TBMM üyeleri ve Bakanların bir bölümünü tanırım. Bazılarıyla dostluklarım da vardır ama komisyondan geçen “Ultra kıyak” kanunundan sonra içimden, tüm vekillerle teması sıfırlamak geçiyor. Trafik cezaları yazılmayacakmış, bir kez vekillik yapanların sülalesini ölünceye kadar bu millet doyuracakmış. Vs. Vs. ile devam edip gidiyor bu vicdansızlık. Halktan gelen tepkiler üzerine; CHP, MHP ve BDP kanundan imzalarını çekmekle kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Hadi canım sende! Tepki olmasa imzaları kalacaktı!
Bu imtiyazlara, vicdanları titremeden evet diyenlerin tepkiler üzerine geri çekilmeleri siyasidir, stratejiktir. Bu “Vicdan turnusolü”nden iktidar gibi muhalefet de kararak çıkmıştır. Bu millet, yine ve yeniden görmüştür ki, iktidarın muhalefetten, muhalefetin iktidardan farkı yoktur.
Yalnızca ağalar ve marabalar vardır.
Uzun iktidarlar vicdan zehirlenmesi yaşarlar. Bu iktidar da fazlasıyla zehirlendi. Ben, “Gitsinler de, biraz değişiklik olsun” istiyordum ama bu muhalefet için değmez.
Bu, o kadar ağır bir suçüstü halidir ki, ömrümün sonuna kadar TBMM’de bulunan partilere gönül kapımı açmayacağım. Allah’tan dilerim ki, iktidar da, bu muhalefetin tamamı da ömür boyu iktidar yüzü görmesin! Amin…
Demokrasiye bak!
Yakında İstanbul Sanayi Odası Başkanlığı seçimi var. Başkan Tanıl Küçük, “Son dönemim” demesine rağmen yeniden adaylığa hazırlanıyor. 13 yıldır koltukta oturan Küçük’ün eşi Sedef Küçük de CHP İstanbul Milletvekili…
Tanıl Küçük’ün 13 yıl içinde eşini vekil yapmaktan başka hafızalarda kalan tek başarısını hatırlamıyorum. Bu tablo giderek CHP’de gelenek haline gelmeye başladı. Aydın Sanayi Odası Başkanı Ercan Çerçioğlu’nun eşi Özlem Çerçioğlu da CHP’nin Aydın Belediye Başkanı. Yönetimi halka yayalım derken, bazı özel ailelere tanınan imtiyazı hiç kimse bu millete demokrasi diye yutturamaz. İktidar partisi de bu yönden farklı değil ama isminde “halk” olan bir partinin, “seçkinlere” teslim olmasını seçmen unutmaz.
Sahi, bu millet, “ölüm/sıtma” ikileminden nasıl kurtulacak?
Kayıt sürgünü!
Ankara Onkoloji Hastanesi çalışanlarından Nursel Dilekçi’nin; amirlerini dövmek, habersiz ses kaydı almak, küfretmek, 300 gün işe gelmemek gibi müfettiş iddialarıyla, Ankara’dan İzmir’e tayini çıkarıldı. Önce Alsancak Göğüs, ikinci gün Bergama’ya sürüldü.
Müfettiş raporunda yer alan, “Nursel Dilekçi’nin amirleri kendisinden korktukları için Dilekçi’nin her dediklerini yapıyordu.” ifadeleri ise tam bir komedi.
Şayet bu doğru ise sürülmesi gereken Dilekçi değil, amirleridir. Devletin yasalarından değil Dilekçi’den korkmalarının nedeni neydi acaba? Nursel Dilekçi amirlerinin yaptığı bazı usulsüz eylem ve konuşmaları kayıt altına almış. Üstelik bu kayıtlarda amirlerinin Dilekçi’ye ettikleri galiz küfürler de var ama müfettiş beyi bu usulsüz eylemler ve küfürler hiç ilgilendirmemiş. Umarım savcılık konuyla ilgilenir. Dilekçi’yi sürgüne gönderen kayıtların ucu, Onkoloji Hastanesi’nden başlıyor, Sağlık Bakanlığı’nda üst düzey bir bürokrata uzanıyor.
Bu bulgur, daha çok su kaldırır!
