Ankara Atatürk Orman Çiftliği Merkez Lokantası’nın geçmişi 1920’li yıllara dayanıyor. Atatürk’ün sevdiği bir mekanmış burası. Rivayete göre Atatürk, öğlenleri yemek yiyebileceği bir mutfak hazırlanmasını isteyince, burası dizayn edilmiş. 1930'larda ise mutfak, restorana dönüştürülmüş. Ankara'da Cumhuriyet yıllarından kalma ender yerlerden. Merkez Lokantası’nın su böreği, ızgaraları, Ankara tavası, kuru fasulyesi meşhur (muş). Yazın açık bahçesi var, ağaçların altında keyif yapmak mümkün (müş). Kaymaklı ekmek kadayıfı, kabak tatlısı, fırında sütlaç ve kazandibi de fena değil (miş).
Atatürk Orman Çiftliği Merkez Lokantası’nın çok geniş, ferah bir bahçesi var. İri ağaçların altına kurulmuş masaların altında yemeklerinizi yiyorsunuz. Anlattıklarıma bakıp romantik bir ortam olduğunu sanmayın, romantizmin zerresi yok. Ağır bir havası var buranın.
Yakın bir siyasetçi dostumla dün akşam oradaydık. Ben, mantar çorbası, tandır kebabı yedim. Siyasetçi arkadaşımsa, hepsinden ikişer porsiyon! Tıpkı, yan masadaki “Devlet Erkanı” gibi! Siyasetçilerin iştahsız olanına, hele hele lokantada rastlamak imkansız.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı, MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, Ankara Valisi Kemal Önal ve bazı Ankara Milletvekilleri hep beraber aynı masadaydılar.
Diktörtgen şeklinde dizayn edilmiş masanın tam ortasında Cemil Çiçek, Çiçek’in tam karşısında Cihan Paçacı ve Tuğrul Türkeş, sol çaprazda Beşir Atalay.
Beşir Atalay’ın aksine Cemil Çiçek gece boyunca hiç gülmedi. Az konuştu, sıkça kafa salladı. Cihan Paçacı, “Ben neredeyim, kim getirdi beni buraya” yüz haliyle oturdu gece boyunca. Ankara Valisi Kemal Önal ev sahibi pozisyonundaydı. Geç gelenleri o karşıladı.
Korumalar sık sık masaya hediye poşetleri taşıdı. Kimbilir içinde neler vardı. Murat Mercan, 3 arkadaşıyla gruptan tamamen kopuktu.
Gecenin yıldızları sokak kedileriydi. Her masaya 2’şer kedi düştü. Allah’ın insandan sonra yarattığı en güzel yaratıklar en sevimli halleriyle protokol masasına yanaştılar:
“Pıssssssttt… Pıssttt”
Şaşırmaya bile vakitleri olmadan kovuldular…
Hepsi başka bir tarafa kaçıştılar…
Devlet otoritesine yalnızca bir kedi direnebildi.
Masayı turlayıp Beşir Atalay’ın tam arkasına ilişti;
”Miyavv…”
………….....
Miyavvvvvv…
………….....
Miyavvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv…
………….....
Miyavyahuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu..
………….....
Korumalar, Bakanlarını kedilerden de korudular…
Ötelediler…
Cılızca, “Pispis… Pispis” dedim.
Duymadı.
Yarı karanlıkta göz teması kurduk…
Yanıma geldi.
Tandır kebabımın yarısını onunla paylaştık.
Arkadaş olduk.
Bütün kedileri görmeden sevdim…
Onlar beni görerek…
Karnını doyurdu, kendini temizledi, arkasına bile bakmadan çekip gitti.
Huyları böyle kedilerin…
Kendisine ekmek verene de eğilmezler.
Yalakalık genlerinde yok.
İçinden gelirse sever.
“Allah vicdan vermese, o da bana ekmek vermezdi.” derler.
Verene değil, verdirene saygı duyarlar…
Bu yüzden pek sevilmezler…
O akşam da bin yıllık bir iftiranın kurbanı oldular: NANKÖR DEDİLER...
Onlar iftiraya uğradıklarını bile bilmiyorlar…