Bu köşeyi takip edenler aylardır Meclis’te gece yarılarına hatta sabahlara kadar çalıştığımızı bilirler. Ne için çalıştığımızı ise biz bile bilmiyoruz. Çarşamba gecesi de 02.30’a doğru çıktık. Saçma-sapan bir torba yasa getirilmeye çalışılıyor, uğraşıyoruz. Şu Anayasa Mahkemesi’nden dönen internet yasakları ile ilgili maddeyi tersyüz edip tekrar yasalaştırmaya çalıştıkları teklifin olduğu torba yasa teklifinden bahsediyorum. İlave olarak henüz kurulması tamamlanmamış, yönetim kurulu üyelerinin bilinmediği ama Saray’ın sahibinin bir kızının yönetiminde olduğu Yeşilay Cemiyeti Vakfı’na Sağlık Bakanlığı’ndan denetime tabi olmaksızın aktarılan 15 milyon lira maddesi ile Sağlık Bakanlığı için üniversite kurulması gibi maddeler de var.
Bir başka torba yasa teklifi ise bu hafta 3 günde Plan ve Bütçe Komisyon’undan geçti, galiba gelecek hafta Genel Kurul’da görüşülecek. Orada da bir yığın saçmalık var. Neyse ki öğretmenlere kadro verilmesi ile ilgili de bir madde var da tahammül ediyoruz.
Çarşamba gecesi hiç gereği yok iken çalışma uzayınca bir garabet olacağını anlamalıydık. Gecenin 02’sine doğru bir personel maddesi ihdas edip yine devlet düzenini ve bürokrasiyi alt-üst etmeye kalkınca tartışma çıktı. Çalışmaları kesmek mecburiyetinde kaldılar. Oysa görevden alacakları bürokratlar da bu iktidarın getirdiği kişiler. Hepsi şu bakanın veya bu bakanın yakını. Sorun olursa AKP’nin kendi içinde olacak. “Eee! Öyleyse bırakın geçsin” diyebilirsiniz ama öyle değil. Devlet alt-üst ediliyor. Kalan kurallarda yok ediliyor. Seyirci kalmamız, sorumluluk duymamamız doğru mu?
Hem ne var bu kadar acil, önce plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşmeden bir geceyarısı Meclis’ten geçirecek kadar?
Bunlar neden anlattım?
Gecenin 03’üne doğru evinize gelip, yapılan saçmalık ve haksızlıkları içinize sindirememişseniz ne yazarsınız?
Bir şey diyeyim mi? Şu güce doymayan Saray sahibi demiş ya, “Türkiye’yi şirket gibi yöneteceğim” diye, vallahi doğru olur. Türkiye bakkal yönetimi zihniyeti ile yönetiliyor zira… Çok şeyi anlatmak istemiyorum inanın…
Neyse canım çok sıkkın, yorgun ve moralsizim. Sizi de sıkmayayım. Bir fıkra anlatayım;
Bizim gibi siyasiler gereksiz işler yapar, olmadık yere kavga eder, tartışırlarsa ekonomi konuşmakta vatandaşa kalır...
Temel, Dursun ve İdris’in geçim sorunları canlarına yetmiş. Bir taraftan işsizlik, bir taraftan geleceği kapkara bir siyaset. Bunlar da oturup geleceğimizi, yani ekonomi, işsizlik nasıl çözülür, nasıl kalkınırızı tartışmaya başlamışlar.
İdris, belli ki bir yerlerden Japonya ile ilgili bir şeyler duymuş, “Uşaklar ben en hızlı kalkunmanun yolini puldim... Bi uçak filosu yolliyalum. New York’i bombaliyalum... Sora da Amerika bize atom atar. Teslim oluruk. Sora da Japonya gibi çikaruk ortaya aha zengin oldun...”
Dursun ise anlaşılan Alman kalkınması ile ilgili bilgilere sahip, “Ula daha kolayi varken öyle niye edeyruk... En iyisi Amerika’ya savaş ilan edelum Beşinci Filo oriya çıkarma yapar... Savaşı kaybederuk... Ardından Almanya gibi ortaya çikaruk aha zenginsun” demiş.
Temel onları dikkatlice dinlemiş ama kafası da karışmış, “Ula uşaklar ya savaşi biz kazanursak, oni hiç hesap etmedunuz...”
Bu fıkradaki bir güzellikte “Biz” mantığı. “Ben” değil “Biz” mantığı…
“Biz kalkınacağız”