Pimi çekilmiş!
Geçen haftalarda TRT Haber’in ‘neler oluyor’ isimli programının konuğu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu idi. Davutoğlu, TRT Haberin patronu Ahmet Böken ve TRT TÜRK’ün patronu Nasuhi Güngör’ün sorularını yanıtladı. Bu programı ancak geçen günlerde internetten seyredebildim. Programdaki bir tuhaflık dikkatimi çekti. Nasuhi Güngör, programın başında bir kez ekranda göründü, daha sonra neredeyse kadraja hiç girmedi. TRT’deki dostlarıma bu tuhaflığın nedenini sordum. Anlattılar!
Ahmet Böken’in programına Nasuhi Güngör son anda ve Böken’in istemi dışında katılınca, TRT Haber editörleri Nasuhi Güngör’ü kadraj dışına itmişler.
Öğrendiğime göre Güngör ve Böken arasında ciddi bir psikolojik savaş varmış.
Kimin haklı kimin haksız olduğunu bilecek kadar detaylara hakim olmadığım için bu konuda yorum yapmayacağım ama TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Böken ve Güngör’ü acilen barıştırmazsa problem büyüyebilir. Bombanın pimi çekilmiş çünkü!
Obama konuştu!
Geçen hafta Beyaz TV Koordinatörü Osman Gökçek’in Erdoğan belgeseli hazırladığını yazmıştım. Belgesele harcanan paranın 3,5 milyon olduğunu yazmıştım ama yapılan masraf, 3,5 milyon dolarmış. Erdoğan belgeseli, Ankara Altınpark’tan Ferda Yıldırım’ın sunumuyla canlı yayınlanacak. Erdoğan’ın çocukluğundan bugüne kadar geçirdiği süreçlerdeki en flaş konuk kim olacak biliyor musunuz?
Sıkı durun; ABD Başkanı Obama…
Başbakanlığın girişimleriyle Beyaz TV Obama ile Erdoğan belgeseli için görüşmeyi başarmış. Bu arada geçen haftaki yazımdan sonra Osman Gökçek, “Bu bilgiyi Talat Atilla’ya kim sızdırdı?” diye çalışanları tek tek sıraya dizmiş.
Oysa bu proje, şu ya da bu şekilde bir başarı. Bu telaşının nedenini anlamadım?
Her Dem Erdem
Adana Milletvekili ve Sağlık Komisyonu Başkanı Prof.Dr. Necdet Ünüvar’la yaşamım boyunca toplam 2 kez görüşmeme rağmen, yeni çıkardığı, “Her Dem Erdem” kitabını okuyunca, yıllardır kendisini tanıyor hissine kapıldım.
Kısa ve özlü anlatımla derlediği kitabından beğendiğim birkaç aforizma seçtim…
Ölüm bize çok yakın, kanıt için etrafa şöyle bir bakın… Mutlu olmak isteyen zengine değil, dengine baksın… Kaydettiğini kaybetmezsin… Hemen ‘hayır’ deme, bakarsın bir ‘hayır’ vardır… Gerçek dostunu iktidarda değil, darda anlarsın… Öneminiz arttıkça riskiniz artar... Sinirli olmak sınırlı olmaktır…
Boş çerçeve
Bir türlü yazmaya fırsatım olmadı ama geçtiğimiz ay Murat Ülker’in Bedri Baykam’a ait, boş bir çerçeveye 125 bin dolar vermesini hala aklım almıyor. Tuvalde tek bir fırça darbesi olsa, tahta çerçevenin kenarları altın, yakut olsa, belki, sanata ödenmiş bir para diyebiliriz ama 125 bin dolar sadece bir odun parçasına gitti.
Yani, hiç kimse, “Sen sanattan anlamıyorsun” masalını bu satırların yazarına yediremez. Peki, neden diyeceksiniz? Arz edeyim…
Bu bir muhafazakâr kompleksidir. Bu bir, “Bana yobaz demesinler.” telaşıdır. Bu bir, “Muhafazakârlar nasıl olsa bu yaptığımı anlamaz, karşı mahalle de beni içine alır!” korkusunun belgesi, tiyatronun daniskasıdır.
Bu, aslında çok şeydir!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…