Sanayi Devrimi ile başlayan toplumdaki aşırı kapitalist yapı tüketimi artırıp, gezegeni doğal halinden çıkararak bir tımarhaneye dönüştürmekten başka bir işe yaramadı. İnsanlar maddi varlıkları tükettiği gibi, duyguları ve maneviyatı da aynı hızla tüketebileceklerini sandılar. Kadim kültürlerin doğayla bütün olmak üzerine kurulu maneviyat öğretileri, tektanrılı dinlerin ”Cezalandırıcı Tanrı ve vaad ettiği cennet” anlayışı ile kapitalizmin “Ne kadar çok çalışırsan, o kadar tüketmeye hakkın olur” anlayışı arasında sıkışarak kaybolup gitti. Görünürde sisteme uyumlu insan, gezerek, tozarak, yiyip içerek, dünya zevklerine fazlaca dalarak zenginleştiğini zannederken gitgide yalnızlaştı. Hiçbir yere tam olarak ait olamadıkça uyumsuzlaştı. Böyle olunca da toplumdaki derin ayrımlar, -son yıllarda daha da çok belki de- sadece yönetilmesi gereken sorunlar olarak görülüyor. Hangi metoda, hangi görüşe, hangi değerlendirmeye göre bir gruba dahil oluyoruz? Hangi gruba ait olduğunuzu biliyor musunuz? Onlarca sistem ve kategori sayabilirim BİZ’i ayıran...Ama sonra bir kesişim kümesi adı veririm ki hepimiz onun altında birleşiriz. İşte o kümenin adı İNSAN OLMAK!
Nihan Uycan Özen
Burcu Güven'in Çok güzel yazdığı bu Türkü sözleri size ne anlatıyor bilmem ama beni çok etkiledi.
Güneşin en sıcağında
Gördü gözlerim seni
Güneş senden insaflı
Ateşin yaktı beni
Susuz toprak çatladı
Sensiz günüm doğmadı
Yandı ciğerim yandı
Gel
Karadeniz'in suyu
Bilir benim yerimi
Ayın suya düştüğü
Işıkta bekle beni
Kestane çiçeğinden
Taşmış tenin kokusu
O gündür sarhoşum ben
Geçmedi on yıl oldu
Peştemal gölgesinde
Uyusam uyanmasam
Sen helal et gölgeni
Gerisi bana yalan
Burcu Güven