Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Şu yaz günü fazla uzatmayalım; Türkiye bir bilinmeze doğru gidiyor. Bu gidişatın olumlu bir sona doğru olmadığının da bazılarımız dillendirmese de tüm toplum gayet farkındayız. Hepimiz hemen her gün, nerede ise kanıksadığımız soruları meşrebimize göre yüksek sesle veya içimizden soruyoruz;
-Bundan sonra seçimler olsa bile Esat Suriye’sinde, Mübarek Mısır’ında olduğu gibi hep aynı kişinin zaferi ile mi sonuçlanacak?
-Yeni ve iddialı bir parti kurulmasına müsaade edilir mi?
-Seçimleri bir başkası kazansa bile iktidar devredilmeyecek mi?
-Tüm dış dinamiklerini kaybetmiş bu iktidar ne kadar zaman devam edebilir?
gibi üst düzey siyaset sorularından tutunda,
-Geçmişte yaptığım bağışları tespit edip ya şirketime el koyarlarsa veya inceleme başlatırlarsa?
-Belli ki yine ödeyemeyeceğim, vergi ve prim affı tekrar çıkar mı, kredi borcum ertelenir mi?
-İhracat ve ithalat bağlantısı yaptığım ülke ile sorun krize dönüşürse çok zarar eder miyim?
-Cumhurbaşkanı bir hafta konuşmazsa turist sayısında artış olur ve otelim dolar mı?
gibi orta ölçekli bireysel ekonomi sorularına, hatta,
-Face’imde bu videoyu paylaşsam kızımı işten atarlar mı?
-Telefonda açık açık Tayyibi eleştirsem hapse düşer miyim?
-Cumhuriyetin mazlum milletlere örnek olduğunu yazsam, Hoca bana kızıp sınıfta bırakır mı?
-Tüm paramı dövizde tutsam acaba beni vatan hainliği ile suçlarlar mı?
-Bu yazıyı imzalasam başım daha sonra belaya girer ama imzalamasam beni görevden alırlar mı?
türü bireysel korku sorularına kadar kafalarımızda binlerce soru var ve hepsi de endişe taşıyan sorular. Bunların hepsinin ortak özellikleri bu endişenin kaynağının iktidar olması…
İktidar, devletle bütünleşmiş, korkulan bir iktidar devleti, endişeler oluşturan bir iktidar devleti olmuştur. Devletle bütünleşmek halkı kavrayamayan, halktan ve meşruiyetten kopan iktidarların son sığınağıdır. Bizdeki devlet-iktidar bütünleşmesinin son örneği, 15 Temmuz Anmasıdır ve camiden okula her alanda zorla dayatılmıştır...
Aklı başında olan -iktidar yanlısı veya muhalif- herkes endişeli ve endişenin kaynağının da farkındadır… Ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere MHP’ye çok öfkeli olunmasının sebebi de burada yatıyor. İktidara kızamayan herkes muhalefete kızıyor ve bunu da çok rahat dillendiriyor. Kılıçdaroğlu çelenklerine yönelik tepkinin, CHP’li belediye başkanlarına öfkelenilmesinin, Bahçeli’nin tiye alınmasının bir sebebi de bu…
Yine herkes iktidarın gidici olduğunun farkında ama “Bana zarar vermeden gitsin, nemelazım!” düşüncesinde… Çünkü herkes içten içe kabağın da bir sahibi var diye düşünüyor sanırım…
Vaktiyle dervişin biri berber dükkanından içeri girer, hafifte olsa kafasında çıkan saçları göstererek ve tüm alçak gönüllülüğüyle, "Ustura ile bir derviş tıraşı yap, usta" der. Berber dervişi oturtur, saçlarını kazımaya başlar. Berber tıraşını yarılamışken bıçkın bir kabadayı, narayla girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış ve pırıl pırıl parlayan kısmına okkalı bir tokat atarak;
"Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım" diye dalga geçer ve tokatlamalarına devam eder.
Dervişlik sövene dilsiz, vurana elsiz olmayı gerektirir. Kuralı bozmaz derviş. Sesini çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat edepsiz kabadayı tıraş esnasında durmaz, sürekli aşağılar dervişi, alay eder. Kabak aşağı, kabak yukarı! Konuşur durur.
Nihayet tıraş biter, kabadayı, dervişin kafasına birkaç tokat daha atarak dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, geminden boşanmış bir at arabası yokuş aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın arasına denge için yerleştirilmiş uzun direk göğsüne girer. Kabadayı oracığa yığılır kalır.
Berber ise şaşkın vaziyette bir manzaraya, bir dervişe bakar ve sorar, "Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir, "Vallahi gücenmemiştim, hatta hakkımı da helal etmiştim. Amma kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!”
Evet, herkes kabağın sahibini bekliyor gereğini yapması için ama kimse derviş değil ve kabağın sahibi de niyet ve çabayı görmeden asla destek olmaz…
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 29488 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |