Ben yazıyorum, sizler yazıyorsunuz. Bu köşe internetin en fazla yorum alan köşesi. Bundan memnun olmamak mümkün değil. Ancak bir şey daha var; Yorumlar bazen çok ağır kaçıyor, yazıyla veya konuyla hiç ilgisi olmuyor. Editörden geçtiği halde hakaret, en azından insafsızlık içeriyor. “Nasılsa benim yazdığım belli değil” sinsi cesareti taşıyor. Ben sizin de benim de siyasetçi olmaktan ziyade insan kalmamızı arzu ediyorum. Eğer, profesyonel yorumcu değilseniz, yani yazdığınız yorumlardan dolayı bir çıkarınız yoksa bu kadar strese girmenize de gerek yok. Sonuçta bizler aynı ülkenin vatandaşları, aynı geminin yolcuları belki de akrabayız. Karşımızdakileri de, kendimizi de sonuçta insan olarak görmemiz gerekmez mi? Neden tüm eleştirilerimiz doğruyu, gerçeği aramaya yönelik değil de karşımızda gördüğümüz kimseyi ve kimseleri ezmeye, bitirmeye, yok etmeye yönelik?
Karşımızdakini yok edebilir miyiz?
Yok edersek mutlu olabilir miyiz?
Önce insan olmamız mı, yoksa siyasetçi olmamız mı önemli?
En son şu yemin ile ilgili yazılarım örneğin, tamam en fazla yorum alan yazılar oldular ama yorumların kaçı yapıcı idi? Benim gördüğüm kadarı ile çoğu beni ve karşıt görülen herkesi ezmeye, hırpalamaya yönelikti. Kavga sırasında düştüğümüz düşünceyi ve makulü kaybetmiş öfke tavrı vardı. Hepsini ama özellikle “GKA” ve “ÖzayAtay” yorumlarını okumanızı öneririm. “Teyze” de karşı türün örneği olarak ihmal etmeyin. Belki de üzerlerinde bir tez çalışması yapmak gerekir. Konu malum, CHP’nin Meclis toplantılarına katılmasına rağmen mahkum olmamış seçilmiş arkadaşlarımızın yemin ettirilememesine, yani halk iradesinin oluşmamasına dikkat çekmemdi. Ancak, yorumlar hak-hukuktan çıktı. Belki ben de ipin ucunu kaçırmış olabilirim, bunu okuyucu olarak siz takdir edin lütfen ama ben sonuçta bir taraftan da bu işin stresini, riskini yaşayan yemin etmemiş bir yazar-vekilim. Yorumcuların bu kadar öfkeli olmalarının sebebi ne?
İlginç değil mi?
Üstelik sert üslup taşıyan yazılar karşıdakini daha da keskinleştiriyor. Yani karşıdaki biteceğine, ezileceğine bileniyor, keskinleşiyor. Örneğin, Başbakan’ın “Tükürdüklerini yalayacaklar” ve Elitaş’ın “15 Temmuz’da göndeririz” türü sözleri bizim grubumuzda ki soru işaretlerini giderdi ve birlik ve kararlılığımızı pekiştirdi.
Bir yerde okumuştum, “İnsan bedeninde bir et parçası vardır, o iyi olduğu zaman bütün vücut iyi olur, o bozulduğu zaman bütün vücut fesada uğrar. Dikkat edin o kalptir” Kalbimizi temiz tutalım çok şeyi hallederiz.
Unutmayın, göz yaşarır, kalp üzülür.
Bekri’ye sormuşlar “Hesaptan anlar mısın?” “Anlarım” demiş. “Öyle ise 4 kilo altını 3 kişi arasında paylaştır bakalım”
Bekri bir az düşünmüş, “İki kişi 2’şer kilo alır, 3’üncü hava alır” demiş.
Bazıları siyaset yapacağım diye inanın Bekri’nin mantığını güdüyorlar. İnanın Bekri’nin mantığını da destekleyecek çok kişi çıkabiliyor. Hele rumuzlu yazıyorsanız ve tanınmıyorsanız…
Bu yazıda tırmanan gerginliğe dikkat çekmek istedim ama inanın sizi çok seviyorum yoksa yorgun-argın sabahın 5’inde bu yazıları yazar mıyım?