Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
6 Şubat 2023 günü insanlık tarihine emsaline pek rastlamak mümkün olmayan Kahramanmaraş merkezli depremden, İngiltere’nin kara parçasına eşit bir coğrafi alan yıkıcı ve ölümlü olarak etkilendi. 6 Şubat depremlerinin yaraları sarılmaya çalışılırken, 20 Şubat gecesi Hatay merkezli 6.4 ve 5.8 şiddetinde iki büyük ve yıkıcı deprem daha gerçekleşti. Bu depremlerde 40.000’den fazla insanımız vefat etti, 100.000’den fazla insanımız yaralandı. Bazı şehirlerde %70’e yakın binalar yıkıldı ya da oturulamayacak şekilde hasar gördü.
Ayırt Edilmesi Gerekli Üç Konu
Kahramanmaraş merkezli depremle alakalı üç konunun ayırt edilmesinde fayda vardır.
Birincisi, depremle alakalı tespitlerin, eksiklerin, aksaklıkların ve önerilen çözümlerin dile getirilmesi. Bu türden değerlendirmeler siyasi cenahtan gelebileceği gibi, gazetecilerden, akademisyenlerden, depremzedelerden ve diğer kesimlerden gelebilir.
Burada hakkaniyet ve adalet ölçütünde yapılan değerlendirmelerde, bazı kişiler sadece bardağın dolu tarafını gösterirlerken, aksaklıkların istisnaî olduğuna ve bu kapsamdaki bir deprem ortamında bu türden aksamaların olağan olduğuna odaklanmaktadırlar.
Bazıları, depremde yaşanan aksaklıklar üzerinde odaklanırlarken, kurtarma faaliyetleri kapsamında yapılan canhıraş çabaları görmezden gelebilmektedirler. Özellikle depremden canları yananlar, yakınlarını kaybedenler, yakınlarını kaybetmeleri sebebiyle yaşadıkları acılı ortamda, bazı ihmallerin olduğunu düşünerek, bu tür bir yönelimi tercih edebilmektedirler.
Bazıları, bilinçli olarak sadece bazı aksaklıklara ya da devasa genişlikteki deprem bölgesinde kurtarma ekiplerinin imkânsızlıklar sebebiyle enkaz kaldırma çalışmalarının yürütülemediği bölgeleri öne çıkararak, depremin genişliğine karşı yetersiz kalan kurtarma hizmetlerini tamamen inkâr etme yoluna yönelmektedirler.
Bu büyük yıkımda eleştirilecek bazı hususların olması normaldir. Yaşanan afetlerden alınacak dersler, çıkarılacak tecrübeler ve varsa eksiklikler mutlaka dile getirilmelidir.
Bu süreçte bazıları depremin sonuçları, özellikle afete karşı yürütülen ve bundan sonra yürütülecek olan etkili mücadeleler konusunda geniş kapsamlı muhasebeler yapmaktadır. Bu bağlamda, bazı kişiler, konunun kentleşme ve yapı güvenliği ile ilgili teknik boyutları, depremden zarar gören şehirlerin yanı sıra Türkiye’nin deprem dışında kalan yerlerinde de yeniden imar faaliyetlerinin ne yönde olması gerektiği vb. konulara odaklanmaktadırlar.
Bazı kişiler, depremde yaşanan yıkıntıların kanunî boyutunu vurgulayarak, depreme dayanıksız konutlar inşa edenlerle, bu konutlarla alakalı gerekli kontrolleri yapmayan sorumluların yargı önünde hesap vermeleri üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Bu söylemlere göre, bundan sonraki dönemlerde hiç vakit geçirilmeksizin Türkiye'nin fay hatları üzerinde yer aldığı göz önünde bulundurularak yeni imar ve kent planlarının hazırlanması gerekir.
Bazıları, depremde yıkılan yapıların teknik eksiklikleri ve sorumlularla bu konuda olması gerekenlere yoğunlaşmakla birlikte, geçmişte yaşananlardan hala ders çıkarılmadığını belirterek, geçmişte yaşananlardan hareketle, yakın gelecekte depreme dayanıklı yapıların yapılmasının söz konusu olmayacağı, bir müddet geçtikten sonra, yaşanan sorunların unutulacağı, önceki ihmal ve hataların devam edeceği öngörüsünde bulunmaktadırlar.
