Toplumun gerginliğini ilk olarak tespit eden ve naçizane yazan galiba benim. Sizlerle paylaşmıştım. Bundan sonrasında da olayların gelişimini çok önemli görüyor, önemsiyor ve endişelerimi- görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
***
Türkiye’de 200 yıldır devam eden siyasi 2 ana çizgi var. Dönem dönem isimleri ve içerikleri az-çok değişir bunların. Bazen İslamcı-batıcı, bazen laik-dindar, bazen sağcı-solcu, bazen demokrat-halkçı, bazen dinci-cumhuriyetçi olmuştur. Tabi isimlerin önemi çok yok. Esas olan çizgilerde önde olan hassasiyetin birinde İslamiyet konusunda, diğerinde ise kendince çağdaşlık konusunda olması. Tabi öncelik bu iki konuda, yoksa iki tarafta da daha arka sıralarda İslam ve çağdaşlık muhakkak ki var. Hatta bu iki çizginin zaman zaman birbirleriyle kesiştikleri de olmuştur. Tespit yaparken eğitim seviyesinin düşüklüğünü, demokrasi kültürünün zayıflığını da unutmamak lazım.
Kısa kesiyorum, geldiğimiz noktada bu mücadelede iktidarı ele geçiren siyasal İslamcı akım rejimi de ele geçirmeye ve yaşam tarzına müdahale etmeye çalışınca kıyamet koptu. Çünkü, rejimi ele geçirmek ve yaşam tarzına müdahale etmek için devlet kurumlarını, medyayı, yargıyı, sermayeyi, sivil toplumu kontrol altında tutmak gerekiyordu. Bu ise toplumun özgürlüklerini kısıtlamayı getiriyordu. Tayyip Bey, ihtiraslı bir siyasetçi olarak bunun için biçilmiş kaftandı. En azından kendinden önceki iktidarlardan şikayetçi olduğu kadar baskı oluşturdu. Toplumu sonuna kadar gerdi ve sonunda patlattı.
Peki, patlayanlar kimlerdi? Öz olarak, kentleşmiş, teknolojiyi iyi kullanan, eğitimli, gelensel tabuları olmayan, her iki çizgiyi de bilmeyen, genç ve apolitik bir grup. En önemli sloganları “Zıp, zıp, zıpla, zıplamayan Tayyip.” Bu yeni grup Türkiye’de hem yeni bir sosyolojik kesimi, hem de yeni bir dönemi temsil ediyor. Bunlar faklı siyasi davranışları veya simgeleri birleştiren örneğin, başörtüsü, namaz, dans, yoga, futbol fanatizmi gibi farklılıkları kaynaştıran bir yapıdalar ve parti siyasetinin dışındalar. Özgürlük istiyorlar, özgürlükçüler. Tabi her göstericiden değil, konunun çekirdeğinde olan bir gruptan bahsediyorum. Bu durum işin gerçeği Türk demokrasisi için bir aşamadır, çok olumludur. Tabi eğer olumlu sonuçlanır, provoke edilmez veya önemli yanlışlar yapılmaz ise…
Korkum da işte tam bu noktada. Düşüncesi olmayan siyasilerden, fanatik cahillerden, zalim provokatörlerden, aptallardan korkuyorum. Ayrıca, enaniyeti zirvede Başbakan’dan korkuyorum. Baskılananların sıçramasından, iktidarı tadanların şerrinden korkuyorum. Yer yer iç savaş yaşamaktan, ülkenin çok daha fazla zarar görmesinden korkuyorum.
Cumhurbaşkanının “Demokrasi sadece seçim değildir” ve “Mesaj alındı” sözleri beni rahatlatıyor ama ta Kuzey Afrika’dan itiraz eden Tayyip Bey beni tekrar endişelendiriyor.
“Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum”, “3-5 çapulcu” ve “Tweeter başbelası” sözleri sonucu bir AKP’liden gelen, “Anıtkabiri de yıkarız” cümlesini çok önemsiyorum. AKP’nin ta tepesinden gelen “Başbakan’ı yedirmeyiz” sözleri de beni aynı şekilde üzüyor. Tayyip Beyin tek kurtuluş yolu saflarını sıklaştırmak, kutuplaşmayı teşvik etmek. Bu ise olayların tırmanmasını, kavganın sertleşmesini gerektiriyor. CHP’nin çıkarı ise olayların tadında yürümesinde. Kutuplaşma olmamasında, karşı tarafa da güven verebilmesinde, halkın rahatsız olmamasında… Üstelik ülkenin çıkarları da burada… Tayyip Bey iktidarını devam ettirmek için biliyorum her şeyi yapar, onun için korkuyorum. CHP’lilerin verdiği endişeyi kendime saklıyorum ve herkesi sağduyuya davet ediyorum. Artık şu 200 yıllık çift çizgiyi bitirelim, birlikte yaşamayı öğrenelim. Demokrasi herkesin bir diğerine saygı, anlayış göstermesidir, unutmayalım. Demokrasi uzlaşmadır, demokrasi halkı dinlemektir. Biz şimdiye kadar kendimize benzemeyenleri benzetmek için uğraştığımız için sorun, sıkıntı yaşadık. Artık yeter, birlikte yaşamasını öğrenelim…
Bu işin sonu kaygılandığım gibi kötü olmazsa da Türkiye artık farklı bir ülke olacak ve yeni siyasetlere ve siyasi kadrolara ihtiyaç olacak…
Yazımı yeni gençlerin bir Ankara esprisi ile bitireyim; Kızılay’ın adı, “Gazılay”, Tunalı’nın “Tomalı” ve Güvenpark’ın “Dövenpark” olarak değişmiştir.