kapanmak zorunda bırakıldı.
Bu sayının dünyada emsali yoktur; ülkemiz bir nevi parti mezarlığı haline getirildi.
Bunlardan bir kısmı mahkeme kararıyla, bir kısmı hükümet kararıyla kapatıldı.
Hatta sıkıyönetim komutanlığı kararıyla kapatılan siyasi partiler bile oldu.
Bunlardan bir kısmı radikal eğilimli olduğu halde, bir kısmı iktidara alternatif olabilecek büyüklükte merkezde yer alan siyasî partiler idi.
Döneminin en büyük muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 1925 yılında, Şeyh Said isyanı ile ilişkilendirilerek Vekiller Heyeti (Hükümet) kararıyla kapatıldı.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması ile birlikte Türkiye’de 21 yıl sürecek tek partili otoriter CHP yönetimi dönemine girildi. Ama bu partinin fikirleri yok edilemedi.
1931 yılında, Terakkiperver Fırka çizgisinde Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu.
Baktılar ki bu parti bir anda güçleniyor; CHP’ye alternatif olabilecek istidatta, kuruluşundan kısa süre sonra derhal kapatılması sağlandı (kanunsuz şekilde feshettirildi).
1946 yılında aynı çizgide Demokrat Parti kuruldu. Bu parti de, 1961 yılında Darbecilerin güdümündeki hâkimler tarafından kapatıldı. Yerine Adalet Partisi kuruldu.
1981 yılında Adalet Partisinin kapatılmasından sonra, Anavatan Partisi, AK Parti vd.leri devam eden yıllarda kuruldular.
Bütün bu kapatmalara rağmen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının siyasî çizgisi hiçbir zaman yasaklamalarla yok edilemedi.
Benzer serüven 1970 yılında kurulan Milli Nizam Partisinde de yaşandı. Bu parti 12 Mart Muhtıracılarının etkisi altında 1971 yılında Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kapatıldı. Yerine 1972 yılında Milli Selamet Partisi kuruldu. Bu 1981’de darbeciler tarafından kapatıldı. Sonraki yıllarda kurulan, Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatıldı. Ama bu siyasi çizgi yine bitirilemedi. Şimdi Saadet Partisi olarak devam ediyor.
Benzer durum HDP için de geçerli. Önceki yıllarda, HDP eğiliminde çok sayıda parti kurulduktan bir müddet sonra kapatıldı. Her kapatma kararından sonra aynı çizgide bir başka parti kuruldu ve kapatılan partinin siyasi temsilcileri bu parti ile yollarına devam ettiler.
Şimdilerde HDP hakkında AYM’de açılan kapatma davası devam ediyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından hazırlanan esasa ilişkin mütalaanın AYM’ne iletilmesinden sonra HDP’nin savunmasını 20 Şubat’ta teslim etmesi gerekiyordu. HDP, 4 aylık ek süre istedi. AYM, bu talep üzerine 2 aylık ek süre verdi.
HDP’nin son savunmasını vermesinden sonra belirlenecek bir tarihte AYM Genel Kurulu toplanarak nihaî kararını verecektir.
AYM’den HDP hakkında ne yönde karar çıkacağını şimdiden kestirebilmek mümkün değildir. Karar, kapatma yönünde çıkabileceği gibi, red yönünde de çıkabilir.
AYM Kararının Farklı Neticeleri
Her iki ihtimalin farklı neticeleri olacaktır.
Kapatma kararı verilmesi halinde, muhtemelen bazı HDP’liler hakkında siyasî yasak kararı çıkabilecektir.
Fakat kapatma kararı verilse de, siyasi yasaklamalar yönde kararın çıkmaması da muhtemeldir. Çünkü AYM’nin, siyasi yasakların AİHM içtihatları ve AİHS hükümleri ile çeliştiği yönünde kararı var. AYM’nin kapatma kararına ek olarak siyasi yasaklara ilişkin ne yönde karar vereceği, ancak karar Resmi Gazetede yayımlandığı zaman belli olacaktır.
Karar kapatma yönünde olsa da, muhtemelen yedeği partiler sırasını beklemektedir. Bu partinin kapatılmasına sebep olanlara yönelik siyasî yasaklamanın olması halinde, yasaklı olmayanlar, bir başka partinin bünyesinde yollarına devam edeceklerdir. Siyasi yasaklama olmadığı takdirde, HDP aynı kadrosu ile yedeği partide yoluna devam edecektir. Bu durumda, kapatmanın bir tek sonucu olacaktır, o da “HDP’nin malvarlığının hazineye aktarılmasıdır”.
Şayet kapatma kararı verilirse, AİHM ne der? diye sorulacak olursa. AİHM’nin Türkiye’ye karşı ikiyüzlülüğü sebebiyle, bu kararı AİHS’ne aykırı bulma ihtimali mevcuttur.
Peki, bu parti kapatılsa da, bir başka parti bünyesinde devam edeceği muhtemel olduğuna göre, terörle bu kadar içli dışlı olan bu parti nasıl zayıflatılabilir?
