“Çözüm süreci” başlamadan önce AKP hiçbir zaman samimi olmamakla beraber iktidarını devam ettirmek için PKK ile görüşmeler yapıyordu. Bunu biliyoruz. Hatta ünlü “Görüşen şerefsizdir” sözü dahi söylenmiş ama ardından uzun zamandır görüşüldüğü ortaya çıkmıştı. Sonra resmen aleni görüşmeler yapıldı. Görüşmede sakınca yok ama daha önce yazdığım gibi taraflar görüşmeleri o kadar kapalı yürüttüler ki kimse bir şey anlamadı. Daha doğrusu herkes işine geldiği şekilde anladı. PKK tarafında bağımsızlığa yakın bir özerklik ve iki toplumlu bir anayasal devlet algısı oluşurken, geri kalan halk ise silah bırakılacak, kan dökülmeyecek diye anladı. Görüşmelerden ne Genelkurmay ne de ilgili devlet kurumları haberdar oldu. PKK tarafı da beklentiyi yüksek tuttu. Toplum iki taraflı olarak ve devlet kurumları farklı beklentiler içerisinde bu Barış veya Çözüm sürecine hazır değildi. (Bu konudaki 4 Eylül 2014 tarihli “Barış Süreci” başlıklı yazımı okumanızı öneririm)
Bu koşullarda Kobani meselesi çıktı. PKK tarafı gelinen aşamadan sonra Suriye’deki Kürtlerin de devlet tarafından desteklenmesini hak olarak gördü. Ankara ise PYD’nin kurduğu özerk Kürt devletini tehlike olarak görüyordu.
Bu koşullar altında anlaşılır gibi değil, PYD Lideri Salih Müslüm’ü Ankara’ya davet edeceksiniz, Başbakanınız görüşecek ve Kobani konusunda açıklamalara göre yardım sözü vereceksiniz ve sözünüzde durmayacaksınız. Bu haklı olarak değil ama isyan getirdi. İsyan makul karşılanamaz ama sorumlusu devleti idare edenlerdir. (Daha doğrusu idare edemeyeler)
Çözüm sürecini PYD Özerk Kürt Devlet kurunca Erdoğan Hükümeti mecburen başlattı. Çünkü Esat rejimi 900 km’lik sınırı Kürtlere bırakıp çekildi. Muhtemelen Esat ve PYD anlaşmışlardı. Irak sınırı ile birlikte 1000 km’den fazla bir hat Kürtlerin kontrolüne girince teröristlerle bu şartlarda çatışmak büyük kayıplar getirir ve iktidardan oluruz korkusu oluştu. Çözüm süreci alelacele başlatıldı. Amaç gerçekten çözüm değildi. En fazla Barzani yönetimi ile anlaşıp Petrol aşkına Kürt bölgesini de Türkiye’ye katıp hem federal bir yapı oluşturmak hem de Ortadoğu’da güçlü olmak hedefleniyordu ama bu ihvancı- ümmetçi bir anlayışla yapılacaktı. PKK veya diğer İslam anlayışını beğenmedikleri oluşumlarla değil… Bu anlayışla islamı güçlendirmek adına HÜDA PAR gibi oluşumlara, aslında farkında olunmadan İŞİD gibi oluşumlara göz yumuldu. Bugün İŞİD Türkiye’de epey taraftarı olan bir hareket oldu…
Tabi asıl hata, küçük kafaların, şirket idare edemeyecek devlet adamı olamamış kişilerin Türkiye’yi yönetmesinde…
Bu olaylarla Erdoğan iktidarı da, PKK’da, Türk Toplumu da bazı gerçekleri daha net anlamışlardır sanırım.
Peki bundan sonra ne olur?
Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Çok şey değişecektir. Denildiğine göre Güneydoğu’daki Kürt çocukları Kobani’de savaşıyor. Batıda “Biz Çanakkale’de bu ülke için birlikte can verdik, şunların devlete verdikleri zarara ve düşmanlığa bak. Bunlar hain!” düşüncesi hakimken Güneydoğu’da “Biz Çanakkale’de bu devlet için, Türkler için savaştık ama onlar bizim için Kobani’de savaşmıyor” düşüncesi hakim. Daha önce devlete yönelik Kürt düşmanlığı varken bu sefer Türklere yönelmiş durumda… Artık ruhlar ve gönüller ayrılığı iyice belirgin hale geliyor. Bu sınır ayrımı yaratmasa da pek hayırlı bir durum değil…
Çarşamba günü OVP açıklandı. Ekonomi tescil edildiği gibi iyiye gitmiyor. Siyaset içte ve dışta felaket durumda… Ekonomi iyi değilse umut azalır ve çözüm zorlaşır.
Gidiş nereye olur? Pek hayırlı bir yöne değil maalesef…
Ben yazdım, saçmaladım herkes gibi... Yazanlar herkesin kafasındakileri aydınlatamaz mümkün değil ama iktidar bundan sonra saçmalamaz inşallah…
Neler olabileceğini gelecek yazıma bırakıyorum.