Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, benim Sözcüdeki 3 numaramdır. Herkes bilir ki, 1 numaram Rahmi Turan, 2 numaram Emin Çölaşan, 3 Yılmaz Özdil.. Sonra bu sıralamam Bekir Coşkun,Necati Doğru, Murat Muratoğlu diyerek devam eder..
Özdil’in 3 Ekim tarihli yazısı şu iki satırdan ibaretti:
“İzmir’i özledim..
Bi kaç gün yokum..”
Sözcüde okuduk bunu..İzmir, bizim oğlumuzun ve kızımızın eşleri, çocukları ile birlikte yeni taşınıp, kendilerine mekan yaptıkları güzel şehrimizdir..
Özdil’in bu iki satırı derhal bizi de kamçıladı.. Bizde de evlat ve torun sevgisi şahlanıverdi.. Hemen İzmir’e doğru Basınköy’den yola çıktık..
Yolları, alt geçitleri, tünelleri kullanarak uçtuk adeta..Artık İzmir’e geliyorduk.. Yol boyunca benim gözüm hep, geçtiğimiz yerleri gösteren tabelalarda oldu.. İşte tabelada okuyorum: Kuyucak..Hemen beynimde Kuyucaklı Yusuf ve dolayısı ile Kuyucaklı Yusuf eserinin sahibi Sabahattin Ali canlanıyor..
Değerli bir öğretmen, gazeteci, şair ve yazarımız olan Sabahattin Ali’nin hayatını, eserlerini hatırlıyorum.. O Edirne doğumludur. Ama babasının mesleği sebebiyle, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaşamışlar ve o oralarda okumuştur. Yunan işgali yıllarında Edremit'telerdi.. Sonunda Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirerek öğretmen olmuştu. Bu yıllarda bir yandan öğretmenlik yapar, bir yandan da şiirler, hikayeler yazıp, çeşitli gazete ve dergilerde yayınlatırdı.
Kafam bunlarla meşgulken, yoldaki tabelada Cengiz Han Kavşağını, Alparslan mahallesi kelimelerini okuyorum..Tarihimizin o sayfaları doluşuyor beynime.
İşte geldik..Oh be! Ne güzel bu İzmir! Her yeri tarihimizden kaynaklı...
Biraz dinlenmek için sıra sıra lokantaların bulunduğu bir caddede arabayı parkedip indik.. Soldaki ilk lokantanın yan duvarında kocaman bir Atatürk portresi vardı.. Masasında REZERVE yazıyordu.. Yani Atamız için ayrılmıştı o masa.. Ona yanaşıp selam durdum ve eşim işte yukarıdaki fotoğrafı çekti..
Biraz ilerledik, Recep Usta kebapçısına girip, kebap yedik.. Tabii Recep adı bana spor yazarlığı yıllarımı, Beşiktaşımızın kaptanı Recep Adanır’ı anımsatıp hayallere daldırdı.. Lokantanın yan duvarını, en az 2 metre uzunluğunda bir Hıncal Uluç resmi ve yazısı süslüyordu..Yeni Sabahta benim yetkili spor yazarı olduğum yıllarda, Sevgili Hıncal’ı Ankara muhabiri yaparak gazeteciğe başlamasını sağladığımı düşündüm..
Yemekten kalktıktan sonra ilerlediğimiz sokağın tabelasına bakıyorum: Cemal Gürsel caddesi.. Yani 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapan general.. Hukuk Fakültesinde okuduğum tarihlerde, bana “Vatan cephesi çalışması yapma görevi verenBaşbakan Menderesi,yaptığı ihtilal sonucu idam ettiren General..” Menderes’i, adeta içinde yaşadığım 60 ihtilali olaylarını, İhtillaller ve Darbeler Arasında Anılarım kitabında anlatırım..Cemal Gürsel tabelası işte o anılarımı canlandırdı zihnimde..
Caddede ilerliyoruz..Sağ tarafımızda deniz, oldukça dalgalı..Hedefimiz oğlumun oturduğu Karşıyaka’daki Bostanlı mahallesi.. Bostanlı denince, aklıma hemen İstanbul’daki Bostancı geliyor..Aa bu da ne, Üsküdar çaycısı, Beykoz çaycısı.. Buralar hep İstanbul semtlerinden isim alan firmalarla dolu..
Nihayet Bostanlı camiinin yanına gelince sağa dönüp oğlumun evi önünde duruyoruz.. Yukarıda gelinimle torunum Miray bizi bekliyorlar.. Sarılıyoruz.. Yorgunluğumuz yok oluyor.. Ertesi gün Cuma, akşama kızım Mine, beyi Ahmet ve iki erkek torunum beni görmeye geliyorlar. Birlikte yemek yiyip, 9 Beşiktaşlı olarak Fenerbahçe’nin 1-0’ık Antalya mağlubiyetini izliyoruz.. Tam neşeyle doluyoruz..
Cumartesi günü, Foça’ya gidiyoruz.. Büyük ve küçük koyun sahillerinde yoruluncaya kadar dolaşıp, denizi, manzaraları doya doya izliyoruz. Nefis balıklar yiyoruz.. Dondurmacı Nazmi’den dondurmalar yiyoruz.. Tabii Nazmi adı benim anılarımı canlandırıyor.. Spor yazarı iken en çok haber kaynağım olan Beşiktaş kaptanı Nazmi Bari’yi hatırlıyorum..
Koy kenarında herkesin ayaklarını bastığı bir kaya parçasını görüyoruz.. Kenarında Ataol Behramoğlunun dörtlüğü parlıyor.. Dörtlüğün ilk iki mısraı:
Karataş’a bir kez ayak basan, Foçadan ayrılamazmış...
Cumartesi akşamını Galatasaray’ın 2 puan kaybettiği maçla kapatıyor, Pazar sabahı, günümüzü kızım, damadım ve erkek torunlarımla geçirmek üzere Urla’ya gidiyoruz.. Yiyoruz, içiyoruz, Beşiktaş’ın 2-0 lık Alanya galibiyetini izleyerek coşuyoruz..
Oh be! Ne uğurluymuş bu İzmir! Yine geleceğiz!
Diye diye Pazartesi sabahı İstanbul’a dönüşe geçmek için hazırlıklarımızı tamamlıyoruz.
.