İnanın siyaset veya polemik yapmıyor sadece bazı kaygılarımı paylaşmak için yazıyorum. İlki şu; Hani deniyor ki, “Terör örgütü ile devlet görüşme yapar. Çünkü amaç kanı durdurmaktır.” Kanı durdurmak deyince akan sular durur. Bende katılıyorum bu görüşe ama nereye kadar olduğu ile ilgili şüphem var. Madem terör örgütü ile müzakere yapılır o halde yetkilisi ile en tepesi ile görüşmek daha doğru değil midir?
En tepedeki isim Apo. Zaten görüşülüyormuş ama aleni görüşülmeliymiş…
Onun şartları da belli. Önce ev hapsi sonra özgürlük… Verecek miyiz?
Şu koşullarda “Evet” diyebilen var mı?
Hangi parti şu koşullarda “Evet” diyebilir?
Peki şartların uygun hale gelmesi ne demek?
Halkın terörden bıkması ve “Ne olursa olsun şu kan dursun, ne isteniyorsa verelim” noktasına gelmesi demek.
Bunun için ne lazım?
Daha fazla terör… Özellikle kentlerde…
Terörü ve terör örgütünü yenmeden, görüşme yapmak, uzlaşmak bence doğru değil…
Onun için terör örgütü ile görüşme işini mazur görmeyi bu koşullarda pek anlayamadım!
İkinci konu şu İsrail meselesi. Tam Ramazan Bayramı öncesi, herkes tatilde veya tatil modundaydı. Sabah 9.30 gibi önce bir Dış işleri sözcüsü füze kalkanı projesinde protokol yapıldığını açıkladı, sonra ABD’den benzeri bir açıklama geldi. İki açıklama arasında ise Türkiye saati ile 11.30’da daha füze rampası açıklamasını kimse duymadan ve ne olduğunu anlamadan Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun BM raporunun aleyhimizde olmasından dolayı İsrail’e 5 maddelik çok sert yaptırım açıklaması geldi. BM Raporu son 5 aydır biliniyormuş ama açıklanması füze rampası ile aynı güne geldi… Tabi İsrail yaptırımları o kadar büyük bir ses getirdi ki kimse füze rampası işini kavrayamadı. Bayram sonrası ise iş tavsamıştı.
Benim anlamadığım bu çok planlı bir hareket ise biz füze rampası karşılığı ABD ve İsrail’den bir şeyler almış olmalıyız. Ne aldık? Gerçekten merak ediyorum. Hiçbir şey almamayı kabul etmiyorum. Muhakkak bir şeyler koparmış olmalıyız. Çünkü, füze kalkanı İsrail güvenliği için hayati bir konuydu. ABD ve İsrail bunun için her şeyi verebilirlerdi. Bir şeyler almış olmamız lazım…
Peki bu sorumun devamı bir soru; Neden Başbakan Erdoğan sürekli İsrail ile savaşmaktan bahsediyor, savaşı dahi göze aldığımızı söylüyor?
Kızgınlığımız hiçbir şey almadan füze rampasını kabul etmeye mi yoksa başka bir şey mi var? Acaba anlaşılmasına rağmen İsrail özür dilemediği için mi biz bu kadar İsrail’e kızıyoruz?
Medyanın sakladığı fakat bildiğim bir şey var o da Başbakan Erdoğan’ın Davutoğlu’na çok kızgın olduğu, özellikle şu BM raporu konusunda çok sinirlendiği… Zaman gösterecek ama galiba biz şu füze rampası ve BM raporu konularında tarihi bir kazık yedik.
Yaşarsak görür, öğreniriz.
Ben geçenlerde Hüseyin Çelik ve Davutoğlu’nun istifa etmeleri gerektiğini yazdım. Davutoğlu için okuyuculardan itiraz geldi ama maalesef galiba haklıyım…
Aklıma gelmişken Davutoğlu’nun “Sıfır sorunda sorun var mı” diye soran Oray Eğin’e cevabını biliyor musunuz?
“Hayır, yok. Biz sorun yaratanlarla da hiç sorun yaşamayacağız demedik ki”
Davutoğlu’na sormak lazım; O halde eski dış politikadan ne fark kalmış oluyor?
Davutoğlu, dış politikamıza hareket ve renk getirdi ama şimdi yalpalamaya ve zarar vermeye başladı. Doğruya doğru diyelim…
Kafamda sorular oluşturan başka konularda var ama paylaşmakta tereddüt ediyorum. Mesela terör her gün birkaç can alır, içimizi yakarken Başbakan’ın şovu ve medyanın desteği… Suriye ve İsrail’e kabadayılık, PKK ise görüşülmesi gereken nerede ise masum örgüt. Medya da “PKK’yı hallederiz canım, önce şu Suriye ve İsrail’i bir benzetelim” havası…
Ama denildiğine göre AKP oyları artıyor...
Başbakan’a Araplardan sonra Balkanlarda hayran… BM’de dünyaya ders…
Başbakan’ın şahsi özgüveni ile ülkenin güvenliğini karıştırmıyor muyuz acaba?