Burada bahsedilenlerin bir kısmı, bir başka bakış açısı kapsamında kabul edilebilir görülmese de, ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilebilir. Hatta çoğu belirlemelerin faydalı ve hatta gerekli olduğu söylenebilir. Burada önemli olan, yapılan eleştiri ve önerilerin, insaf haricine çıkmaması, kasıtlı şekilde yanlış algı oluşturma amacına yönelik olmamasıdır. Makul ölçüler içerisinde getirilen bütün eleştiriler ve belirlemeler, sürece olumlu katkı sağlayacaktır.
İkincisi, depremdeki olumlu faaliyetlere odaklanan, eksikliklerden ziyade neticeye odaklanan görüş ve öneriler. Halkımızın bu yönde ortaya koyduğu çabalar, fedakârlıklar, yardımlaşma ve dayanışma örnekleri de bu kapsama dâhildir. Burada bir yönüyle bardağın dolu tarafı öne çıkarılırken, diğer yönüyle de, toplumuzun devleti ile bütünlük içerisinde ortaya koyduğu cansiperane çabalar üzerinde yoğunlaşılmaktadır.
Üçüncüsü, fitne ve karmaşayı hedefleyen, asılsız iddialar, haberler, ihbarlar, tahrikler, provakasyonlar. Burada, devleti ve hükümeti yıpratmak, toplumda kaos ve ümitsizliği tetiklemek maksadıyla bilinçli olarak yürütülen dezenformasyon çabaları söz konusudur. Bazı kişiler bilinçli olarak dezenformasyoncu kesimlerle işbirliği içinde hareket etmekte, bazı kişiler de, yeterli araştırma yapmadıkları için ya da oluşturulan algılardan etkilenerek, dezenformasyoncuların amaçlarına bilinçli olmasalar da taksirli olarak katkı sağlamaktadırlar.
Bu yazımızda, daha ziyade ikinci ve üçüncü konular üzerinde yoğunlaşılacaktır.
İki Grup İnsanların Gittikleri İki Yol: İyilik (Nurlu) Yolu ve Kirli Yol
Bu vahim afetin ülkemiz insanlarında meydana getirdiği ruhî, psikolojik, bedenî vd. hasarların tarifi mümkün değildir. Bir kişinin bu bölgeyi görmeksizin, bu depremin insanlarda meydana getirdiği tahribatı anlayabilmesi, anlatabilmesi, kavrayabilmesi mümkün değildir.
Aslında, tarifi mümkün olmayan derin acıların yaşandığı bu travmatik ortamda, vatanperverlik, hamiyetperverlik, insancıllık, sevgi ve muhabbet temelli konulara odaklanan kişilerin yapması gerekenler, bütün motivasyonları ile bu acılı ortamdan kurtulmak olmalıdır.
Önceki paragrafta saydığım vasıflardan nasipsiz, kişisel kinleri her şeye baskın olan, bir kısmı harici güçlerin yıkıcı temsilcileri gibi hareket eden, her türlü yalan, iftira, korkutucu, tedirgin edici, kaosu tetikleyici bilgi ve haberleri pervasızca yayan kesimler de var ülkemizde.
Üstad Necip Fazıl Sakarya Şiirinde toplumumuzdaki bu iki kesimi anlayabilmemiz için şu mısraları dillendirmiştir:
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Esasen insanın, bir maddi vücut yönü, bir de manevî ruhanî yönü mevcuttur. Ruh ve vücut birbirini tamamlamaktadır. Biri diğerisiz olmaz. Bir diğer ifadeyle, ruh olmaksızın vücudun hayatiyetinden söz edilemez. Ruh gittiği zaman, ölümden söz edilir.
İnsan vücuduna hayat veren ruh, kişinin davranışlarında yönlendirici işleve sahiptir. Kalbin, maddî vücudun bir parçası olma yönü olduğu gibi, ruhun da kalp yönü vardır. Maddi vücudun kalp kısmı çalışmadığı zaman maddi ölüm gerçekleşir. Kişinin manevi ruhunun kalp yönü bozulduğu, tefessüh ettiği zaman da insanın, insaniyet yönü ölür. Kalbin bu ikinci tür ölümü halinde, belki insan maddi olarak ölmüş olmaz. Fakat insaniyeti ölen kişiler, insanlık açısından en zararlı varlık haline gelebilirler.
Bir İslam Âlimi, insandaki manevi kalple alakalı iki eğilimi şu şekilde belirler:
İnsanın (manevi) kalbinde iki lümme (merkez) vardır; kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye (şeytanın vesvese verme, fitneyi körükleme, kötülüklere yöneltme merkezi), bir köşesinde de lümme-i melekiye (melek ilhamı, iyiliklere yöneltme merkezi) mevcuttur.
