Siyaset yapma pratiği sert olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile önce, ‘hayır çadırını’ ziyaret, arkasından, “Evet veren de hayır veren de saygındır” sözlerinin dumanı üstündeyken CHP’den yükselen ses içimizi kararttı.
CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt "16 Nisan'da %60-65 Hayır çıkacak. Ama evet çıksa bile yine Samsun'dan çıkarız ve sizi de yedi sülalenizi de İzmir'den denize dökeriz. Ortalığı yıkarız ama yine de devleti yönetmenize izin vermeyiz" diyerek tehdit etti.
Belli ki bu sayın vekil, kişisel yıldızını parlatma uğruna partisine ve kendisine leke vurmayı göze almış.
Üstelik denize dökme yeri olarak, düşmanın denize döküldüğü İzmir’i referans verecek kadar da kendinden geçmiş…
Söylemek istediği; iktidar seçmenini yunan seçmeni gibi görüyoruz.
Yunan askerini İzmir limanına üçer beşer döken, adeta iskele yapan bir kent İzmir…
81 vilayetten iktidar seçmenini denize dökecek bir orayı bulmasının sembolik bir anlam taşıdığı açık…
Düşmanı denize dökenlerin torunlarını denize dökmekle tehdit eden CHP Milletvekiline, bir CHP yetkilisinin, “Bu ne arsızlık? Sen provokatör müsün?” demesini beklemenin fazla iyimserlik olduğunu biliyorum ama yine de ümit ediyorum…
Gerçi ümit etmek için elimde sağlıklı bir geçmiş yok.
Atatürk’e kafir diyen şimdi vekil…
“İran ile Türkiye savaşırsa İran’ın yerinde yer alırım” diyen şimdi vekil…
Strafor numarası olan ABD’li şimdi vekil…
Bir 10 tane daha sayarım ama biliyorsunuz işte…
Konya Milletvekili Bozkurt’a soruyorum;
“Vatanı çok sevdiğim için vatanın çocuklarını siyasi tercihlerinden dolayı denize dökmeyi göze alıyorum” demek istemekten gurur duyuyor musun?
Ne ucuz bir siyaset bu?
Kılıçdaroğlu’nun belki de uzun zamandır ilk kez Gandi günlerini anımsatan ılımlı siyasetine darbe vurmanın adı, “Alkışa teslim olacak” kadar küçük, sığ bir siyaset yapmak mı?
“Elimizde bir tek CHP kaldı! Bu hataları görmeyelim!” diyorlar ama bu gidişle o da kalmayacak!
ZOR VİRAJ
İktidar partisi belki de ilk kez kendisi açısından geçmişe oranla sağlıklı bir kampanya yürütemiyor.
Yine her şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sırtına yüklenmiş görünüyor.
Belki birkaç Bakan, birkaç danışman, hadi birkaç vekil ekleyelim. Hepsi bu kadar.
“Biz dağıtalım, hatta yayılalım. Nasılsa Erdoğan toplar!” alışkanlığı iktidar partisini içten içe kemiriyor.
İktidar partisinde gerçekten çalışanlara yönelik ayak çelme, kötüleme, kafa karışıklığı ilk kez bu kadar belirgin…
Evet-Hayır iki kesim için de çantada keklik değil.
Yüzde 49 ile 53 arasındaki bir makasta sonucun belirleneceğini düşünüyorum.
16 Nisan’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Bakanlar kurulu dahil bir çok yerde değişiklik yapmaz, bazı kritik konularda paradigma değişikliğine gitmezse, sıkıntılı bir sürecin ayak sesleri yükselebilir…
KAİNATIN BÜYÜK SUÇU: YALAN!
Münafık olmadan yaşama çabasında olanların hayatı gerçekten zor geçiyor.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış demenin insanlık tarihi boyunca her zaman bir bedeli oldu.
Doğrunun mükafat zamanı belli değil, yalanınki peşin!
Daha doğrusu öyle hissedilir ama size bir sır vereyim mi?
Aslında Allah peşin çalışır!
Bir iyilik yaptığımızda kalbimizde anında bir ferahlık, kötülük yaptığımızda ise bir acı hissederiz.
İşte o rahatlık, insana Allah’ın daha sonra vereceği büyük rahatlığın küçük bir fragmanı, kötülük yaparken kalbimizde hissettiğimiz acı da, Allah’ın daha sonra bize vereceği büyük cezanın küçük bir numunesidir.
Yalan sadece insana zehirli, geçici bir konfor sunuyor.
Kader tecelli etmeden önce basiret bağlanırmış.
Araba çarpacaksa yolun ortasında ne sağa, ne sola gidememek basiret bağlanmasıdır mesela.
Ve o basiret bağlanması sizi yerinizden kımıldatmadığı için o araba size çarpar…
Kader karar vermektir.
Karar verdiğiniz zaman kaderiniz başlar.
Her karar bir kaderdir.
ÜLKER
Ülker’e hayatım boyunca hiç ısınamadım.
Daha doğrusu güçlülere karşı derinden gelen bir itirazım var.
İtirazım güçlü olduğu için değil; güçlünün gücünü kime, nasıl kullanacağı kuşkusundan kaynaklanan bir endişeden kaynaklanıyor.
Henüz ismini bulamadığım bir duygu bu ama seküler bakışla buna uyumsuzluk diyenler de var.
Ülker’in hazırlattığı, patronun ağzından, “Evet ama…” ile kabul edildiği şu 1 Nisan reklamından söz ediyorum.
Patlama, çatlama, ip ne ararsan var.
“Şimdi hesaplaşma zamanı” diye meydan okumanın kralı var.
Ben hemen her kesimden davalarla boğuşuyorum.
Hakaret yok, küfür yok.
Sadece eleştirdiğim için.
Bana aslan kesilen ne kadar kesim varsa, süt dökmüş kedi gibi zamanın içinde mevzuyu eritmeye çalışıyorlar.
Adalet duygumu incite incite koparacaksınız!