Ülke-millet meselelerindeki hüzünlü gelişmeler artarak devam ediyor.. İktidarın siyasi çıkarı uğruna ağaçlar kesiliyor, ormanlar yok ediliyor. Pek çoğu Atatürk’ün armağanı olan şeker fabrikalarımız satılıyor.. Cumhurbaşkanı ve Meclis seçimlerini öne aldıklarından beri her alandaki üzücü işlemler daha da hızlandı.
Bir kaçı dışındaki bütün televizyonlar, ekranlarını, başımızdakilerin siyasi çıkarlarının emrine vermiş durumdalar.. Zaten Tayyip Bey, Cumhurbaşkanlığı konusundaki rakibi Meral Akşener’in İYİ partisini yok etmek için erken seçimi öne aldı. CHP 15 milletvekili vererek oyununu bozunca, “15 milletvekilini paket yapıp gönderdiler” diye bağırmaya başladı. “Bu CHP susuzluk demek, tezek demek..” gibi çirkin kelimeler bile kullandı.
Ne demek milletvekilini paket etme, tezek.. Bu kalitedeki seçim faaliyetlerimiz yüzünden Avrupa ülkeleri, ülkelerinde planlanan Türk seçim programlarına yasak koydu.. Ama bizimkiler, “onlara ne..” falan deyip atıp tutmaktalar.. Yunan da Ege adalarımıza el koydu, umurlarında değil..
Vallahi insan her an, her dakika, siyasi alandaki bu tür hüzün veren gelişmeleri izlemekten neredeyse kafayı yiyecek.. Kafamı dinlendirmem lazım.. Benim kafa dinlendirme yerim İğneada olduğuna göre, hemen kalkıp oraya gitmeliyim.. Böyle mırıldanınca, zaten içime İğneada aşkımın esintileri düşüvedi..
Hanıma “haydi hazırlan gidelim” dedim.. Meğer o da zaten hazırmış.. Cuma namazını Yavuz Selimcamiinde kıldım, hanım götüreceklerini arabaya doldurmuş, geldi namaz sonu beni aldı.. Yola çıktık.. Kırklareli otoyolunda ilerledik.. Poyralı’da anayoldan ayrıldık.. Karşımızda Istranca dağları.. İslamköy, Yenice köylerini geçtik.. Demirköy’e doğru tırmanıyoruz.. Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız yemyeşil.. Oh be! Temiz hava, orman..
Orman deyince, içim yine ürperdi.. Başımızdakilerin orman katliamına hız verdikleri şu günlerde, “inşallah buralara ulaşamazlar” diye dua ettim..
Arabanın radyosunu açtım.. Hemen hemen bütün kanallar, bu ormanda çekmez.. Nihayet TRT türküdiye bir kanal bulabildim.. Bir hanım şarkıcı türkü söylüyor:
“Bu ne sevgi ah, bu ne ıstırap, zavallı kalbim ne kadar harap..
Nasibim olsun bir yurdum şarap.. Sun da içeyim yârim elinden..”
Al şu kadehi yaşla doldurma, düşürme yeter gönlümü gama
Gurubun rengi vurmadan cama, ver mezesini tatlı lebinden
Aaa! O da ne? TRT de neler deniliyor?.. Şarap, meze lafları.. Şaştım kaldım. Aman başımızdakiler duymasın, bu güzelim türkülerimizi de yasaklamaya kalkışırlar.
Nihayet geldik İğneada’mıza.. Fatih’in komutanı İnebeyimizin bizlere kazandırdığı cennetimize.. Önce Limanköy’den tepeyi çıkmaya başladık. Sonra orman içinde denize doğru indik.. Akşamüzeri saat 18’i geçerken sitemize geldik.. 16 haneli bizim site bomboş, sadece bekçi Basri ve ailesi.. Hemen salondaki televizyonumuzu açtım, anteni, İstanbul’dan getirip götürdüğüm dijitürk aletini taktım.. Bunları ayarlayıp haberleri, akşamki maçı izleme telaşındayım.. Ne var ki, bir türlü beceremedim.. Üst kattaki televizyonu salona indirelim dedik.. Ama bu yaşlı dev tv.miz yerinden kaldırılamaz ki..
Neyse bu sırada imdadımıza bitişik komşumuz Todor yetişti.. Az önce onlar da gelmişle.. Bize yardıma koştular.. Üst kattaki dev televizyonu arkadaşı Sezgin beyle kucaklayıp alt kata indirdiler.. Saatlerce uğraştım.. Ama kurulumu yine beceremedim. Yine Todorla arkadaşı geldiler, televizyonumuzu çalıştırdılar. Oh be!..
Saat akşam 10 olmuştu.. Hanım, İğneada’ya girerken Dobradovki’den bir kavanoza doldurttuğu kelle paçayı ve keçi kebabını ısıttı.. Ben balkonumuza oturup, İğneada koyuna yansıyan ay ışıklarının parıltılarını seyrederek rakımı yudumladım.. Sonra televizyonu izleyerek rahat bir uykuya daldım.
Sabah İğneada pazarından, yerel sebze meyve alalım diye oraya giderken, bizim tarlaya da bir uğrayıp bakalım dedik.. Tarlada ne görelim, köyün inekleri içeri doluşmuşlar.. Çitleri kırmışlar.. On tane inek saydık.. Bağlarımızın teğleri, fidanlarımızın yaprakları yok edilmiş.. Güçlükle elimize sopalar alıp kovaladık.. Aşağıdaki ceviz, ayva ağaçlarına da bakalım diye indik.. Yukarıya çıkarken ne görelim, aynı inekler yine geri dönüp gelmişler.. Yine kovaladık, çitlere biraz çalı falan sokuşturup İğneada pazarına gittik. Pazarda tarlanın çitlerinin tamiri için Dursun ustayla konuştuk. Pazartesi yapacağına söz verdi.
Neyse.. Pazardan dönünce sitede başka arabalarla gördük.. Eski Kırklareli Başkanı olan Kadir Gökçe, 13’da oturan yöneticimiz Nilgün Topuz, 12 no.nun sakini Lale hanım da gelmişler.. Hatta Lale denize inmiş, o sıra mayosuyla denizden dönüyordu.. Ama ben Haziranın sonlarına gelmeden denize giremem..
Bu satırları Pazar sabahı yazıyorum.. Akşamki Beşiktaş-Galatasaray maçının heyecanlı
beklentisi içindeyim..