Bazı öğretiler vardır ve küçük yaşlarda gözlemlerle yerleşir. Bu öğretilerden birisi de mağdur olduğuna inanmaktır.
Anneden başlayarak yakın çevrenizdeki insanların hayat hikayelerini dinlerken bir şey dikkat çekicidir: Ortada bir mağdur ve bir zorba vardır.
Nedense konuyu anlatan kişi mağdurdur ve yaşadığı olayda kim tarafından nasıl zorbalığa uğradığını paylaşır. Halbuki bu bakış açısı da onda çoktan yerleşmiş bir öğrenilmişliktir.
İnsanlardan korku içinde her bulunduğu ortamda birisinden daha kötülük göreceğini bekleyerek günlerini geçirir. Bedeni uyarılar verir: Kalp atışları hızlanır, kasları gerginleşir, midesi bulanır, elleri titrer, omuzlarını öne alır, kafasını aşağıda tutar ve boynunu rahat çeviremez.
Sosyal fobi belirtilerini gösterirken kendisinin farkında olduğunu düşündüğü şey, kendini insanlardan gelecek kötülüklerden korumaktır. Bu endişe ile bir ortama girer fakat o ortamın içine giremez. Bir yalnızlık senfonisi dinliyordur kulaklarında.
Herkesleyken, hiç kimseyledir…
Bu bir kısır döngü halinde devam eder. Birisi kendince kötüdür ve yanlışlar yapar. Bulunduğu yerden bu yüzden ayrıldığını düşünür. Halbuki kalbi insanlarla bir aradayken tedirginlik içerisinde atmaktadır. Bu yüzden kendine bir bahane sunarak insanlardan uzaklaşır. Bahanesi ile şikayetler eder ve kendini güvenli alanında ifade eder. Alışkın olduğu çevresi de ona hak verir çünkü o kötülük görmüştür. Diğerleri düşüncesizdir, kabadır, kalp kırandır, aldatandır, arkadan iş çevirendir veya yanlış bir yaşam şekline sahiptir.
Hikayeler değişir fakat bu kısır döngü değişmez..
İnsan sosyal bir varlıkken, kendine yer bulamadığı yaşamın içinde kayboluyordur. Arkadaşlıklar edineyim isterken sosyalleşme becerilerini geliştiremeden içe dönmek ise, zorluyordur.
Velhasıl, belki okurken “bu ben miyim” demişizdir. Tabi, her gün kendimizi tanımaya ve gelişmeye bir fırsat var.
Hayat yolculuğumuzu, gelişirken ve sosyal çevremizle keyif içinde geçirmemizi diliyorum..