Buna göre, bazı insanlar, lümme-i şeytaniyenin yönlendirmesi ve etkilemesi altında, ya da davranışlarını iradî olarak bu mecrada şekillendirerek, insanlar için zararlı fiilleri yaparlar. Bunlar, diğer insanlar için zararlı olan bu fillerden çoğu kereler zevk de alırlar. Bu tür kişiler için, kötülük yapmaya yönelmeleri bağlamında “kirli yolun yolcuları” nitelemesi yapılabilir.
Bazı insanlar da, bütün motivasyonları ile lümme-i melekiyenin ilhamları ile uyumlu şekilde hareket ederek, insanlık için faydalı, hayırlı işlere yönelirler. Hamiyet-i milliye, hamiyet-i diniye, “ya hayır konuş ya da sus” sözünün icaplarına göre hareket etmek, hayırlı işlere odaklanıp, zararlı fiillerden uzak olmak ve mani olmak gibi yönelimlerin gerisinde lümme-i melekiye ile uyumluluk yer alır. Bu kişilere, iyi fiilleri işlemeye yönelmeleri bağlamında “iyilik (nurlu) yolunun yolcuları” nitelemesi yapılabilir.
6 Şubat Depreminde İki Yoldan Yürüyen İki Kesim
İyilik (Nurlu) Yolunun Yolcuları
Gerek depremzede insanlarımızın gerekse tüm milletimizin, Kahramanmaraş merkezli depremin dayanılması çok zor travmatik ve yıkıcı sonuçlarından kurtulabilmesi için, her şeyden önce toplumsal dayanışmanın, birlik ve bütünlüğün sağlanmasına zaruri derecede lüzum vardır. Bu süreçte önemli olan, birlik, beraberlik ve dayanışma duygularının sürekli diri tutulmasıdır. Bu maksadın tahakkukunda iyilik yolunun yolcuları önemli katkılar sağlarlar.
İnancımıza göre, Müslüman Türk toplumunu oluşturan bireyler arasındaki en güçlü manevî bağlar, inanç temellidir.
Bir İslam âliminin vurgulu bir şekilde ifade ettiği gibi, tevhid-i imanî (iman birliği), tevhid-i kulûbu (manevi kalplerin birliğini) ister. Ve vahdet-i itikad (itikad birliği), vahdet-i içtimaiyeyi (toplumsal birlik ve kenetlenme) iktiza eder. …imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye (Allah’ın isimleri) adedince vahdet (birlik) alakaları ve ittifak rabıtaları (bağ) ve uhuvvet (kardeşlik) münasebetleri var. Meselâ, her birimizin hâlıkımız (yaratan) bir, mâlikimiz (sahibimiz) bir, mâbudumuz (ibadet edilen/Allah) bir, Râzıkımız (rızkımızı veren) bir, bir, bir, bine kadar bir, bir. Hem Peygamberimiz bir, dinimiz bir, kıblemiz bir, bir, bir, yüze kadar bir, bir. Devletimiz bir, memleketimiz bir, ona kadar bir, bir. Bütün bunlar, iman ehli arasında güçlü bağları tesis eden birliklerdir.
İyilik yolunun yolcularının, depremzedelerin ve tüm toplumumuzun manevî kuvvetini güçlendiren önemli icraatlarından biri ve en önemlisi, duadır. Toplumuzun tüm kesimlerinden, özellikle de duaları en makbul olan yaşlılardan ve diğer kesimlerden, hem depremzedelere, hem toplumuzun bütününe hem de devletimize yönelik güçlü dualar yükselmektedir.
Yaşlı bir ninenin duası: “Allah kimseyi sefil etmesin. Allah bir daha böyle acılar çektirmesin. Cümle kullarını sefil etmesin. Allah çoluğumuza çocuğumuza acılar çektirmesin. Allah’ım doğru yoldan ayırma. Allah’ım onlara acı. Allah’ım onları ısıt. Allah’ım onlara peygamber sabrı ver. Kimsenin başına böyle bir şey gelemsin. Allah yarattı, Allah bilir”.
Burada bu ninemizin en safi kalple yaptığı bu dualar, yüzbinlerce diğer yaşlılarımız tarafından da sürekli yapılmaktadır. İnancı olmayanlar, bu dualardan hâsıl olan manevi gücü tartamazlar. Bunu tartabilmeleri için güçlü imana sahip olmaları iktiza eder.
Burada masum küçük çocukların manevi değeri yüksek olan bazı sembolik yardımları da kayda değerdir.