Bunun iki yolu var:
Birincisi, sair partilerin bu parti ile ilişkilerinin sıfırlanması, izole edilmesi, terörle ilişkisi üzerinde yapılacak tahşidatlarla, tabanın sair partilere kaymasının sağlanmasıdır.
Bu ihtimal fiiliyatta işlemiyor. CHP, HDP ile yapılabilecek en sıkı ilişkileri sürdürüyor. Bu ilişkiler, maalesef bu partinin eli kanlı terör örgütü (PKK) ile olan ilişkilerine de (CHP tabanlı) toplumsal meşruiyet sağlıyor.
HDP-PKK arasındaki ilişkileri bildiği halde bu parti ile sürdürdüğü diyalog, CHP’yi milli kimliğinden uzaklaştırarak, ayrılıkçılık ve terörle ilişkililiğin ortağı haline getiriyor.
Bu durumda, PKK→HDP→CHP→Cumhur İttifakının diğer bileşenleri ilişkisi ortaya çıkıyor. PKK’nın siyasi kanadı olan HDP ile ilişkili CHP ile kurulacak her bir diyalog, bu diyaloğu kuranları, PKK desenli HDP-CHP fiili ittifakının ortağı haline getiriyor.
Terör örgütünün siyasî temsilcisi HDP ile ilişkili CHP ile ittifak yapan diğer partilerin “bizim kırmızıçizgimiz PKK” demelerinin hiçbir manası yoktur. Bir yandan PKK ile ilişkili HDP ile ilişki içinde olan CHP ile ittifak kuracaksın, sonra da “benim kırmızıçizgim PKK” diyeceksin. Bu söze sadece SAFTİRİKLER inanır. Ama aklı başında hiçbir kimse inanmaz.
İkincisi, PKK, TİKKO, DHKP-C FETÖ vb. terör yapıları ile ilişkili suçlar yasama dokunulmazlığı kapsamı haricinde bırakılır. Bu durumda, yasama dokunulmazlığının kaldırılması gibi sansasyonel ve geciktirici süreçlerle zaman harcanmaksızın bu kişilerin kısa yoldan yargılanarak ceza almaları ve siyasetin haricine atılmaları sağlanır.
Nitekim 1990’lı yıllarda Fransa’da Faşist eğilimli Milli Cephe Partisi Genel Başkanı Jean Marie Le Pen, Holokost ile alakalı açıkladığı fikirlerinden dolayı ceza almıştı. Bir Türk Gazete’ci kendisine aynı konuya ilişkin soru sorduğunda verdiği cevap şu şekildedir:
“Beni tekrardan mahkûm ettirip siyasi hayatımı bitirmek mi istiyorsun”.
Türkiye’de de benzer hukukî düzenleme ve uygulamalarla, terörle ilişkili olanların derhal siyasetten uzaklaştırılmaları sağlanmalıdır.
HDP Hakkındaki Kapatma Davasında Verilecek Red Kararının Neticeleri
AYM’nin HDP hakkında açılan kapatma davasında red yönünde karar vermesinin neticeleri ise çok daha vahim ve dehşetli olacaktır; şöyle ki:
AYM’nin red kararı üzerine, HDP’nin PKK ile olan bütün ilişkileri meşru hale gelecektir. Daha somut olarak ifade etmek gerekirse;
- Eli kanlı terör örgütü PKK’nın, HDP tarafından, bir terör örgütü olduğu inkâr edilerek, “meşru silahlı halk hareketi” olarak görülmesi;
- HDP’lilerin terörist başı Abdullah Öcalan’a en üst perdeden methiyeler düzerek heykelini dikme vaadinde bulunmaları;
- HDP’lilerin PKK’lı teröristlerin cenazelerine katılmaları, taziyelerde bulunmaları;
- HDP’lilerin PKK tarafından yapılan hiçbir katliamı kınanmamaları;
- HDP’lilerin sırtlarını terör örgütlerine yaslandıkları yönündeki açıklamaları;
- HDP’li yerel yöneticilerin, PKK’ya eleman devşirerek dağa göndermeleri;
Hukukî ve demokratik meşru hak kullanımı haline gelecektir.
Bunun bir adım ilerisi, PKK’ya terör örgütü denilmesini de haksızlaştıracaktır.
“Bak, görmüyor musunuz, PKK’nın siyasî ve fiili temsilciliğini yapmak, yukarıda sözü edilen tüm terörü meşrulaştırıcı davranışlarda bulunmak artık suç değil, sen nasıl PKK terör örgütü deyip kınarsın” gibi ÇARPIK ve SAPKIN bir durum ortaya çıkabilecektir.
Bağdad’ı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bağdat herkesin gözleri önünde duruyor. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, HDP’lilerin davranışları meşru görülemez. Bu açık gerçekliğe rağmen, Batıya şirin görünme adına verilecek bir red kararının ülkeye bedeli çooook ama çooook ağır olacaktır. Benden söylemesi, gerisi AYM’nin takdirinde.