“Şahane Bir Şey Yaşamak” Şarkısı
Geçenlerde “SERÇE” lakabıyla maruf Sezen Aksu’nun beş yıl önce çıkan “Şahane Bir Şey Yaşamak” başlıklı şarkısı tekrardan tartışmalı bir şekilde gündeme geldi.
Üç büyük semavî dinin (İslâmiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik) inancına göre peygamber olduğuna inanılan Hz. Adem ve zevcesi Hz. Havva’ya pervasızca aşağılama ifadeleri içeren bu şarkı sebebiyle sosyal medyada ciddi ve yoğun tartışmalar yaşandı.
Eline telefonunu alan çoğu kişi, bu tartışma kapsamında sosyal medya üzerinden olmadık hakaretleri savurarak, “SERÇE’yi cansiperane koruyucu yönde paylaşımlar yaptılar. Sosyal medyada diğer kesimler de, SERÇE hakkında ELEŞTİREL açıklamalar yaptılar.
Siyasiler de bu tartışmaların haricinde kalmadılar.
Cumhur İttifakında yer alan partililer SERÇE’yi kınarken, formel ve informel olarak Millet İttifakında yer alan partilere mensup olanlardan açıklama yapanlar, “sanat” icrasını ve “ifade” hürriyetini gerekçe göstererek “SERÇE’yi mutlak koruma altına aldılar.
Toplumda yaşanan bu yoğun ve yaygın tartışmalardan sonra, “SERÇE”, yeni yazdığı “Avcı” isimli şarkısının sözlerini kamuoyu ile paylaştı. Paylaşımda şu mısralar yer aldı:
Beni öldüremezsin / Sesim, sazım, sözüm var benim / Ben derken ben herkesim.
SERÇE bu mısraları tamamlayıcı şekilde şu paylaşımda da bulundu:
“Malumunuz olduğu üzere konu ben değilim, konu memleket. Kendimi bildim bileli çeşitli insanlık hallerini gözlemliyor ve söze döküyorum biliyorsunuz. Sonuç olarak 47 yıldır yazıyorum…. Yazmaya da devam edeceğim”.
SERÇE, bu açıklaması ile “Şahane Bir Şey Yaşamak” şarkısına sıkıca sahip çıktı.
Peki, bu durum, ifade ve sanat icrası kapsamında nasıl değerlendirilmeli?
Sanat’ın İcrasının Vicdanî Sınırı
Türkiye’de “SANATÇI” olduğu söylenenlerin bir kısmı, toplumdaki çoğunluğun inanç değerleri ile ciddi manada sorunlu.
Elbette ki, hiçbir kimse, mutlaka toplumda yaşayan insanların çoğunluğunun inanç ya da siyasî düşüncesini benimsemek zorunda değildir.
Bu gerekliliğin bir neticesi olarak hiçbir kimse, çoğunluğun yaşantısına benzer şekilde bir hayat tarzını yaşamak zorunda da değildir.
Bu bağlamda, bazı kişiler ateist, deist, satanist olabileceği gibi, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, Hindu vb. siyasî fikir ya da dinî inançlardan birisine de inanabilir.
Bu bağlamda, bazı kişiler, üç semavi dine uygun olarak peygamberlere iman kapsamında, Hz. Âdem’in (AS) ilk insan olarak peygamberliğine iman edebilir.
Bir başkası, ateist, deist, satanist vd. fikir ve inançlardan birine mensup olarak Hz. Âdem’in peygamberliğine hatta yaşadığına bile inanmayabilir.
Bunlar, fikri olarak, konuşulur, tartışılır, herkes fikirlerini ortaya koyabilir.
Çoğulculuk tam da böyle bir şeydir.
Türkü ve şarkı söylemek de, esasen düşünceyi ifade şekillerinden biridir.
Türkü ve şarkı söylemek, aynı zamanda bir “SANAT”ın icrasıdır.
Fikirleri en etkili şekilde ifade etme araçlarından biri de, Türkü ve şarkı söylemektir. Çünkü sanatçının ününe ve şöhretine bağlı olarak, bir türkü ya da şarkının sözleri, bazen milyonlarca kişi tarafından dinlenebilmektedir.
Hatta çoğu kişiler, hoşlarına giden şarkıların ve türkülerin sözlerini, sıklıkla bireysel olarak ya da toplu mekânlarda, sesli ya da içlerinden mırıldanarak söylemektedirler.