Yardım kolileri tasnif edilirken mektup sarılı bir oyuncak arabaya rastlanır. Mektupta şu satırlar yer almaktadır: “Merhaba, ben Düzce’deyim. Olanları duyunca çok korktuk. Umarım durumunuz iyidir. Sana bir oyuncak gönderdik. Bu arabayla oyna. Sakın üzülme. Birkaç ay önce babam kalp krizi geçirdi ve vefat etti. Ailenden kayıp varsa, seni çok iyi anlıyorum. Sakın üzülme, Allah’a dua et, biz arkandayız. Ben 10 yaşındayım, peki ya sen? Seni seviyorum. Bu notu unutma, Allah yanımızda, sakın korkma, seni seviyorum”.
7-8 yaşlarındaki Muhammed Rüzgâr ve arkadaşının, oyuncaklarını sokakta kurdukları bir tezgâhta satarak elde ettikleri paraları depremzedelere göndermelerini, kumbaralarını kırarak içinde biriktirdikleri paralarını, en sevdikleri oyuncaklarını, hiç görmedikleri depremzede arkadaşlarına yollayan çocukları da buraya eklemek gerekir.
Burada bahsini ettiğimiz birkaç çocuğun hissiyatı, onbinlerce çocuklarımızda da vardır. Bu hissiyatla oluşan manevi toplumsal bağların, maddi ölçütlerle ölçülmesi mümkün değildir.
İkincisi, maddi yardımlar ve toplumsal dayanışma örnekleri.
Bu tür dayanışmaların üç veçhesi mevcuttur.
(1) Her türlü ayni ve nakdi yardımlar. Bazı istisnalar hariç, toplumuzun hemen her kesimi, imkânları ölçüsünde, hatta bazı insanlarımız bütün imkânlarının ötesine geçerek yardımlarını yaptılar. Kimileri para, kimileri yiyecek, gıda ve diğer ihtiyaç malzemelerini seferberlik düzeyinde depremzedelere gönderdiler. Bazıları tırlar dolusu ihtiyaç malzemelerini, bazıları milyarlarca lira paraları gönül rahatlığı içinde depremzedelere gönderdiler.
Nümune olarak manevi değeri yüksek bazı yardım hikâyelerine yer vereceğim.
Yaşlı bir Anadolu anası, umreye gitmek için büyüttüğü danasını satarak parasını deprem bölgesine gönderdi.
Takriben 85-90 yaşlarında Amasyalı Sultan nine, gecekondu evindeki teneke sobasını sökerek depremzedelere gönderirken şunları söylüyor: “Sobamı gönderiyorum, isterseniz içine de odun doldurayım. Karaciğerim yavrularım; ne derseniz onu koyarım yavrularım; yorganınızı neyinizi koydum güle güle yatın yavrularım; yastığınızı da koydum yavrularım”.
Yaşlı bir nine, torununa: “Hatice Al kızım, bu yağı götür (muhtemelen evinde başka yağı yoktur), deprem olan yere götür. Onlar sefil olmasın. Al bu paramı da götür. Onlar orada aç sefil dururken ben bu parayı ne yapayım!
Depremde ailesinden 4 kişinin cenazesini defneden 35 yıllık gazeteci Mustafa Nuri Şirin, “Durma vakti değil. Deprem şehitlerimizin acısını içimizde yaşıyoruz, insanlara faydalı olabilmek için bir şeyler yapmanın gayreti içindeyiz. …Allah’ın yardımı ile (lokantacı arkadaşıyla) ilk gün 850, ikinci gün 1250 ve üçüncü gün 2500 kişiye ücretsiz sıcak yemek sunabilmenin mutluluğunu yaşadık. … Bizler çoluk çocuk, eş dost gönüllü olarak yoğun şekilde çalıştık. Yaklaşık bir hafta boyunca bu hizmeti sürdürmeyi planlıyoruz” dedi.
Adanalı bir amca yardım edecek parası olmadığı için depremzede çocuklara pamuk şekeri yapıp dağıttı.
Bunlar Anadolu’nun kalbi safi, gönlü zengin analarının, babalarının sergiledikleri her birisi başkalarının milyonlarca liralık yardımlarından çok daha anlamlı yardımlarıdır.
Büyük holdinglerden ziyade, bazıları ay sonunu zar zor getirebilen, bazen bir günlük ihtiyacını karşılamakta zorlanan maddi imkânları minimum düzeydeki insanların boğazlarından kısarak sergiledikleri fedakârlıkları, insanın insana olan inancını artırıyor.
