İktidar partisinin iktidar kalma ihtimali, halen kendi güç unsurlarının göstereceği çaba ve kabiliyete bağlı görünüyor.
Erdoğan ve iktidarın; Öne çıkmış, zorlayıcı, baskın bir muhalefet ile yüzleştiğini henüz söyleyemeyiz.
Erdoğan’ın etkileyici gücü bir miktar azalmış gibi görünse de, halen Türkiye’nin bir numaralı dönüştürücü gücü olduğu ortada ama…
Erdoğan’ın radarından kaçmayı beceren iktidar unsurlarının bir bölümünün kendi çıkarlarını, partisinin çıkarlarının önüne koyduğuna dair emareler giderek güçleniyor.
Türkiye’yi 7 tepe olarak düşünelim.
Her tepeyi de bir bölge olarak adlandıralım.
Tepelerde oluşan siyasi ‘negatif çığ’ların varlığı kesin.
Torpil, adam kayırma ve suiistimal gibi olgular, her güç unsurunun denetlemekte zorluk çektiği alanlardır ama iktidarlar tam da bu alanlardan vurulur, küçülür ve yok olurlar.
Dikkatli olmazsa; Henüz çok güçlü bir siyasi rakibi dahi yokken, tartışmalı bir alana, ölçülmesi zor bir fay hattına savrulma ihtimali olan bir parti konumuna sürükleniyor iktidar partisi.
Evet, iç ve dış saldırıların belki de en yoğun olduğu bir süreci kontrol altına almaya çalışıyor ve enerjisinin çoğunu böyle tüketiyor ama içerik ve hatta üslup hataları ile de hızlı bir yüzleşme içine de girmesi gerekiyor iktidar partisi yöneticilerinin.
Neydi iktidar partisini başlatan/büyüten ana motivasyon?
Önü kesilen Anadolu çocuklarına yeni yaşam alanı açacağını vaat eden bir siyasi duruş değil miydi?
Yoksa; TBMM lojmanlarını halkın arasında yaşayacağız diyerek satan bir iktidar anlayışından uzaklaşıyor mu iktidar?
Ya da iktidarın eteklerine yapışarak müstakil güç adacıkları oluşturanlar!
Bu ve benzeri sorulara cesur, net ve hızlı yanıtların bulunamaması halinde seçmen kendi yanıtlarını olgunlaştırabilir.
Ya yanıt vereceksin seçmene, ya da seçmenin yanıtına razı olacaksın/bekleyeceksin.
İkinci tercih çoğu kez hüsrandır.
Tarih öyle diyor!
Kendisini özenle saklayan, varlığı hissedilen ama şu ya da bu şekilde dokunulmayan/dokunulamayan iç muhalefet kadar iktidar partisinin yakıcı başka bir sorunu daha var;
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapışmış keneler!
Keneyi çıkarmanın cerrahi bir operasyon gerektirdiği ortada, malum; el ile koparılan kene vücuda iyice yapışıyor ve bağışıklık sistemini çökertiyor.
Gezi olaylarından sonra Erdoğan’ın yalnızlığını sanırım ilk yazan gazeteciyim.
Ve bu yalnızlığının devam ettiğini 15 Temmuz’da bir kez daha gördük.
Dönemin Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve birkaç vekilin dışında kendini ortaya atan hiç kimse yoktu.
Millet sokakları inletirken…
Oysa, Vekilliğini, Bakanlığını, Başkanlığını Erdoğan’a borçlu olanlar, tam da milletin, Erdoğan’ın ihtiyacı olduğu anda yok oldular.
Demek ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresinin önemli bir bölümü çok da güvenli değil.
Erdoğan’da …
Peki, ne yapmalı?
Ne yapılması gerektiğini hiç kimse bu satırların yazarından öğrenecek değiller elbette ama bir iki kelime yine de yazayım.
Her zor ortamda yok olanlar, iktidar partisinden yok edilmeli.
Torpil ve suiistimal iddialarının üzerine şeffaf bir yöntemle gidilmeli.
Kendi ikballeri için çalışan bürokrat ve siyasi kadroya ikinci şans verilmemeli.
İktidar partisine emek vermiş siyasetçilerin önü, yine iktidar partisinin bazı yöneticileri tarafından kesildiği iddiaları ciddiye alınmalı.
Halkın telefonuna çıkmayan siyasi ve bürokrat kesimler sert şekilde ikaz edilmeli.
Terör örgütleri ile mücadelenin yargı ya da medya eli ile sulandırılmasının önüne geçilmeli.
Toplumda, “Gazeteciler, muhalif olduğu için içeri atılıyor” algısının çözümü için çalışma yapılmalı.
Erdoğan’a yakın ya da uzak siyasetçi/bürokrat tanımlamasının bürokrasiyi bloke ettiği gözden kaçmamalı.
Vatan için duygusal birliktelik sağlayacak politikaların üretilmesine öncelik verilmeli.
Sosyal adaletin sağlanması için özel bir birim konulmalı. Duygusal birliktelik ve Sosyal adalet mefhumu adeta milli güvenlik sorunu gibi algılanmalı.
15 Temmuz’la birlikte gelen panik atak duygusundan artık uzaklaşılmalı.
Bu ve benzer uygulamalarla aslına rücu etme gerçekleşirse, siyaset pratiği gösteriyor ki, Erdoğan’ın bir tek rakibi var;
KENDİSİ…