Benim sadeleştirdiğim ve yayınevim tarafından yayınlanan Atatürk’ün Nutuk kitabı tükendi.. Son zamanlarda gelen siparişleri karşılayamadığımız için hemen yeni baskısını yaptık.. Bugün, yarın yeni basılan kitapları mücellitten teslim alacak ve dağıtım firmalarına vereceğiz.
Sadeleştirdiğim tam metin NUTUK’un ilk yayınlandığı 2008’de, şimdi sitemizin ve Sözcü’nün başyazarı olan ünlü gazeteci RAHMİ TURAN, Hürriyet Gazetesini yönetiyor ve makaleler yazıyordu. 14 Ocak 2008 tarihli makalesinde Nutuk kitabım hakkında özetle şunları yazmıştı:
“NUTUK’ta Atatürkün kullandığı dil, o günlerde kolay anlaşılmaktaydı. Fakat bugünkü kuşak tarafından rahatlıkla okunup anlaşılması bir hayli zordur. Bu sebeple, Türk çocuklarının kolayca okuyup anlayabilecekleri bir dille sadeleştirilmesi gerekmekteydi.
İşte bunu gazeteci arkadaşımız Yalçın Toker başardı. Gazeteciliğin yanı sıra, yıllar önce Toker Yayınlarını kuran Yalçın Toker, bu kitabevi ile Türk kültürüne sayısız hizmet verdi. (Toker Yayınları.. 0212 6010035) Şimdi elimde, onun, tarihsel bir görevi yerine getirerek sadeleştirdiği Nutuk var. Bir defa okudum. Atatürk’ün amaçladığı anlamlara bağlı kalarak, uydurukçaya kaçmadan, herkesin anlayabileceği kelimeleri kullanarak, değerli bir kitap meydana getirmiş.. Yalçın Toker’in günümüz Türkçesi ile sadeleştirdiği ve kitapta, adı geçen bütün isimleri ilk defa dizin halinde yayımladığı bu büyük eseri okumalarını her Türk’e tavsiye ederim..”
Bugünün siyasi iktidarı, Atatürk ismini unutturma, ilke inkılaplarını ders kitaplarında çıkarma peşinde.. Başkanlığı getirme hırsı yüzünden, Atamızın, vatan topraklarımızı işgalci düşmandan kurtararak kurduğu Devletimizin temellerini sarsacak Anayasal değişiklikler yapıyor.. Anayasa değişikliklerindeki ilk aşamayı, Devlet Bahçeli’nin de desteğini kullanarak Meclis’ten geçirdi.. Şimdi sıra referandum aşamasında.. Yani artık son sözü Millet söyleyecek..
Emin olun, Mecliste iki haftadır süregelen gelişmeleri gördükçe, başta Atamız olmak üzere, Devlet, hukuk ve siyaset alanındaki bütün Türk büyüklerinin ruhuna azap çektirdiklerini düşündüm.. Bu Devletin çatısını oluşturan hukukçular, siyasetçiler, şimdi mezarlarında rahat uyumuyor dedim..
Meclisteki müzakereler sırasında sahnelenen manzaralar, itişip kakıp tokatlaşmalar, kapalı oylamayı ihlal ederek göstere göstere oy kullanmalar.. Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk dört maddeyi çiyneyen değişiklikler..
Bütün bu olanlar yüzünden, şu anda şunları düşünüyorum: Ben 1959-60 dönemi İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu bir hukukçuyum.. Anayasa Hukukunu rahmetli profesörlerimiz Hüseyin Nail Kubalı, Ali Fuat Başgil, Tarık Zafer Tunaya hocalarımız okutmuştu bizlere.. Anayasamızın bugün başına gelenler şimdi mutlaka onlara da mezarlarında azap çektirmektedir.. Meclis’te her partiden pek çok hukukçular var.. Merak ediyorum.. Anayasal ilkeleri ayaklar altına alan o hükümlerin oylanması sırasında nasıl “evet oyu” verdiler onlar?..
Hocamız Kubalı veya Tunaya döneminde, eğer aramızda bugünün evetçilerine benzeyen talebeler olsaydı, mutlaka sınıftan kovulurlardı.. Belki Ali Fuat hocamız onlara böyle davranmaz, tepkisini daha kibarca gösterir, kendisi kürsüyü terkeder, dersini erteler giderdi.. Bizim dönemin hukukçularından hayatta olanlar varsa bu tahminlerimle ilgili yorumlarını rica edecek ve bekleyeceğim.
Neyse neyse.. Geçelim.. İsterseniz başlangıçta sadeleştirerek vatandaşlarımın istifadesine sunduğum Atamızın Nutuk’undan bazı satırları birlikte okuyalım..
Atamızın “şu sözü, bu sözü” diye aramaya kalkışmadan Nutuk’tan rastgele sayfalar açıp okuyalım.. Çünkü oradaki her söz, bizler için altın değerinde, her Türk’e yol gösterecek değerdedir.. Nutuk’taki her satır başımızın tacıdır, olmalıdır..
İşte Nutuk’tan rastgele açtığım bir sayfa..
