Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Henry Ford "Hiçbir şey zor değildir, yalnız onu ufak parçalara bölmesini bilelim." der.
Ford'un bu görüşlerine "Tümör kötü huylu değilse, hasta metastaz yapmadıysa!" şartıyla katılıyorum.
Çünkü...
Bir doktor, tümörü almak yerine, "Önce yüzünde bir estetik yapalım. Bir ara tümörü de alırız!" derse, hastasını kaybedebilir.
Önceliğiniz, hayat kurtarır!
Siyaset kurumunun öncelikleri kazanmaya kodlanmış olduğu için değişkendir. Görünmez bir zaman kompartımanı ile parça parçadır.
Bir mühendislik çalışmasıdır.
Siyasetin içinde olanlar, bu mühendislik çalışmasındaki tiyatroyu bilirler ama bilmezden gelirler.
Peki, bunca prodüksiyon kime yapılır?
Öyle ya. Kim, kimin ne yaptığını biliyorsa, bunca masrafa ne gerek var?
Yanılıyoruz!
Tüm bu siyasi stüdyolardaki filmler, seyirci, yani vatandaş için yapılıyor.
Bazen özel gösterim, bazen de kapalı gişe oynuyor!
Gala değil arkadaşlar, özel gösterim!
Özel gösterime bir örnek verir misin derseniz...
Tabi ki der, perdeyi açarım...
Biliyorsunuz. İmamoğlu komutasındaki birlikler, Kemal Kılıçdaroğlu'nu devirdiler.
Bitiremediler ama teknik nakavtla maçı aldılar diyelim.
Kılıçdaroğlu ekibi "Bizi parayla yaktılar!" derken, İmamoğlu cenahı "Zinhar yalan!" yanıtını veriyor.
Bu sorunun yanıtını tarihe bırakıp, konumuza gelelim.
Partilerde genel başkanlar değişince, her şey değişir.
İlk dalgada genel başkana yakın olanlar görevden uzaklaşmak zorunda kalır. İkinci dalgada genel başkanın yakınları hedef olurlar.
Bu durum bakanlık ve üst düzey devlet yöneticilerinde de aynıdır.
Yanlıştır ama böyledir.
CHP'de de ilk dalgada Kılıçdaroğlu'na yakın olan siyasetçiler değişir gibi oldu. Gibi diyorum, çünkü...
Meğer, Kılıçdaroğlu'nun, Bülent Kuşoğlu dışında bir ekibi yokmuş!
Yanında gibi gözükenler ya buhar oldular ya da yeni yönetimde görev aldılar.
Kılıçdaroğlu'nun elinde halen iki güçlü argümanı olduğu için yeni yönetim Kılıçdaroğlu'nu henüz silkeleyip atamadı.
Kılıçdaroğlu, alevi gruplar ve 80 civarında milletvekili ile CHP'de halen bir aktör.
Başrolden karakter oyunculuğuna transfer olsa da halen oyuncu.
Libero değil ama orta saha oyuncusu.
Kılıçdaroğlu'na atfedilen sınırlı gücü sadece açık verilerle değil, CHP yönetiminin sergilediği tavırla da anlayabiliyoruz.
Özgür Özel, eşiyle birlikte Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etti.
Kılıçdaroğlu'nun devrilmesinde başat rolü olan CHP İstanbul İl başkanı Özgür Çelik, iki gün önce "Kılıçdaroğlu, siyasi tarihimizin en önemli genel başkanlarından birisidir." dedi.
Bir kişi de demiyor ki "Madem öyle niye değiştirdiniz? Madem böyle, tüm denklemi İstanbul değiştirdi. Sen de il başkanısın!"
Demez. Niye desinler ki?
Yeni krallar var artık.
Kendisini konumlandırdığı yer, büyük patronluk koltuğu olduğu için ve Kılıçdaroğlu'nun kendisine mesafesini bildiği için, bir tek Ekrem İmamoğlu Kılıçdaroğlu'na methiyeler dizmiyor.
Hatta, arada bir iğneliyor!
Biraz uzattım. Farkındayım.
Bazen tek fotoğraf, ciltler dolusu kitaptan daha iyi anlatır.
CHP'nin yöneticilerinin makamdaki fotolarına bakınca, arkada sadece Atatürk ve CHP'nin altı ok fotoğrafının asılı olduğunu görüyoruz artık.
CHP yönetimi, daha 30'u bile çıkmadan Kılıçdaroğlu'nun fotoğraflarını indirmiş. Bir CHP'li yöneticiye sordum. Gülerek "40'nın çıkmasını bekleyecek halimiz yoktu ya!" yanıtını verdi.
Yani, bilemedim...
Fakat...
CHP yönetimi, zeki bir 'ne şiş yansın ne kebap' taktiği ile, Özgür Özel'in de fotoğraflarını asmamış.
Gerçekten sağlam bir hamle.
İşte biz buna 'ilm-i siyaset" diyoruz!
Muhtemelen bunu Özgür Özel düşündü.
Bir taşla iki kuş vurdu.
Hem kendisini yukarıdan denetleyen İmamoğlu'na "Ben senin amirin değilim!" psikolojisini vererek, İmamoğlu'nun erken gard almasının önüne geçti.
Hem de Kılıçdaroğlu'na "Kader böyle istedi ama düşman değiliz" mesajını iletti.
Peki, bundan sonra ne olacak?
İlk uygun zamanda, mesela yerel seçimlerde başarı gösterirse, hemen Özgür Özel'in tebessümlü fotoğrafları kapış kapış her yere asılır.
Özgür Özel'e, içinde zerre metafor olmayan bir taktik verebilirim buradan.
Odalara asılacak fotoğraf da tek başına kendisi olmasın.
