150 yıl önce Kafkaslardan21 Mayıs 1864 tarihinden itibaren sürgüne zorlanan toplumlar tarihin en büyük trajedilerinden birine uğradılar. Rus Çarı, Kafkasya’daki Müslüman halkları Osmanlı topraklarına sürdürerek bölgeye tümüyle hakim oldu. O günün koşulları içerisinde değerlendirilmesi gereken bir rakam olarak belirtiyorum, yaklaşık 1,5 milyon kişi sürgüne uğradı ve bunların yine yaklaşık 500 bini sürgün sırasında hayatını kaybetti. Osmanlı, Kafkasların stratejik önemini yeterince kavrayamamış veya gereken lojistik desteği başta maddi sebeplerle verememişti. Kafkaslarda hakimiyet kuran Ruslar ise Balkanlar ve Ortadoğu’ya daha kolay vakit ve emek harcamaya başlayarak Osmanlının çöküşünü hızlandırdılar…
Osmanlılar, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun kıymetini, stratejik önemini anlayamamış ve çöküşe zemin hazırlamıştı. Osmanlı Ortadoğu’yu dinsel nedenlerle koruma çabasına girmiş ama Arap toplumları da aynı dinsel ve ilaveten milliyetçi sebeplerle Osmanlıya karşı çıkmışlardı. Osmanlı Ortadoğu’daki petrolün önemini asla anlayamamıştı. Osmanlı petrol için asla savaşmamış ve stratejisini asla petrol üzerine kurmamıştı. Ekonomik ve mantıki sebeplere dayanmayan, desteklenmeyen tüm duygusal politikalar gibi son dönem Osmanlı politikaları da hızla inişe geçmiş ve 1900’lerin başlarında çöküş kaçınılmaz olmuştu.
Ortadoğu’da bugün de duygusal ve bireye bağlı politikalar izliyoruz ve bunu hayretle karşılıyorum. Erdoğan ve Davutoğlu’nun hayalciliklerine değil onları destekleyen bilim adamı, yazar, çizer veya akil geçinen adamlara hayret ediyorum. Çünkü Erdoğan ve Davutoğlu birer fani ve eğitim ve hayallerinin çok çok ötesinde bir güç ve konuma sahip olarak oyunlarını oynamanın zevkini çıkarıyorlar ama diğerlerinin felaketi görememesini açıklayamıyorum.
Bugün Ortadoğu’da Irak, Libya, Kıbrıs, Gazze ve Mısır’dan sonra Suriye meselesinde de ağır bir darbe aldık. İŞİD ve PKK arasına sıkıştık ve rezalet bir politika izliyoruz. Erdoğan, Amerika’da kendine göre Ankara’dan, Hükümet’ten bağımsız Amerikaların talimatlarına göre söylemlerde bulundu ve yalakalarını komik durumlara soktu… 200 kişilik bir kokteyldeki Obama ile ayaküstü sohbet “Suriye meselesinin ele alındığı kapsamlı toplantı” gibi takdim edilerek, Erdoğan’ın Obama tarafından kabul edilmemesi gözden kaçırılmaya çalışıldı. Zavallılık, sefillik ve rezalet bir türlü örtülemiyor…
Ortadoğu bataklığına düşülmesi, yanlış, gerçekçi olamayan politikalar Türkiye’yi iç politikada da sıkıntıya sokmuş durumda… “Çözüm süreci” denen ve gerçekte ne olduğunu kimsenin bilmediği süreç normalde dış politikadaki yanlışlarla bitmiş ama tarafların naçar kalmaması için devam ettirilmek zorunda… Ankara, Amerika’yı dinleyip İŞİD’e karşı savaşsa kendini inkar edecek ve “Suriye-Rojava Kürt Özerk Devleti”ni kurtarmış olarak Kürt Devletinin temellerini atacak… Tersine İŞİD’e karşı değil de İŞİD’le PKK’ye karşı savaşsa hepten bitecek… Hiç karışmayıp seyirci kalmayı ise becermesi mümkün değil, çünkü içerden ve dışardan baskılar buna asla imkan vermez ve saçmalanmış olur…
Erdoğan ve Davutoğlu’nun Ortadoğu’da Kürt bölgesini Türkiye’ye katarak büyüme ve İslami bir Ortadoğu cumhuriyeti olma hayalleri son aşamasına gelmiş ve tükenmek üzeredir. Sorun, Türkiye bu hayalperestlerle geldiği rezalet ve felaket durumu en az zararla nasıl atlatacaktır, sorusuna cevap bulmaktır.
Geçen yazımda ağır eleştirilerim olduğu halde AKP’nin paralı trolleri yorum yazamadılar. Çünkü çaresiz Erdoğan ve Davutoğlu’nun ne yöne yöneleceğini bilemiyorlardı. Bu hafta İŞİD karşısında “Suriyeli Kürt Kardeşlerimiz” yanında İŞİD terörüne karşı olduklarını açıklarlar ve yalakalarda rahatlar bu yönde yazılar yazar, yorumlar yaparlar…
Kafkas sürgününün 150. Yılında inşallah başka sürgünler ve başka toprak kayıpları yaşamayız…
Müslümanlıkla İslamcı olmayı karıştıran bu İhvancı güruhtan kurtulmamız kolay olmayacak. Zira çok çaldılar ve çok birikimleri var…