Çoğulculuk, Hoşgörü
Bir toplumda, insanlar, farklı görüş ve düşünceleri ile, birbirlerini aşağılamadan, linç etmeden, karşılıklı saygı ve tahammül içinde çoğulcu zeminde huzur içinde yaşarlar.
“Sanatçı” esasen, toplumda yüzlerce senedir süregelen kültürel mirastan süzülen kültürel değerlerle uyumlu olduğu ölçüde, toplumda geniş kesimlerle barışık olarak yaşar.
Sanatçının manevi gıda kaynağı toplumsal ilgi ve etkileşimdir.
Bazı sanatçılar ulusal, bazı sanatçılar kıtalar arası üne sahiptirler.
Suriye’de iç çatışmaların çıkmasından 5-6 ay önce Halep ve Şam’a gittim. Orada Kurtlar Vadisi dizisinin müziğinin, nasıl aşkla, şevkle, coşku ile dinlendiğine şahit oldum.
Her bir sanatçının insanlar üzerindeki manevi etkileri, ünlerine ve şöhretlerine bağlı olarak değişebilmektedir.
Bazen sanatçılara yönelik fanatik taraftarlık, sevgi, bağlılık, farklı yönelimlere de sebep olabilmektedir. Hatta hayranı olduğu sanatçılardan etkilenen kişiler, sanki gönlünü bütünüyle ona kaptırmakta, o ne dese o şekilde hareket etmekte ve yaşamaktadırlar.
Sanat icrası zemininde meydana gelen bu üst düzey etkileşimler, toplumda, bazen ciddi manada “gönül” kaynaşmalarına vesile olabilirken, bazen de çok ciddi “GÖNÜL” hasarlarına da sebep olabilmektedir.
SERÇE’nin söylediği tartışma konusu şarkı hakkında başlatıldığı belirtilen adli soruşturmada neticenin nereye varacağını bilemem. Ben meselenin bu tarafında değilim.
Asıl mesele, toplumda ayrışmalara, çatışmalara, kamplaşmalara sebep olan bu tür provakatif eylemlerin ısrarla sürdürülmesidir.
Bundan belki “SERÇE” kendi fanatik, militan, çatışmacı seküler laikçi çevrelerinden olur ve onay alabilir, bu kesim nezdinde desteğini güçlendirebilir.
Unutmayalım ki, yıllardır insanlarımız çatışma, kavga ve kör dövüşünden çok çekti.
Artık insanlarımızın sevgiye, saygıya, hoşgörüye, kavl-i leyyine ihtiyacı var.
Aslında bir sanatçı, sadece kendi dar toplumsal çevresinden onay alarak büyüyemez.
Dar bir toplumsal çevrenin gönlünde ün ve şöhret sahibi olabilmek demek, büyük sanatçı olmakla eş anlamlı değildir.
Büyük sanatçı, “icra ettiği sanatıyla, insanlarla olan diyaloğuyla, çok farklı kesimlerde sevgiye, saygıya, iltifata mazhar olan” demektir.
Bazı sanatçılar vardır; aslında inancı ve fikirleri toplumun geniş kesimlerininkinden farklıdır. Bu farklılıklar öne çıkarılmadığı, bu sanatçılar, sanatlarını farklılıklar üzerinden icra etmedikleri, geniş kesimlerin gönül dünyasına hitap ettikleri için, sanatçının kişisel fikir ya da inançlarından farklı fikir ve inanca sahip çoğu kişiler, onların farklı fikir ve inançlarına bakmaksızın, onları seviyorlar, ilgileniyorlar, şarkı ve türkülerini zevkle dinliyorlar.
Yani, bir sanatçı, iç dünyasında neye inandığına, nasıl yaşadığına bakmaksızın, farklı fikir ve inançlara sahip geniş toplumsal kesimlerce kabul görüyorsa, zevkle dinleniyorsa, bu kesimlerde fanatik taraftarlara kavuşuyorsa, sanatçı olarak büyüklüğünü ispatlıyor demektir.
Sorumlu sanatçının bir toplum için icra edebileceği en pozitif katkılardan biri de, taraftarlarını ayrıştırarak çatıştırmak değil, çimento gibi kaynaştırıcı tutumlar sergilemektir.
İslâmî Hoşgörü
İslam Dininde, çoğulculuk ve hoşgörü üst düzeydedir.
