Mehmet Ali Şahin AK Parti’nin, daha doğrusu, Başbakan Erdoğan’ın seçtiği bir TBMM Başkanı olacak.
Hayırlı olsun.
Hayırlı olsun demekle hayırlı olup-olmayacağını zaman gösterecek ama görünür gerçek şu; Pek de hayırlı olmayacak!
Bu, başka bir şey!
İktidar olmanın hükümeti yönetmekten daha fazla anlamı olduğuna inanıyor Ak Parti…
Devlete talip…
Devlete talip olmanın kodları açıktır.
Hükümet etmenin bilinen tanımı ülkeyi yönetmektir. Devleti yönetmenin tanımı mevcut rejimi ya muhafaza etmek, ya da istediği şekli rejime vermektir.
Hükümeti yönetmede sıkıntısı olan AK Parti bir süredir devleti de yönetmeye talip.
Devlet dediğimiz olgu ile her kimler özdeş ise; AK Parti’nin radarında onlar var!
Başörtüsünü çözecek cesaretten yoksun hükümet için bu doz çok fazla…
İçinde bulunduğumuz paradoksu çözümsüz kılan unsur, AK Parti’nin varlık nedeninin ilk çıkış anında ve belki belli bir süre haklı nedenlere dayanmasıdır.
İyi de; Haklı olmakla, haklılığını devam ettirmek aynı şeyler değildir ki?
Köksal Toptan gibi emre itaat eden, renksiz, kokusuz bir siyasetçiye dahi tahammülünüz yok!
Ya ne var!
İlla, lise yıllarından kromozomlarını bile bildiğim arkadaşım Mehmet Ali Şahin olsun demek, bir liderin kendine olan güvenini sorgulamaya yeter …
“Al senin olsun Türkiye!...” demek geliyor insanın içinden…
Böyle desek, bu sözden de huylanır, eminim…
Ama böyle gitmez ki?
Olağanüstü bir süreç, olağan gibi geçiyor…
Ergenekon dediğimiz geminin içinde haydutlar kadar, masumlar da var!
Suç dediğimiz olgu kılık değiştirdi.
Muhalif olmak, açık ve aleni bir şekilde sabıka nedeni…
Kime kızdın; Bas bilgisayarın tuşuna, çıkar dinleme kayıtlarını, işi tamamdır!
Bu mudur yani?
Bu kadar basit mi?
Evet, bu topraklardan; kökü dışarıda, sokaktaki sıradan insanlara dudak büken, milli-manevi değerlere teğet geçen bir sürü iktidar geldi-geçti.
Evet, geçmişte bazı siyasi iktidarlar organize suç örgütü gibi çalıştılar…
Tamam da; “Fark var!” diye ortaya çıkıp, sonra da, “Farkımız fiyatımız!..” diyenler, varlıklarını devam ettirebilirler mi?
Olur mu, olabilir mi? Akıl- izan bunu kabul eder mi?
Bu nasıl bir kibirdir ki; Allah’ın ayakları altına cenneti serdiği “ana”ya dil uzatıp, “Ananı da al git…” denilebildi.
Bu nasıl bir körleşmedir ki; Deryada bir sandalı olmayan milletin çocuklarının gözü önünde gemicikler yüzdürüldü!
Bu nasıl bir basiret bağlanmasıdır ki; “Madem ben sigara içmiyorum, içenin canı cehenneme…” denilerek yüz binlerce yeni işsize kapı aralanabildi.
Bu nasıl bir insaftır ki; usulsüzlüğü sınır ötesi tescillenen bir RTÜK Başkanı’nı, sırf bana benziyor diye kanatlar altına alınabildi!
Sayın Başbakanımız son yıllardaki en güzel sözünü Kızılay’da kendi partisinin köftecisinde köfte yerken verdi;
Kameralara yansıyan sözü aynen şu;
“Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar!..”
Kopar valla…
Şu da var tabi… İlla ki, sizde olandan bizde de olacaksa;
Kabul…
O’na da kabul…
Bizim de canımız gemi istiyor!
Bizim de canımız 1 triyon 300 milyarlık araba istiyor!
Bizim de canımız 5 milyon dolarlık villa istiyor!
Bizim de canımız kolay para istiyor!
İstiyor oğlu istiyor!
Bu milletin canı, nefsi yok mu?
Taş mı, toprak mı, öldü mü bu millet?
Kork! Allah’tan Kork!
Allah’ın kahhar gürzü hepimize yeter!