Yakın çevresinin, Fethullah Gülen’e, “Kainat İmamı ve Hz. İsa” yakıştırmaları yaptığı söyleniyor. Toz dumanda, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilme imkanımız yok ama şayet bu bilgi doğru ise, İslam dini açısından ortada ciddi bir problem var demektir.
Kainat kavramı, dünya ile sınırlı olmayan, göklerde ve yerde ne varsa, hepsini kuşatan bir anlam içerir. Yani, Fethullah Gülen’e; Neptün’den Plüton’a, Cebrail’den Azrail’e uzanan, görünen görünmeyen, bilinen bilinmeyen evrenin imamı yakıştırması yapılıyor demektir.
İslam terminolojisinde, “Kainat İmamı” diye bir kavram yoktur, “Kainatın Efendisi” tabiri vardır ve bu yalnızca, peygamberimiz Hz. Muhammed için kullanılır.
Yani, İslam geleneğinde, Kainat kelimesinin beraber kullanıldığı tek kişi, Hz. Muhammed’dir ve Müslümanlar, sevgi ve saygılarını ifade etmek için peygamberimize, “Kainatın efendisi”nin yanında bir de “Fahri Kainat” derler.
Gülen’e ‘Mehdi’ kelimesinin diplomatik dili olan, hatta, onu da aşan anlamlar yükleyen, “Kainat İmamı” yakıştırması, İslam dünyasına karşı kurulmuş bir tuzaktır.
Peygamberimizle eşleşen, Cebrail’den Mikail’e tüm meleklerin imamı olduğu ifadesi şayet doğru ise, bu tanımlama katıksız bir şirktir.
Yine, Fethullah Gülen Hoca’ya yakın olduğu söylenilen bir kişi, “Fethullah Hoca’ya ‘Siz Hz. İsa mısınız?’ diye sordum. Ne evet, ne hayır, yanıtını verdi.” şeklinde gazetelere demeç verdi.
Bu bilgi umarım doğru değildir. Çünkü, bu ifadelerin her yerinde ayrı bir hata, hatta İslam sınırını zorlayan yanlışlar var.
Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceği bilgisi, İslam Alimleri açısından tartışmalı bir konudur.
İmanın şartlarından olmadığı gibi, Hristiyanlık inancını diri tutmak isteyen çevrelerin bu inancı, Müslümanlık içine çekmek istediğini söyleyen İslam Alimleri de olmuştur.
Bu konuda kesin bir bilgi yok ama Hz. İsa’nın ineceği inancının diğer yarısında, Mehdi’nin geleceği bilgisi vardır. (Mehdi; Kur’an’da ismi geçmeyen ama yeryüzünün tamamını İslam yapacağına inanılan kişi.)
Bu inanışa göre, şayet Hz. İsa gelecekse, Mehdi’nin arkasında namaz kılacak demektir.
Diyelim ki, Fethullah Gülen Hz. İsa’dır. Öyle ise, Fethullah Gülen’in arkasında namaz kılacağı bir de Mehdi olmalı.
Daha da ötesi, bir kişi, hem “Kainat İmamı”, hem de, “Hz. İsa” olabilir mi?
Gülen, Kainat İmamı ise, yanına Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail’i alarak, Hz. İsa’nın arkasında nasıl namaz kılar?
Gülen şayet, Hz. İsa ise, ahir zamanda olduğumuz halde, Papa halen, “Hz. Muhammed hak peygamberdir” sözünü neden kullanmıyor?
Siyaset ve Cemaatler; İslam dini yerine, kendi kutsallarını, kutsama yanlışından artık geri dönmeli.
Referansı İslam olan her kurumu, Allah’tan korkmaya davet ediyorum.
Berkin’in geriye bıraktıkları
Gezi olaylarında, gaz kapsülüyle yaralanan 14 yaşındaki Berkin Elvan, 269 gün sonra vefat etti. Allah rahmet eylesin.
Sosyal medya ve bazı medyada, Berkin Elvan’ın ölümü ile ilgili yazılanları görünce irkildim. Berkin’in ölümüyle bir kez daha ortaya çıktı ki; toplumsal olaylardaki her kayıp, sokaktaki insanı birbirinden biraz daha uzaklaştırıyor.
Acıların birleştiremediği bir toplum, sevinçlerini de ortak yaşayamaz.
14 yaşındaki Berkin Elvan’ın her tarafı anarşist olsa ne olur?
Kaldı ki; bu toplum, dün terörist dediği Deniz Gezmiş’leri, Yılmaz Güney’leri bile tolere etmemiş miydi?
Muhafazakar isimlerin ağzından çıkan Nazım Hikmet şiirleri, takiye miydi?
“Deniz Gezmiş bir fidandı, yazık oldu.” diyen, sağ siyasetçiler, yalan mı söylediler?
“Ölümden öte köy yok!” diyen geleneğin, o köye giden bir fidana, hiç mi saygısı yok!
Ölümlere bile, mezhepsel referansla bakmak, Müslümanlık mı?
Mezhep yok iken, İslam, İslam yok iken Allah vardı.
Hatta, yokluk bile yok iken, Allah vardı.
Lüzumlu olmayanı Allah yaratır mı?
Hani, “Yaradalını, yaradandan dolayı.” severdik…
O da mı yalan yoksa?
Yüzleşme!
Okurlarımdan gelen mesajların en dikkat çekici olanı, “Geziden bu yana ölenlerin tümü Alevi kökenli vatandaşlarımız” isyanı oldu.
Bu bilgi doğruysa, devlet içinde, devlete tuzak kuran birileri var demektir ve devlet; kendi vatandaşına pusu kuranları ortaya çıkarmalıdır.
Bu bilgi yanlış ise, aynı devlet, bu propagandayı etkisizleştirecek sağlam bilgilerle kamuoyunun önüne çıkmalıdır.
İçten içe yanan bir dip dalgayı büyütecek her türlü aksiyon, devleti çürütecek süreci besleyecektir.
Devlet, yüzleşmekten korkmamalı.
Bugün yüzleşmezsek, yârin yüzleşmeye yüzümüz kalmayabilir!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…