İslam’da çoğulculuk ve hoşgörü, Kur’an’da “Başkalarının kutsalını aşağılamayın ki, onlar da sizin kutsalınızı aşağılamasın (En’am: 108)” şeklindeki ayetle ifade edilmiştir.
Üç büyük semavi dine göre, Hz. Âdem, ilk insan ve ilk peygamberdir. Bu dinlerin mensuplarının inancının bir parçası da Hz. Âdem’in peygamberliğine inanmaktır.
Hz. Âdem, üç semavi din mensuplarının “KUTSALI” kapsamında yer almaktadır.
Kur’an’da, Hz. Adem’e bütün ilimlerin öğretildiği şu şekilde belirtilir:
“Allah Âdem’e isimlerin tamamını öğretti, sonra da onları meleklere gösterip: ‘Haydi, doğru söylüyorsanız bunların isimlerini bana haber verin’ buyurdu (Bakara: 31).
Burada Hz. Âdem’e öğretilen isimlerden kasıt, maddi ve manevi varlıkların ve kavramların isimleri ile özelliklerinin, dil icat etme kabiliyetinin vd. öğretilmiş olmasıdır.
Hz. Âdem ile alakalı benzer bilgiler sair Kutsal Semavi Kitaplarda da mevcuttur.
Üç semavi dinin kutsal inançlarına göre, Hz. Adem, döneminin en bilgili insanıdır.
Bu vasıftaki bir insan için “CAHİL” nitelemesi yapmak, bunu şarkı yoluyla milyonlara dinletmek, bir tarafta sevinçle karşılanırken, kutsal inanç sahiplerinde üst düzeyde nefrete, kinlenmeye sebep olmuştur.
Nihaî Değerlendirme
Ben, Türk toplumunda, hatta ülke sınırlarımızın ötesine taşan insanların gönül dünyasında taht kurmak isteyen bir sanatçı olsaydım, SERÇE’nin yaptıklarını yapmazdım.
Ne diyelim, demek ki kendisinin bu kimliğini bilmeyenlerin gönlünden düşmek, sadece belli çevrelerin fanatik sevgisini kazanmak için, SERÇE bu yolu tercih etti.
Yani toplumsal tabanını küçültme operasyonunu bizzat kendisi yapmış oldu.
Ben SERÇE’nin bu dışlayıcı, inanç zedeleyici kimliğini bilmiyordum.
Bilmediğim için de, kendisine SANATÇI olarak muhabbetim vardı.
Ama artık benim gönül dünyamdan koptu, gitti.
Sadece benim gönlümü mü kaybetti?
Kesinlikle, hayır; benim gibi milyonların GÖNLÜN’den PAAAAT diye DÜŞTÜ.
Milletimizin, kaynaştırıcı, bütünleştirici, kuşatıcı, gönülleri fetheden, dışlamayıp kucaklayan sanatçılara ihtiyacı var.
Milletin geniş kesimlerinin gönül dünyasında tasvip görmek, yer almak hem Sanatçı için manevi gıda kaynağı olacak, hakikatli ve büyük şöhrete kavuşacaktır, hem de manevi değer olarak toplumda çimento görevi görecektir. Bu da toplum menfaatine olacaktır.
Herkes, toplumda layık olduğu yere kendi tutum, söz ve davranışları ile oturur; bir başkası cebrî bir şekilde bir kişiye bu konumu vermez.
SERÇE de, toplumdaki konumunu kendisi belirledi.
Ama bu konum, onu belli kesimlerin gönül dünyasından uzaklaştırdı. Artık, bazı insanlar onu alkışlamıyor, şarkılarını zevkle dinlemiyor. Hatta nefret ediyor. “Aaaa kutsalıma hakaret eden şu sanatçı müsveddesi mi?” tavrını sergiliyor.
SERÇE, tekrardan toplumumuzun geniş kesimlerinden tasvip görmek istiyorsa, onların gönlünde taht kurmak istiyorsa, bu hatasını telafi etmeli. Bu milletin affı çok geniştir.
Ama bunu yapmazsa, toplumun belli kesimlerinin gönül dünyasında SERÇE olarak daha da küçülür. Hatta dışlanır. Hatta, daha da nefret edilen konumuna geriler.
Takdir SERÇE’nin; zorla ne güzellik, ne de büyüklük olur; benden söylemesi!!!