Davut Peygamber bir İsrailoğluydu. İsrailoğullarına zulmeden Calud’u öldürdü. Daha sonra hem hükümdar hem de peygamber oldu. Hz. Davud’un bir çok yeteneği yanı sıra çok güzel ve güçlü bir sesi de varmış. “Davudi ses” deyiminin ondan geldiği söylenir. Bizim Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da güzel bir ses tonu var. İkna edici bir üslup taşıyor. Geçen yıla kadar dış politikadaki çizgisi ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’da dahil olmak üzere genel olarak tüm kamuoyunun takdirini kazanmıştı. Hantal ve hedefsiz Türk dış politikasını hareketlendirmiş, diplomatlarımıza yeni bir dinamizm kazandırmıştı. Görüntü ve algı buydu. Fakat bu gün aradan çok geçmemesine rağmen tamamen zıt bir görüntü ile karşı karşıyayız;
-Ermenistan açılımı ile hem Ermenistan’la ilişkilerimiz daha da kötü oldu. Hem dünya kamuoyu karşısında uzlaşmaz bir algı yaratmış hem de Azerbaycan’ı küstürmüş durumdayız. Kardeş Azerbaycan ile bayrak yırtma, şehitlik kapatma hadiselerine kadar ulaştık. Açılım tam bir fiyasko oldu.
-Suriye ile daha bir yıl önce ortak bakanlar kurulu toplantısı dahi yapmışken ve Suriye’de değişen bir şey yok iken bugün savaşla tehdit eder vaziyete geldik.
-Libya’da “Kardeş Kaddafi”nin celladı biz olduk.
-Yunanistan en son Erzurum’da yaz oyunlarında bizi fırçaladı.
-Rusya 20 milyar dolarlık nükleer santrali kaptı ama değişen bir şey yok, yine dost değil.
-Irak’a çok siyasi yatırım yapmamıza rağmen yanlış adayı destekledik ve şimdi ilişkilerimiz bozuk.
-“Kak Mesut” Barzani ise sıfır toleransa sahip ve gün geçtikçe sinsi tavırlarını aşikar etmeye başladı.
-“Girdik” diye gündüz havai fişekler attığımız AB nezdinde tamamen dışlandık. Nerede ise her hafta ziyaret edilen İngiltere, Fransa, Almanya çok uzaklarda kaldı.
-Kürt meselesi dış dünya da daha da kötü anlatıldı ve algılandı.
-BM Raporu sonrası Hükümetin kızgınlığından da anlıyoruz ki Gazze meselesinde dünya kamuoyu karşısında geri gitmişiz. Mavi Marmara ile Hükümet, samimi Müslümanların duygularını istismar etmiş, gemiye milletvekili yollamayarak vatandaşı kurban etmiş, sonrasında da BM Raporu ile Cumhuriyet tarihinin en ağır diplomatik yenilgilerinden birine sebep olmuş. Gazze’ye de kaybettirmiş bize de…
Diğer taraftan füze rampasının İsrail’in güvenliğini sağladığı da çok açık. Dolayısı ile İsrail ile ilgili olan yaptırımlarda Türk ve Arap kamuoyunun tepkisini önlemeye yönelik gibi görünüyor. Yani samimiyetsizlik de oluşmuş…
Artık, değerli Bakanımızın güzel “Davudi” sesi ile istifasını açıklama vaktidir. Yoksa çok daha fazla zarar göreceğiz.
***
Yıllardan beri İslam düşmanları Müslümanlar arasındaki farklılıkları derinleştirmeye ve özellikle sünni İslam’ı, Şii İslam’dan ayırarak bölmeye çalışırlar. Aynı durum Anadolu topraklarında Alevilik için geçerlidir.
Şii İslam ayrı bir din olduğunda İslam dünyası bölünmüş ve amaca ulaşılmış olacaktır. Bunu bilmemek bir Türk siyasetçisi için söz konusu olamaz. Bu konuda seçim döneminde yapılan yanlışları bir kenara bırakarak Hüseyin Çelik’in Alevilik ile Suriye sorununu bağdaştırdığı son sözlerini düşünüyorum, hakikaten büyük hata. Affedilemez. Dini açıdan, dış politika açısından, siyasi açıdan her nereden bakarsanız bakın affedilemez. Milli Eğitim Bakanlığı ve iktidar partisi genel başkan yardımcılığı yapmış, galiba 4’üncü dönem milletvekili olan bir siyasetçinin bu affedilemez bir hatasıdır. Bu ülkede çok şükür etnik bir halk çatışması yaşamadık ama mezhep çatışmasının örneklerini gördük. Bu durumu tahrik eden açıklamalar yapmak büyük sorumsuzluktur.
Dikkatinizi çekerim; Çelik, Alevilikle ilgili olumsuz açıklamalar yapmaktan ziyade İslam dünyasını bölmeye çalışmaktan dolayı kabahatlidir diyorum.
Çelik partisi adına bu açıklamaları yaptı fakat partililerinin de bu durumu tasvip ettiklerini düşünmüyorum.
Yıllar önce bu konuda canlı yayında dili sürçen Güner Ümit istifa etmek zorunda kalmıştı. Eğer, demokratik bir toplumda yaşıyor isek Çelik’in de istifası gerekir. Çünkü istifa gelmez ise bu mesele daha çok kaşınır ve çok zarar görürüz…