Geçen yazımda belirttim ama galiba pek fark eden olmadı, en azından tartışılmadı. Türk siyasetinin kurum ve kavramlarında bir sorun var. Kavramlar içleri boşaltılmış yada anlamlarını yitirmiş durumda… Kutuplaşma siyaseti de bunu körüklemiş ve tam Recep Tayyip Erdoğan gibi kötü niyetlilerin kullanabileceği kıvamda bir ortam oluşmuş… Sözü çok uzatmadan bir soru sorup konuyu somutlaştırayım;
Atatürkçü, Cumhuriyetçi olanlar özellikle bu dönem Recep Tayyip Erdoğan’ın devlet başkanı olup rejimi değiştirmesini mi istemiyorlar yaksa Erdoğan dışında da bir muhafazakarın cumhurbaşkanlığına mı karşılar?
Tabi ki her ikisini de istemiyorum diyebilirler, ilk tercihleri kendi düşüncelerine daha yakın görünen birinin cumhurbaşkanı seçilmesidir, fakat mevcut koşullarda böyle bir durumun gerçekleşme şansı var mıdır?
Atatürkçülüğün, solculuk, dinsizlik, Alevilik, din karşıtlığı gibi kavramlarla karıştırıldığı ve özellikle kötü niyetle kullanıldığı bir toplumda bu şans var mı?
Etrafımızda mezhep savaşları başlamışken, bizden de binlerce kişinin terörist örgütlere katıldığı bir ortamda yüzde 70’lik sünni kesimden önemli bir popülasyon kendini, sağcı, dindar, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı görüyor ve bu eyilim özellikle hızlandırılıyorsa, en güçlü aday olan Başbakan rejimi değiştireceğini açık açık telaffuz ediyorsa yüzde 20 veya 30 veya en fazla 45 oy alacağını bile bile bir “Atatürkçü” aday göstermek mantıklı mıdır?
Bu olumsuz koşullara, devletin tümüyle, medya ve sivil toplumun kısmen Erdoğan’ın kontrolünde olduğu apaçık gerçeğini ilave etmeye gerek var mı?
Cumhuriyete sahip çıkma iddiasında olan kesimin derdi Cumhuriyeti muhafaza etmek midir yoksa mutlaka kendi içinden bir aday göstermek mi?
Eğer, “Atatürkçü” bir adayla kazanılır deniyorsa “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyen Atatürk’ü pek içselleştirmemişler demektir…
Bu ülkede Müslümanım diyeni hemen irticacı, laik demokrasiyi benimseyeni dinsiz kabul eden kesimler var… Az da değiller… Halbuki tabi ki Müslüman, Atatürkçü, laik olmak mümkün. Çok kişide bu durumda… Ama öyle bir alt-üst oluş yaşıyoruz ki… Kavram karmaşası tam da bu noktada… Dini değerler ve siyaset kavramları birbirinin içine sokulmuş…
Bu yapı, bu anlayış, bu kavram karmaşası devam ettiği müddetçe hem bu ülke çok zarar görür hem de çağdaşlığı benimsemiş kesimler asla iktidar yüzü göremezler…
Muhalefetin aday tercihi alışılmış anlayışın yok edilmesine yöneliktir… Türk siyasetinin kalıplarının kırılmasına yöneliktir. Stratejik bir tercihtir…
Çağdaş normları benimsemiş olduğu söylenen ama muhafazakar veya İslamcı bir algısı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu tanımıyorum ama tanıyanlar Cumhuriyet değerleriyle ve laiklikle sorunu olmadığını çok net ifadelerle anlatıyorlar. İhsanoğlu kazanmayabilir ama kutuplaşma siyasetinden yararlanamayacak bir Recep Tayyip Erdoğan kazansa da İhsanoğlu karşısında rejimi değiştirecek kadar güçlü bir cumhurbaşkanı olamayacaktır. Yani devlet başkanı olamayacaktır. Atatürkçü kesimlerin de istediği bu değil midir?
Toplum bir biriyle, kavramlarıyla, kurumlarıyla barışmalıdır. Unutmayalım, diktatörler dumanlı havayı severler… Yani karmaşa ortamlarını…
Bu cumhurbaşkanlığı seçimleri en azından kavram karmaşasını dağıtmalı ve bazı kurumları yerli yerine oturtmalıdır. O zaman rejimi ve ülkeyi kurtarabiliriz…