Algı yönetimi, içinden geçtiğimiz yüzyılın en etkili psikolojik savaş yöntemlerinden birisi.
Hatta, 1 numaralı enstrüman.
Algıları, gerçeğin önünde koşturan, çoğu kez medya gücü.
HDP’nin medya içinde sanıldığından daha güçlü olduğu, “HDP’nin baraj sorunu kalmadı” söyleminin genel kabul görmesi ile iyice gün yüzüne çıktı.
Yüzde 5-6 civarında bir potansiyelin, ortada olağan üstü bir gelişme yokken, yüzde 10’u geçtiğini iddia etmek için, siyaset sosyolojisinin tüm akılcı kurallarını çöp kutusuna atmamız lazım.
Kendisini entel olarak adlandıran, kamuoyu meydana getirme gücüne sahip şöhretli bazı isimlerin sürüklediği, “HDP barajı geçti” tezini çürüten en önemli belge, iktidar partisinin büyük riskler alarak iyileştirdiği Kürt vatandaşlarımızın yaşam standardıdır.
Hapisteki yakını ile Kürtçe dahi konuşamamaktan, devletin tahsis ettiği kanala uzanan onlarca düzenlemenin bir anlamı yok mu?
Daha da ötesi var;
Silahların gölgesinde iradesi dışında oy vermeye zorlanan Kürt vatandaşlarımızın, HDP çizgisinden ne çektiğini en iyi bölgede yaşayan kardeşlerimiz bilir.
Toplumun her kesimi gibi, Kürt siyasetinin de TBMM’de temsil edilmesi elbette demokratik bir haktır ve olmalıdır.
Ancak; barajı geçemeyeceğini bile bile, “Geçersem ne ala, geçemezsem bu sefer de kriz çıkararak kazanırım.” anlayışının, demokratik ülkelerde bir karşılığı olabilir mi?
Beraber düşünelim;
Saadet Partisi ve BBP uzun süredir barajı geçemiyor.
MHP dahi geçmişte barajın altında kaldı.
Ne yani?
Barajı geçemeyen parti, isyan mı çıkarsın?
Böyle bir mantık, demokrasi, ve siyasi ahlak olabilir mi?
HDP, siyaset anlayışını tehdit zemininden kurtaramadığı sürece, demokratik bir parti olma iddiasını tamamlayamayacaktır.
PKK’nın Ağrı’da gerçekleştirdiği son saldırıyı, dil ucu ile bile olsa kınayamayan bir parti, sizce barajı geçmeyi hak ediyor mu?
Talat Atilla/Güneş