Seçim sonuçların tartışmadık sizlerle. Çok önemli sonuçlar doğurdu seçim sandığı… En önemlilerinden biri, bir İslam ülkesinde ilk defa siyasal İslamın demokratik yolla geriletilmesi ve iktidardan indirilmesiydi… Bir diğeri ise halkın veya seçmenin 12 Eylül 2010 Referandumun tam tersine rejim konusundaki gelişmelere dur demesiydi. Erdoğan’ın rejim değişikliği istemesine, başkanlık sistemi talebine halk itiraz etmişti. Ve hiç unutmamamız gereken konu, seçimin asıl mağlubu Erdoğan’dı. Anayasa’ya aykırı olarak ve de devlet parası ve gücüyle kampanya yapmış ve seçime katılmıştı. Bu anormallikte Cumhuriyet tarihinde bir ilkti…
Yukarıdaki başlıklarla özetlenebilecek çok önemli seçim sonuçları doğurmasına rağmen, sandığın sonucunun yani millet iradesinin seçimden sonra 2 ayı aşkın zaman geçmesine karşın hala uygulanmamasına ne demeli?
Cumhurbaşkanı, koalisyonları kötüledi birkaç kere…
Cumhurbaşkanı, hükümet kurulamazsa millet iradesine başvurulur diyerek tekrar seçimi işaret etti birkaç kere...
Cumhurbaşkanı, demokrasiyi güçlendirip birlik ve beraberliği teşvik edeceğine, liderlere çağrı yapıp toparlayıcı olacağına tam tersini yapıp kaos, karmaşa ve kaotik bir ortam oluşturmaya çalışıyor…
Halbuki, gerçek anlamda seçimin kaybedeni o…
12 Eylül Referandumunun devamı haline getirdiği bir anlamda rejim değişikliğini oylattığı seçimin kaybedeni o…
Seçim sonuçlarını dikkate aldırmamaya çalışan o…
Dikkat edin seçim sonrası oluşan siyasi ortamın gerçek belirleyicisi o…
Belirleyici derken de kimse olumlu olarak almasın; toplum bölünmüş ve şakın, ekonomide karar alınmadığı için iş dünyası perişan, bürokrasi her şeyi bekletiyor ve sorumluluk almıyor, turizm gelirleri düşüyor, dış politika belirsizliğini koruyor, 2 ayrı terör örgütü ile yurt içi ve yurt dışında savaşa girmişiz. Böyle bir ortamın oluşmasına, olumlu tek ses çıkmamasına sebepte Cumhurbaşkanı…
Bütün gerekçede şu; Hükümet kurulursa Cumhurbaşkanı’nın yetkileri yasal sınırlarına döner, yapılacak olan denetim ve soruşturmalar kendisine dokunur…
Demokrasinin, Allah korkusunun ve vicdanın olmadığı bir noktadayız…
Bakın Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşmiş ve Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları 2011’de “Açılım süreci” öncesi istifa ettirilmişlerdi. İstifalarının ardında yetkilerinin kısılması ve kendilerine yapılan müdahaleler vardı.
Ne oldu, hangi noktaya geldik?
Komutanların haklı olduğu noktaya… Öyle diyor Cumhurbaşkanı… Açılım başarısız olmuş, bunlarla mücadele edilmeliymiş… Komutanlar bunun için istifa ettirilmişlerdi. Şimdi Cumhurbaşkanı’nın da istifa etmesi gerekmez mi?
Balyoz, Ergenekon gibi Erdoğan’ın kellesini koyduğu davalar fos çıktı. Kendi deyimiyle kumpas yemiş… Dış politikası tamamen iflas etmiş… Sattığı Cumhuriyet kurumları dolayısı ile üretim düştü, pişmanlık var… Son Seçimi kaybetti… Açılım politikasından çark etti…
Hala iktidarda kalmak için her şeyi yapıyor…
Bu adamdan korkulur…
Zira iktidar hırsı, insanlığının ve Allah korkusunun ötesinde…
Seçimin tekrarı yüksek maliyetler getirecektir…
Kasım veya Mart’ta tekrar seçimin maliyeti çok yüksek olacaktır…
Bu yüksek maliyeti, sadece esnaf, iş dünyası, çalışan, asker, polis veya vatandaş mı ödeyecek?