Bu sembolik ve manevi değeri maksimum düzeyde olan yardımlara, zengin-fakir memur-esnaf, işçi-işveren, çiftçi-amele, şirket-bireysel kişiler tarafından yapılan gıda ve diğer zaruri ihtiyaçlarla, yüzmilyarlarca parasal yardımları da ilave etmek gerekir.
(2) Vatandaşların, bireysel olarak ya da kurumsal organizasyonlar kapsamında gönüllü olarak fiilen kurtarma çalışmalarına iştirak etmeleri. Onbinlerce vatandaşımız, uzman olmasa da bir kısmı yardımların dağıtımında ve organizasyonunda, bir kısmı arama kurtarma faaliyetlerinde canla başla çaba sarf ettiler. Bu organizasyonda yer alanlar, bu işleri hiçbir maddi menfaat hesabı gütmeksizin yapmaktadırlar. Dini inancı-siyasi düşüncesi ne olduğuna bakmaksızın insanlara yardım etmekten ve Allah’ın rızasını kazanmaktan başka amaçları olmayan bu tür gönüllü yardımların manevi değerinin ve toplumsal dayanışmaya katkılarının maddi ölçütlerle ölçülebilmesi mümkün değildir. Sahada çok bariz şekilde görünen gerçek, herkesin bir seferberlik anlayışıyla yaraları sarmaya çalıştığıdır. Öğretmenler, din görevlileri, sağlık ve belediye çalışanları, dernekler, vakıflar, askerler, polisler, jandarmalar, uzmanlar, güvenlik görevlileri, memurlar, işçiler, gönüllüler, sivil halk, kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler velhasıl-ı kelam milletimizin bütün kesimleri deprem yaralarını sarmaya çalışıyorlar.
(3) İnsanlarımızın gönüllü olarak depremzedelere evlerini açmaları, ev bulmalarında yardımcı olmaları. Bugün deprem bölgesi haricinde kalan illerde onbinlerce depremzede diğer kişilerin evlerinde misafir gibi değil, hanenin bir parçası gibi kalmaktadırlar. Ya da çoğu insanlarımız depremzedelere ev bulabilmek, evlerini donatmak için seferber olmaktadırlar.
İçişleri Bakanlığı tarafından, depremzedelerin barınma sorununun çözümüne katkı sağlamak için hayırseverlerin evlerini bedelsiz olarak ya da indirimli kira bedelleriyle ihtiyaç sahiplerinin kullanımına açabilecekleri “Evim Yuvan Olsun” kampanyası başlatıldı. Bu kampanya kapsamında ev tahsis etme imkânı olmayan vatandaşlar, sistem üzerinden nakdi bağışlar yoluyla depremzedelere barınma desteği verebileceklerdir.
Bazı Yabancı Kurtarma Ekiplerinin Milli Dayanışmamıza Yönelik Hayranlıkları
Bu güçlü milli ve manevi dayanışma, ekmeğini paylaşma ve misafirperverlik, özellikle yabancı kurtarma ekiplerinin büyük hayranlığını celp etmiştir.
İspanyol Kurtarma ekibinde yer alan Bomberos Girecan, şu Twitt’i paylaştı: “Bize ikram edilen kahvaltı ve tatlı parasını vermemize izin vermiyorlar. Bütün halk acil durum ekiplerine döndü. Unutmayalım ki asıl kahramanlar onlardır. Biz sadece sizin umudunuzuz”.
Yunanistan’da Türkiye’den dönen kurtarma ekibinde yer alan Dr. Sokratis Doukas, basın toplantısında şunları anlattı: “Hatay’a varır varmaz Türk yetkililerle bağlantı kurmaya çalışırken, küçük bir çocuk yanımıza geldi ve kaos ortasında bana bir paket bisküvi ikram etti”. Konuşurken kelimeler boğazında düğümlenen Doukas, gözyaşlarını tutmakta zorlandı.
Avusturya kurtarma ekibinde yer alan Laura Nusko, ülkesine dönerken şu sözleri paylaştı: “Beni en çok şaşırtan şey (depremzedelerde) gördüğümüz inanılmaz misafirperverlik ve minnettarlıktır. Böyle bir durumda bunu gösteriyor olmaları beni çok etkiledi”.
Bütün bunlar, iyilik yolunun yolcularındaki, diğer ülkelerden gelenler de dâhil herkes tarafından takdir edilen, toplumsal olarak sahip olduğumuz kardeşlik, hamiyet-i milliye, güçlü dayanışma, yardımlaşma ruhunu göstermektedir. Bu manevi bağlarla ortaya çıkan dayanışma ve bütünleşme ruhunun sağladığı manevi gücün maddi yollarla sağlanmasına imkân yoktur.
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 18737 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|