NUTUK- sayfa 371: Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi:
“Efendiler, Meclisin açıldığı ilk günlerde, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak, izlenme ve uygulanmasını uygun gördüğüm düşüncelerimi Meclise sundum. Bu düşüncelerin başlıcası Türkiye’nin, Türk Milletinin izlemesi gereken siyasal ilkelere aitti. Bildiğiniz üzere, Osmanlılar döneminde çeşitli siyasal görüşler izlenmişti ve izleniyordu. Ben bu siyasal görüşlerin hiçbirinin, yeni Türkiye’nin siyasal sistemine temel olamayacağına inanmıştım. Bunu Meclis’e anlatmaya çalıştım. Bu nokta üzerinde, daha sonra da çalışmaya devam edilmiştir. Bu konu hakkında, önce ve sonra yapmış olduğum konuşmaların temel noktalarını, burada hep birlikte hatırlamamızı yararlı görüyorum.
Efendiler bilirsiniz ki, hayat demek mücadele ve kavga demektir. Hayatta başarı, kesin olarak mücadelenin kazanılmasıyla gelir. Bu ise maddî ve manevî yönlerden güçlü ve kuvvetli olmaya dayanır. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştıkları tehlikeler, kazandığı başarılar, toplumsal ve genel bir mücadelenin dalgaları içinden doğmuştur. Doğulu milletlerin Batılı milletlere saldırısı ve savaşı, tarihin belli bir bölümünü oluşturur. Doğu milletleri içinde de Türk varlığının, en güçlü ve en başta geleni olduğu bilinmektedir. Gerçekten de Türkler, İslâmiyet’ten önce ve sonra Avrupa içlerine girmişler, işgal ve toprak alımları gerçekleştirmişlerdir. Batıya saldırarak, yayılışlarını İspanya’da Fransa sınırlarına kadar uzatan Araplar da vardır. Fakat Efendiler, her taarruza karşı, daima bir karşı taarruz düşünmek gerekir. Karşı taarruz olasılığını hesaba katmadan ve ona karşı sağlam önlemler almadan hareket edenlerin sonu, yenilgi ve bozguna uğramak, yıkılıp gitmektir.
Batı’nın Araplara karşı taarruzu, Endülüs’te acı ve ibret alınacak tarihsel yıkımla başladı. Fakat orada bitmedi. Afrika’nın kuzeyinde izleme devam etti.
Atilla’nın Fransa ve Batı Roma topraklarına kadar yayılan İmparatorluğunu hatırladıktan sonra, Selçuklu Devleti yıkıntıları üzerinde kurulan Osmanlı Devleti’nin, İstanbul’da Doğu Roma İmparatorluğunun taç ve tahtına sahip olduğu tarihlere gözlerimizi çevirelim. Osmanlı Padişahları içinde Almanya’yı, Batı Roma’yı ele geçirerek, görkemli bir İmparatorluk kurma girişiminde bulunanlar vardı. Yine bu Sultanlardan biri, bütün İslâm dünyasını bir merkeze bağlayarak yönetip ve yönlendirmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye ve Mısır’ı aldı. Halife unvanını elde etti. Diğer bir Sultan da, hem Avrupa’yı ele geçirmek, hem İslâm âlemini egemenliği ve yönetimi altına almak amacını izledi. Batının devamlı saldırıları, İslâm âleminin hoşnutsuzluğu ve başkaldırması, ayrıca cihangirce düşünce ve idealler sonucu, aynı sınırlar içinde bulunan çeşitli azınlıkların birbirleriyle çekişmeleri, son misalde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu hazırladı, onu tarihin sinesine gömdü.
Efendiler, dış politikanın en çok ilgilendiği ve dayandığı temel, devletin içerdeki toplum yapısıdır. Dış politikanın içerdeki toplumsal yapı ile uyumlu olması gerekir. Batı’da ve Doğu’da başka başka karaktere, kültüre ve ideale sahip farklı unsurları içinde toplayan bir devletin toplumsal varlığı, elbette temelsiz ve çürük olacaktır. O durumda elbette dış politikası da köklü ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin özellikle toplumsal yapısı millî olmaktan uzak olduğu gibi, izlediği politika da millî olamaz. Osmanlı Devleti’nin siyaseti millî değil kişisel, belirsiz ve dengesizdi.
Çeşitli milletleri, ortak ve genel bir isim altında toplamak ve bu değişik milletlere aynı hakları tanıyıp, aynı şartları uygulayarak kuvvetli bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal bakış olabilir. Fakat bu yanıltıcıdır..”
Yukarıdaki satırları özellikle seçmedim.. Rastgele açtığım sayfadaki satırlardı bunlar.. Atamız Türk tarihi özetliyor, dersler veriyordu.. Her dönemdeki heveslere ışık tutuyordu. Mesela karşı taarruzu hesaba katmadan taarruz olamaz, diyordu.. İleride, güncel olaylarla ilgili NUTUK satırlarını seçip, birlikte okumak dileğiyle..
(*) NUTUK/ATATÜRK, sadeleştiren: Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com Tel: 0535 3199349 ve [email protected]