HDP ve PKK, devletin yürüttüğü çözüm sürecini bloke etmek için her fırsatı değerlendiriyor.
Kandilin, “Barışa Öcalan, savaşa biz karar veririz.” sözleri, çözüm sürecine nasıl baktıklarını ve siyaseten dayandıkları asıl unsurun silah olduğu tezini yeterince ele veriyor.
PKK ve siyasi unsurları, siyasetin silahla yapılacağı yanılgısından halen vazgeçmedi.
PKK, Kürt vatandaşlarımızın üzerindeki etkisi zayıfladıkça, saldırganlığını arttırıyor.
PKK’nın bir bölümünün, Öcalan’ın varlığına açıktan itiraz edemese de, karşı olduğu anlaşılıyor.
Başka bir teoriye göre de, Öcalan ve PKK arasında rol paylaşımı var.
40’a yakın vatandaşımızın öldürüldüğü son saldırılar gösterdi ki, HDP siyaset dinamiklerinin dışına taşma alışkanlığını terk etmiyor.
Silahı, çözümün bir enstrümanı olarak elinde tutmaya devam ediyor.
Tekrarlamakta fayda var;
Son 10 senede Kürt vatandaşlarımıza verilen haklar, Cumhuriyet tarihi boyunca verilmediği halde, PKK unsurları, devletin bu muazzam katkılarını yok sayma siyasetini tercih ediyor.
Peki, Kürt vatandaşlarımızın ezici bir çoğunluğu bu fotoğrafı görmüyor mu?
Kimsenin şüphesi olmasın;
Görüyor.
Görmekle de kalmıyor, sessiz de olsa PKK kalkışmasının bir parçası olmamak için direniyor.
Demirtaş’ın isyan çağrısına, PKK’nın kadrolu isimlerinin dışında kimsenin katılmaması, bunun kanıtıdır.
Şu çıplak gerçeği hatırlatmakta fayda var;
PKK’nın kısmen de olsa diri kalmasının en büyük nedeni, kendisini entelektüel olarak tanımlayan bazı etkin sol çevrelerin PKK’ya verdiği açık destektir.
Özellikle basın dünyasının direk ve endirekt verdiği destek, PKK’ya hayat öpücüğü olmaya devam ediyor.
Sol’un küçük bir bölümü dışında, PKK terörü adeta meşrulaştırılıyor.
Bu çevrelerden, PKK tarafından şehit edilen emniyet mensuplarımız ve Kürt vatandaşlarımıza yönelik tek bir baş sağlığı dileğinin bile gelmemesi, niyetlerini açık ediyor.
Berkin Elvan evladımız için yürüyen sözde demokratların, PKK’nın 6. kattan attıktan sonra üzerinden araba geçilerek katlettiği Hasan Gökgöz için ağızlarını açmamaları, Hitler’e mahsus bir ruhtur.
Şeytan çıkarma seansları bile o ruhu çıkaramaz!
*Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş gazetesindeki köşesinden alınmıştır...