Tüm genel başkanların fotosunun yer aldığı bir kolaj olsun.
Ortada Atatürk fotoğrafı.
Diğer tüm genel başkanların da yer aldığı kadrajda, kendi fotosunu diğer CHP genel başkanlarından biraz büyük yaparak tek çerçeveye sığdırabilir.
Bu hem bir ilk olur hem de mütevazi bir genel başkan olarak tarihe geçebilir.
Finale gelirsek...
CHP, Türkiye'nin en önemli partilerinden birisi.
Artık 'o geldi, bu gitti' konularını bırakarak önüne bakmalı.
Kurucu irade bilinci ile kuşatıcı ve milli iradeye saygılı reel politikalar üretmesi, iktidar için de vatandaş için de faydalı ve zihin açıcı olacaktır.
NEDEN SÜLEYMAN SOYLU?
Gazeteci-siyasetçilere yönelik üslup dahil, hata ve eksikliklerine rağmen, kabul edelim, etmeyelim; Türk siyasi tarihinde Süleyman Soylu fenomeni var. Yakın siyasi tarihe “PKK’yı bitiren İçişleri Bakanı” gibi çıkılması hayli zor bir çıta koymuş, tarihin en uzun süre İçişleri Bakanlığı yapmış bir isimden bahsediyoruz.
Sadece görevdeyken değil, görevden ayrılmasının üstünden 6 aydan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala ismi gündemin en üst sıralarındaysa bunun bir sebebi var.
İşte birilerinin hala Süleyman Soylu karşıtlığı üzerinden hem siyasi hem de gazetecilikte kariyer yapmaya çalışması, aslında Soylu ismini büyütmekten başka bir işe yaramayacak finalde.
Hayır… Ali Yerlikaya’yı kastetmiyorum.
Tamam… Yerlikaya göreve geldiğinden bu yana yaptığı her operasyonla sanki devr-i sabık yaratıyormuş gibi bir hava estirilse de bu havayı pompalayanlar Soylu üzerinden Yerlikaya güzellemeleri yaparken aslında Yerlikaya’nın da üzerinde durduğu zeminin altını oyuyor ve o oynak zeminde kendi siyasi danslarını sergiliyor.
Yerlikaya, tüm zamanların en kudretli ve başarılı kabul edilen İçişleri Bakanına saldırıların “serbest alan” içerisinde gerçekleşebiliyor olmasının ne anlama geldiğini değerlendiriyordur mutlaka.
Bugün sırf karşı kutuplara koyup Soylu’ya saldıranların Yerlikaya fanı gibi davranmalarının yarın Yerlikaya kantara çıkınca nasıl davranacakları, nasıl davranabilecekleri belli değil mi?
Düşmanımın düşmanı dostumdur diyenlerin dostluğu ne kadar sahicidir? Ve o sözde dostlardan alkış almak üstüne düşünülmesi gereken bir detay değil midir?
Ve bazı detaylar, koskocaman bir bütünü açıklamaya yetmez mi?
Düşünmek lazım.
SUSKUN MİSAFİR!
TRT'deki 80'ler dizisinin 'suskun' karakterini oynayan Aydın Sarman kardeşim ziyaretime geldi.
Asıl mesleği müzisyenlik olan Aydın Sarman 'çocuklar duymasın' ve 80'ler dizilerinin de müziklerini yaptı.
Benim sözlerini yazdığım "Çoban Püskülü" ve "Kanlıcada Bahar" parçalarını 1 ay sonra single olarak çıkarmayı planlıyor.
Sarman, Selami Şahin, Ferdi Özbeğen, Sibel Can, Emel Sayın, Aşkın Nur Yengi'den Ahmet Özhan'a kadar birçok sanatçının aranjör ve besteciliğini yaptı.
SALİH UZUN "YERİMDEYİM"
DP İzmir Milletvekili ve Türk Demokrasi Vakfı Başkanı Salih Uzun Bey nazik bir mesaj göndermiş.
Özetle, kendisi ile ilgili "Erkan Mumcu aracılığıyla iktidar partisine geçme görüşmeleri yapıyor" yazdığım yazımla ilişkili.
Duyumlarım ne kadar sağlam olsa da kişinin beyanı esastır.
Bu arada Erkan Mumcu Bey sessizliğini koruyor.
Salih Uzun Beyin açıklamasını virgülüne dokunmadan yayınlıyorum.
"Talat bey üstadım;
Bir müddet önce bir yazınızda ismimi vermeden ama beni işaret edecek şekilde bir duyumunuz olduğunu yazmıştınız.
O zaman ismimi yazmadığınız için oralı olmamıştım. Çünkü “isim yazmadım ki neden üstünüze aldınız!” diyebilirdiniz.
Ancak bu sefer doğrudan adımı vererek aynı yönde bir yazı yazdınız.
Bı sefer de duyarsız kalsam yanlış bir intiba oluşmasına neden olabilir ve suskunluğum kabullendiğim anlamına gelebilirdi.
O nedenle size yazma ihtiyacı hissettim.
Siz iyi haber alan bir gazetecisiniz ama bu kez yanılıyorsunuz. Yahut kaynağınız/kaynaklarınız sizi yanıltıyor.
Çok net ifade ediyorum ki; benimle ilgili yazdığınız duyumun gerçekle bir ilişkisi yok.
Erkan Mumcu bey ile de milletvekili seçilmemden ötürü hayırlı olsun dileklerini ilettiği kısa/dostane telefon konuşmamızın dışında uzunca bir süredir başkaca görüşmemiz olmadı.
Selam ve saygı ile…
Salih Uzun ... "
VELHASIL: Bir adamın ölçütü, güçle ne yaptığıdır. Platon
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 33897 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|