Bugünkü yazımda kısaca, günümüz Türkiye’sinin siyasal görünümünden söz etmek istiyorum..
Vatanını, milletini, Atatürk’ünü seven insanlar, kabuslar içinde yaşamaya çalışmaktadırlar.. Sokaklarda yürürken tanık oluyoruz; insanların yüzü hepten gülmez olmuş.. Yarınlardan umutları sanki kaybolmuş gibi..
Ülke, haksızlıkların, hukuksuzlukların, yandaş kayırmacılığının mekanı yapılmış durumda.. Hayat, insanlara zehir edilmiş.. En başta geçim sıkıntısı.. Bu halimizi yansıtan, yani bu gerçekleri dile getiren basın organları, gazete ve televizyonlar da parmakla sayılacak kadar az..
İsterseniz yandaş olmayan gazetelerden son günlerdeki bazı haberlere birlikte kısaca göz gezdirelim..
***
MAARİF konusu:
“Okullar açıldı.. Pek çok dersin müfredatından Atatürk’ün çıkarıldığı eğitim yılı başladı..”
“Lise ders kitabında adabı muaşeret dersi, türbanlı bir bebekle tanıtıldı..”
“Okul müdürünün cinsel istismardan 44 yıl hapsi istendi..”
“Okul müdürünün odasından Atatürk resmi kaldırılmış..”
“Halk konuşuyor: Çocuklarımızı okullara huzur içinde gönderemez olduk..”
Kılıçdaroğlu: “Okullarımız bir siyasi partiye militan yetiştirme yeri değildir..”
Eğitim Senden çarpıcı bir iddia: “Okutulacak kitapların içeriğinin değiştirilmesi devam ediyor.. Buna razı olmayan ve ihraç edilme korkusu yaşayan öğretmenlerden 30-40 bini emekliliğini istedi..”
Bir AKP Gençlik Kolları yöneticisi demiş ki; ”Dünya düzdür, yuvarlak oluşu masonların uydurmasıdır..”
Ne demek oluyor bütün bunlar?
Bunlara gülelim mi ağlayalım mı?
Özet yorum: Milli eğitimimiz çatırdıyor..
***
HUKUK-ADALET konusu:
Adli Yıl Açılış töreni düzenlendi. Adalet mekanizmasının en önemli ayağı olan savunma hakkının temsilcisi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmasına izin verilmedi. Töreni “dinleyici” veya “seyirci” olarak izleyebilen Feyzioğlu daha sonra şunları söyledi: “Yargı bağımlı ve taraflı bir hale getirilmiştir. Yargı mekanizması darmadağın edildi.. Bu durum vatandaşın susturulmasıdır..”
Feyzioğlu, 30 Ağustos törende Anayasa Mahkemesi Başkanının, Cumhurbaşkanı’nın elini sıkarken başının hafifçe eğilmesini de “üzücü” olarak yorumladı.. Bu arada hakim ve savcılarının yetersizliğini dile getirdi.. “Onbeş yirmi günlük stajla hakimlik ve savcılık yapıyorlar..” ded..
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in, Yargıtay Konferans salonundaki Adli Yıl açılış konuşmasından da bazı cümleler:
“Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yargının yürütmeden ve hükümetten bağımsız olmasına bağlıdır. (Bu kişilerin mezun oldukları) Hukuk Fakültelerinin sayısında son yıllarda olağanüstü bir artış vardır. Bu yüzden yetersiz hukuk eğitimi alan kişiler hakim ve savcı olmaktadırlar.. Bu durum adli hizmetlerin kalitesinin düşmesine yol açmaktadır.”
Gerçekleri yansıtan bu konuşmalara Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise şu sözlerle cevap veriyordu. Veyahut da cevap verdiğini sanıyordu:
“Görevlerinde bağımsız ve tarafsız olan hakim ve savcılarımız, her türlü takdire layıktır. Türk yargısı AB ülkeleri yargısından da ABD yargısından da, hem daha fazla hukuka bağlı, hem de daha adildir..”
Bakanın bu sözünü, ancak Kemal Sunal filmlerinde rastlanacak komiklikte buluyor ve hapisteki gazeteci arkadaşları hatırlayıp, yüreğim sızlaya sızlaya gülüyorum..
***
Adalet alanında, Milli eğitimde, siyasette hal-i pür melalimiz bu iken, SAĞLIKta durum nasıl acaba?
Hakimlerin, savcıların onbeş yirmi günlük stajla adalet görevini teslim aldıkları ülkede, doktorların hali de elbette onlardan farklı olmayacaktır. Bakınız İstanbul Tabip Odası
Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez bu konuda ne diyor:
“Genç doktorlarımızın çoğunun eğitimi yetersiz.. Genç doktorlarımızın bilgisi eksik veya yok.. Hasta derdini anlatıyor, anlamıyor.. Çözüm; yeni mezunları yeterlilik sınavından geçirmektir.. Aksi halde vah ona muayene olacak hastaya..”
Bu manzara sonucu, her gün onlarca doktor, hasta ve yakınlarının saldırı ve darbına uğruyor..
Atatürk; “Beni Türk doktorlarına emanet edin” demişti..
Ne günlerden nerelere geldik, getirildik, anlayın..
***
Demokratik ülkelerde ülke ve millet, uluslararası demokratik kurallara, hak ve adalete uygun olarak hazırlanan Anayasalar gereği düzenlenen kanunlarla yönetilir. Modern hayat tarzının gereği budur.
Bizde ise, Cumhurbaşkanı meydanlara çıkıp “raconu ben keserim..” diyor.. Cumhurbaşkanı böyle deyince, Bakanı da elbette “Bizim yargı ABD’den, Avrupa’dan daha adil” ahkamını kesecektir..
Bu arada son haberlerden.. AKP teşkilatındaki “metal yorgunluğu” tedavileri devam ediyormuş..
Bu konuda Erdoğan, “yolsuzluk yapanları kenara alacağız” demişti.
Bizim bildiğimiz, yolsuzluk yapan adalete teslim edilir.. Sizin kenara almakla yetindikleriniz hakkında ise ABD yargısı yakalama kararı alır ve ağır hapisle yargılama takibatı başlatır.. O zaman da Bakanınız çıkar, “bizim yargımız ABD’den adildir” lafları ederek mizah konusu olur.
SONSÖZ: Milli eğitim müfredatını bu duruma sürükleyenler.. Atatürk’ün adını kitaplardan çıkaranlar.. En iyisi kendiniz de bu vatandan çıkıp gidin, Arabistan’a, Katar’a mı, laik düzenin olmadığı nereye isterseniz..
Bu yazımda. Meral Akşener ve arkadaşlarının kurmakta oldukları yeni partiyi “Balon”a benzetip küçümseyen Devlet Bahçeli’nin bu böbürlenmesinden de söz edecektim ama işte sütunum doldu.. Artık haftaya..